20 Mart 2004 22:00
Unutulmuş kutsal sular: Ayazmalar
Ayazma sözü bana hep yeşillik bir alanla, serin bir suyu anımsatır. Sonra birbirine sarılan iki kadını, birinin adı Eleni, ötekininki Emine... Bir çocukluk anısı. Kasımpaşa'dan Yenişehir'e uzanan yolda, sağda bir bostan vardı. Bostanın içinde küçücük bir bina. İçersi mum kokardı. Mumların titrek alevlerinde duvardaki kadın resminin başörtüsü, resmin hemen altındaki garip oyuncaklar parıldardı. Bir göz, bir bacak, bir ev. Ne garip oyuncaklar. Peki ama neden anneannemin odasında aynı oyuncaktan var? Soramazdım. Ama sıcaktan bunaldığımda, büyüklerin ayazmadan söz etmelerini isterdim. O kocaman bostana gitmeyi...
Gittiğimiz bostanın içinde, özellikle Ortodoksların kutsal saydıkları ayazmalardan biri bulunduğunu çok sonra öğrendim. Oyuncak sandıklarım adak nesneleriydi. Hastalıklı organlar için bu adak nesnelerinden biri alınıp, şifaya kavuşulduktan sonra bir tane daha yaptırılıyormuş. Benim hatırladıklarım sarı olduğuna göre altın olmalı. Atina'da, küçük bir şapelde, bir azize ikonu altında asılı plastik göz, bacak, bebek, ev, gelin ve damat şekilciklerini görünce mi anladım bunu daha önce mi. Peki benim ailem Ortodoks da değildi, Hıristiyan da... Müslümanların ayazmaya gitmeleri gelenek miydi?
Yoksa çaresiz bir hastalık mıydı ayazmaya gitmemizin sebebi? Artık Kasımpaşa'daki ayazma yoktu. Soracağım aile büyükleri de.. Kitapları karıştırdım. Araştırdım.
İstanbul'da su hep kutludur Ayazmalar, şifa verdiğine inanılan ve kutsal sayılan su kaynakları. Belki de bu kaynaklar Hıristiyanlıktan önce de kutsal sayılıyordu. Şifa verdiğine inanılıyordu. İstanbul gibi tarihi boyunca kuşatılmış , susuz bırakılarak ele geçirilmeye çalışılmış bir kentte suya önem verilmez mi? Ortodoks din adamlarının her birini bir aziz ya da azize adına kutsadığı bu suların şifa etkisi belki de denenmişti. Bir çoğunun tadı acımsıydı çünkü. İçlerinde kimi mineraller olabilir. Yalnızca inanışın sağladığı bir iyileşme de düşünülebilir. Ama bu suların kutsallığı, Müslümanlarla Hıristiyanları aynı şifa arayışı içinde kaynakları başında birleştirmesindeydi. Ayazmalar yalnız hastalıklara şifa değildi. Kimi dertlere çözüm ürettiğine inanılan ayazmalar vardı. Örneğin Bebek'teki Aya Apostoli Ayazması'nın suyunu içenlerin zengin olacağına inanılırdı. Ayazmaların açık alanda olanlarının çevresi ağaçlıklı da olduğundan, yarı gezme yarı iyileşme isteği Müslüman kadınları bu Hıristiyan kutsal alanlarına çekerdi. Haydarpaşa'da, demiryolunun solunda kalan ağaçlık alandaki, Beylerbeyi'nde Burhaniye Mahallesi'ndeki bir bahçedeki, Heybeli adada deniz kenarındaki Ayia Efemia Ayazmaları bunların en güzel örnekleri. Hasköy Çıksalın'da da bir ayazma vardı. Bugün bu açık alan ayazmalarının çoğu yok. Ya kaynağı kirlendiğinden ya bir binanın altında kaldığından. Bu ayazmaların izleri edebiyatta sürülebiliyor ancak. Adnan Özyalçıner Yaşamım ve Öyküm adlı denemesinde Büyükada'daki ayazmayı nasıl anlatıyor: "(...) Büyükada'ya dayıma giderdik. Dayım orada manavdı. Yörükali'ye çıkar, Dil'deki çamların altına kilimlerimizi sererdik. Dayım, dükkandan meyva, öteberi getirirdi. Hep birlikte yerdik. Sonra kadın erkek, çoluk çocuk hep birlikte bir yardan aşağı iner, bir kuytuluktaki küçük bir ayazmaya giderdik. Ayazmanın içersi iyice karanlıktı. Suyu buz gibi olurdu. Şeker gibi de tatlıydı. Kana kana içerdik. Ben hep tuzlu denizin kıyısından kaynayan bu şeker gibi suya şaşar kalırdım. Sorduğumda 'Tanrı vergisi' derlerdi." (Öykücülüğümüzün 45 Yıllık Çınarı Adnan Özyalçıner) Rum kiliselerinin yakınlarında olup, suyu kiliseye aktarılanlar ya da kilise alanlarında olanlar korunmuş durumdadır.. Ayazmaların hemen hepsinin kuruluşunda bir söylence vardır. Bu söylencede, bir hastaya rüyasında görünen bir aziz ya da azize, ona şifa verecek suyun yerini söyler. Rüyasının çıktığını gören hasta ya da yakınları, bu kaynağı o adla takdis ettirir, çevresini bayındırlaştırırlar. Ayazmalardan çoğu kilisenin adandığı aziz ya da azizeden farklı bir kutsal kişiye adanmıştır. Aynı kilisede birden fazla ayazmaya rastlanabilir: Balat'ta Balatkapı Taksiarkhes /Aya Strati Kilisesi'nin avlusunun kuzeyinde Mikhael Ayazması, kilisenin doğusunda, kiliseye bitişik olarak Aya Nikola Ayazması, Edirnekapı'da Salmatomruk Panagia Kilisesi'nde giriş alanınn kuzeyinde Hagia Kyriake Ayazması ve ibadet alanının güney batısında, merdivenle inilen Hagios İoannes Ayazması vardır. Bir ayazmanın birden fazla azize adandığı da görülür: Çengelköy'deki Ayion Ierarhon Ayazması, Aios İoannis, Ayios Ligorios ve Ayios Vasilios adlarına da kutsanmıştır. Bu ayazma çöküntüyle toprak altında kalmıştır. Ayazma binalarının temel yapısı su haznesini koruyan mahzendir. Ayazmaların asıl mekanı suyu koruyan mahzendir. Bazen bu yapıda mahzene ulaşmayı sağlayan bir koridor ve bu koridora inen bir merdiven bulunur. Bu mahzenler duvarlarının üst yanlarındaki menfezlerle havalanır ve ve yarı aydınlanır. Mahzende su haznesi ve suyun alındığı tekne, Hz. İsa'nın, Hz. Meryem'in ve suyun adına takdis edildiği aziz ya da azizenin resmi (ikona) adak mumları, yakılacak mumların konacağı mumluklar ve bir yardım sandığı bulunur. Su haznesi, suyun kaynağının gücüne göre kuyu, havuz ya da sızıntıları biriktiren bir depo olabilir. Kilise bahçesinde bağımsız bir bina biçiminde ya da kilisenin içinde (çoğunlukla alt katta) yer alırlar. İstanbul'daki ayazma binaları kare ya da dikdörtgen biçimindedir. Anadolu'da daire vb. ayazmalara rastlanır. Unutmamak gerekir ki, ayazmalara Ortodoks Rum inancında saygı gösterilir. Her ayazmanın bir bayramı, panayırı, ayin günü vardır. Ermeniler'de bu inanç olmadığından el değiştirmiş kiliselerdeki ayazmalar korunsa da kullanılmaz. İstanbul ayazmalarının Bizans döneminde yapılanlarının sayısı azdır. Kayıtlara göre, ayazmaların sayısı Osmanlı döneminde özellikle 1808-1861 yılları arasında artmıştır. İstanbul ayazmaları için kaynak olarak kullanılan önemli incelemelerden biri Eremya Çelebi Kömürcüyan'ın 17. Yüzyılda yazdığı İstanbul Tarihi'ni Türkçeye çeviren Hrand D. Andresyan'ın notları diğeri Hakkı Göktürk'ün 1947 yılında yaptığı katalogtur. Hakkı Göktürk , bu araştırmada yaklaşık l50 ayazma saptamış, kaybolanları, kaybolma tehlikesi taşıyanları vurgulamıştır. Dinsel özelliği unutulmuşsa da İstanbul'da ve Anadolu'da Ayazma adı köy, semt mahalle adı olarak (bazan da "Soğuksu"ya dönüşerek) yaşamaktadır.
Balıklı Ayazma İstanbul'un en ünlü ayazması Balıklı Ayazması'dır. Silivrikapı'da Rum Ortodoks Mezarlığı yanındaki Panagia Pege/Balıklı Kilisesi Avlusundadır. Asıl adı Zoodokhos Pege (Zoodohos Piyi-Hayat Veren Kaynak) olan ayazma Hz. Meryem'e adanmıştır. Bu adla inşasının tarihi, söylencelere göre Beşinci Yüzyılın sonlarına dayanır. Yoksul bir delikanlı, bir yaz günü, sur dışında dolanırken, kör bir ihtiyar kendisinden su ister. Delikanlı, suyu nerden bulacağını düşünmeye kalmadan kaynağı belirsiz bir ses duyar. Ses ona, bir bataklık ve kaynağı müjdeler. Bataklığın çamuru körün gözlerini açacak, su, eğer yüzünü yıkarsa, delikanlıyı imparator yapacaktır. Delikanlı sesin dediklerini yapar. Körün gözlerinin açıldığını görünce, imparatorluğu şansa bırakmaz. Orduya başvurup, asker olur. Kısa sürede yükselir . 457'de İmparator Markinos bir darbe ile devrilince I. Leon adıyla taç giyer. Bu kutsal kaynağa borcunu ödemek için de ayazma binasını yaptırır. Bu ayazma ve yanına yaptırılan kilise, manastır gibi dinsel yapılar, daha sonraki imparatorlar tarafından da korunmuştur. I. Justinyaniaos'un ayazmayı Ayasofya'dan artan malzeme ile yeniden yaptırttığına inanılır. İlk yapılışında, kaynaklara göre yirmi beş basamakla inilen ayazma binası ortada bir kubbe altında birleşen dört dehlizden oluşuyormuş. Su kaynağı iki kuyudan oluşuyor su somaki bir tekneden alınıyormuş. Çevre değerli taşlarla süslü , kubbe altın varaklıymış. Balıklı Ayazması ile ilgili en inanılmaz söylence, R.E. Koçu'nun İstanbul Ansiklopedisi'nde Neoklis Sarris imzasıyla yer alır: "Bizans tarihinde Balıklı Ayazma ya atfedilen en büyük mucize Tettalos isminde bir adama ait olanıdır. Bu zat tedavi olmak üzere Balıklı'ya gelirken yolda, Büyükçekmece dolaylarında vaziyeti ağırlaştı, ölümden kurtulamayacağını hissedince yanındaki adamlarına naaşını ayazmaya kadar götürmelerini ve orada üç kova ayazma suyu dökmelerini vasiyet etti. Öldü ve vasiyetini yerine getirdiler, naşına üç kova ayazma suyu dökülünce tekrar hayata kavuşan Tettalos bir daha ordan ayrılmadı, ömrünün sonuna kadar Balıklı manastırında keşiş olarak kaldı.. 1833'te Balıklı Kilisesi'nin inşaatındaki kazılarda Tettalos'un mezartaşına rastlanmış ve kilisenin narteksine konmuştur. Yukarda zikredilen vaka bu taşın üzerinde yazılıdır." Ayazma, Sur dışında olduğundan, şehirden evel Türklerin eline geçmiştir. Bölgenin, daha önceki kuşatmalarda II. Murat'ın otağ kurduğu yer olduğu sanılır. Suyundaki balıklar yüzünden, Türklerin "Balıklı" diye anışı, bu adın yerleşmesine yol açmıştır. Osmanlı döneminde çeşitli cemaatler arasında çekişme konusu olan ayazma, Osmanlı Sultanları'ndan II. Ahmet ve I. Mahmud'un fermanlarıyla Ortodoks Rumların mülkiyetinde kalmıştır. II. Mahmud'un, bu ayazmaya geldiği ve şifa niyetine ayazma suyuyla yüzünü yıkadığı söylenir. Ayazma binası bugün aynı adı taşıyan kiliseye kuzeybatı köşesinden bitişiktir. İki kapısından yalnızca biri ziyaretçilere açıktır. l8 basamaklı merdivenle inilir. Ayazma binasında camekanla korunan havuz biçiminde su kaynağı ve suyun dört musluktan aktığı bir mermer su teknesi vardır. Işıklandırılan kaynakta kırmızı balıklar görünür. Tekne çevresine ayazma suyunu evine götürmek isteyenler için de küçük su şişeleri konmuştur. Su teknesinin karşısındaki ikon paravanında bebeklerin koruyucusu sayılan Aziz Steliyanos, baş meleklerden Mikail, Hz. Meryem, Hz. İsa, Vaftizci Yahya'nın tasvirleri bulunur. Duvarda ayazmanın adandığı Hz. Meryem'in bir başka ikonuyla ayazmanın açıkhavada bulunduğu eski dönemindeki bir panayırı gösteren resim de asılıdır. Bu resmin bir benzeri de Eğrikapı Panagia Kilisesi'nde ikonların yer aldığı panodadır.
İstanbul'da su hep kutludur Ayazmalar, şifa verdiğine inanılan ve kutsal sayılan su kaynakları. Belki de bu kaynaklar Hıristiyanlıktan önce de kutsal sayılıyordu. Şifa verdiğine inanılıyordu. İstanbul gibi tarihi boyunca kuşatılmış , susuz bırakılarak ele geçirilmeye çalışılmış bir kentte suya önem verilmez mi? Ortodoks din adamlarının her birini bir aziz ya da azize adına kutsadığı bu suların şifa etkisi belki de denenmişti. Bir çoğunun tadı acımsıydı çünkü. İçlerinde kimi mineraller olabilir. Yalnızca inanışın sağladığı bir iyileşme de düşünülebilir. Ama bu suların kutsallığı, Müslümanlarla Hıristiyanları aynı şifa arayışı içinde kaynakları başında birleştirmesindeydi. Ayazmalar yalnız hastalıklara şifa değildi. Kimi dertlere çözüm ürettiğine inanılan ayazmalar vardı. Örneğin Bebek'teki Aya Apostoli Ayazması'nın suyunu içenlerin zengin olacağına inanılırdı. Ayazmaların açık alanda olanlarının çevresi ağaçlıklı da olduğundan, yarı gezme yarı iyileşme isteği Müslüman kadınları bu Hıristiyan kutsal alanlarına çekerdi. Haydarpaşa'da, demiryolunun solunda kalan ağaçlık alandaki, Beylerbeyi'nde Burhaniye Mahallesi'ndeki bir bahçedeki, Heybeli adada deniz kenarındaki Ayia Efemia Ayazmaları bunların en güzel örnekleri. Hasköy Çıksalın'da da bir ayazma vardı. Bugün bu açık alan ayazmalarının çoğu yok. Ya kaynağı kirlendiğinden ya bir binanın altında kaldığından. Bu ayazmaların izleri edebiyatta sürülebiliyor ancak. Adnan Özyalçıner Yaşamım ve Öyküm adlı denemesinde Büyükada'daki ayazmayı nasıl anlatıyor: "(...) Büyükada'ya dayıma giderdik. Dayım orada manavdı. Yörükali'ye çıkar, Dil'deki çamların altına kilimlerimizi sererdik. Dayım, dükkandan meyva, öteberi getirirdi. Hep birlikte yerdik. Sonra kadın erkek, çoluk çocuk hep birlikte bir yardan aşağı iner, bir kuytuluktaki küçük bir ayazmaya giderdik. Ayazmanın içersi iyice karanlıktı. Suyu buz gibi olurdu. Şeker gibi de tatlıydı. Kana kana içerdik. Ben hep tuzlu denizin kıyısından kaynayan bu şeker gibi suya şaşar kalırdım. Sorduğumda 'Tanrı vergisi' derlerdi." (Öykücülüğümüzün 45 Yıllık Çınarı Adnan Özyalçıner) Rum kiliselerinin yakınlarında olup, suyu kiliseye aktarılanlar ya da kilise alanlarında olanlar korunmuş durumdadır.. Ayazmaların hemen hepsinin kuruluşunda bir söylence vardır. Bu söylencede, bir hastaya rüyasında görünen bir aziz ya da azize, ona şifa verecek suyun yerini söyler. Rüyasının çıktığını gören hasta ya da yakınları, bu kaynağı o adla takdis ettirir, çevresini bayındırlaştırırlar. Ayazmalardan çoğu kilisenin adandığı aziz ya da azizeden farklı bir kutsal kişiye adanmıştır. Aynı kilisede birden fazla ayazmaya rastlanabilir: Balat'ta Balatkapı Taksiarkhes /Aya Strati Kilisesi'nin avlusunun kuzeyinde Mikhael Ayazması, kilisenin doğusunda, kiliseye bitişik olarak Aya Nikola Ayazması, Edirnekapı'da Salmatomruk Panagia Kilisesi'nde giriş alanınn kuzeyinde Hagia Kyriake Ayazması ve ibadet alanının güney batısında, merdivenle inilen Hagios İoannes Ayazması vardır. Bir ayazmanın birden fazla azize adandığı da görülür: Çengelköy'deki Ayion Ierarhon Ayazması, Aios İoannis, Ayios Ligorios ve Ayios Vasilios adlarına da kutsanmıştır. Bu ayazma çöküntüyle toprak altında kalmıştır. Ayazma binalarının temel yapısı su haznesini koruyan mahzendir. Ayazmaların asıl mekanı suyu koruyan mahzendir. Bazen bu yapıda mahzene ulaşmayı sağlayan bir koridor ve bu koridora inen bir merdiven bulunur. Bu mahzenler duvarlarının üst yanlarındaki menfezlerle havalanır ve ve yarı aydınlanır. Mahzende su haznesi ve suyun alındığı tekne, Hz. İsa'nın, Hz. Meryem'in ve suyun adına takdis edildiği aziz ya da azizenin resmi (ikona) adak mumları, yakılacak mumların konacağı mumluklar ve bir yardım sandığı bulunur. Su haznesi, suyun kaynağının gücüne göre kuyu, havuz ya da sızıntıları biriktiren bir depo olabilir. Kilise bahçesinde bağımsız bir bina biçiminde ya da kilisenin içinde (çoğunlukla alt katta) yer alırlar. İstanbul'daki ayazma binaları kare ya da dikdörtgen biçimindedir. Anadolu'da daire vb. ayazmalara rastlanır. Unutmamak gerekir ki, ayazmalara Ortodoks Rum inancında saygı gösterilir. Her ayazmanın bir bayramı, panayırı, ayin günü vardır. Ermeniler'de bu inanç olmadığından el değiştirmiş kiliselerdeki ayazmalar korunsa da kullanılmaz. İstanbul ayazmalarının Bizans döneminde yapılanlarının sayısı azdır. Kayıtlara göre, ayazmaların sayısı Osmanlı döneminde özellikle 1808-1861 yılları arasında artmıştır. İstanbul ayazmaları için kaynak olarak kullanılan önemli incelemelerden biri Eremya Çelebi Kömürcüyan'ın 17. Yüzyılda yazdığı İstanbul Tarihi'ni Türkçeye çeviren Hrand D. Andresyan'ın notları diğeri Hakkı Göktürk'ün 1947 yılında yaptığı katalogtur. Hakkı Göktürk , bu araştırmada yaklaşık l50 ayazma saptamış, kaybolanları, kaybolma tehlikesi taşıyanları vurgulamıştır. Dinsel özelliği unutulmuşsa da İstanbul'da ve Anadolu'da Ayazma adı köy, semt mahalle adı olarak (bazan da "Soğuksu"ya dönüşerek) yaşamaktadır.
Balıklı Ayazma İstanbul'un en ünlü ayazması Balıklı Ayazması'dır. Silivrikapı'da Rum Ortodoks Mezarlığı yanındaki Panagia Pege/Balıklı Kilisesi Avlusundadır. Asıl adı Zoodokhos Pege (Zoodohos Piyi-Hayat Veren Kaynak) olan ayazma Hz. Meryem'e adanmıştır. Bu adla inşasının tarihi, söylencelere göre Beşinci Yüzyılın sonlarına dayanır. Yoksul bir delikanlı, bir yaz günü, sur dışında dolanırken, kör bir ihtiyar kendisinden su ister. Delikanlı, suyu nerden bulacağını düşünmeye kalmadan kaynağı belirsiz bir ses duyar. Ses ona, bir bataklık ve kaynağı müjdeler. Bataklığın çamuru körün gözlerini açacak, su, eğer yüzünü yıkarsa, delikanlıyı imparator yapacaktır. Delikanlı sesin dediklerini yapar. Körün gözlerinin açıldığını görünce, imparatorluğu şansa bırakmaz. Orduya başvurup, asker olur. Kısa sürede yükselir . 457'de İmparator Markinos bir darbe ile devrilince I. Leon adıyla taç giyer. Bu kutsal kaynağa borcunu ödemek için de ayazma binasını yaptırır. Bu ayazma ve yanına yaptırılan kilise, manastır gibi dinsel yapılar, daha sonraki imparatorlar tarafından da korunmuştur. I. Justinyaniaos'un ayazmayı Ayasofya'dan artan malzeme ile yeniden yaptırttığına inanılır. İlk yapılışında, kaynaklara göre yirmi beş basamakla inilen ayazma binası ortada bir kubbe altında birleşen dört dehlizden oluşuyormuş. Su kaynağı iki kuyudan oluşuyor su somaki bir tekneden alınıyormuş. Çevre değerli taşlarla süslü , kubbe altın varaklıymış. Balıklı Ayazması ile ilgili en inanılmaz söylence, R.E. Koçu'nun İstanbul Ansiklopedisi'nde Neoklis Sarris imzasıyla yer alır: "Bizans tarihinde Balıklı Ayazma ya atfedilen en büyük mucize Tettalos isminde bir adama ait olanıdır. Bu zat tedavi olmak üzere Balıklı'ya gelirken yolda, Büyükçekmece dolaylarında vaziyeti ağırlaştı, ölümden kurtulamayacağını hissedince yanındaki adamlarına naaşını ayazmaya kadar götürmelerini ve orada üç kova ayazma suyu dökmelerini vasiyet etti. Öldü ve vasiyetini yerine getirdiler, naşına üç kova ayazma suyu dökülünce tekrar hayata kavuşan Tettalos bir daha ordan ayrılmadı, ömrünün sonuna kadar Balıklı manastırında keşiş olarak kaldı.. 1833'te Balıklı Kilisesi'nin inşaatındaki kazılarda Tettalos'un mezartaşına rastlanmış ve kilisenin narteksine konmuştur. Yukarda zikredilen vaka bu taşın üzerinde yazılıdır." Ayazma, Sur dışında olduğundan, şehirden evel Türklerin eline geçmiştir. Bölgenin, daha önceki kuşatmalarda II. Murat'ın otağ kurduğu yer olduğu sanılır. Suyundaki balıklar yüzünden, Türklerin "Balıklı" diye anışı, bu adın yerleşmesine yol açmıştır. Osmanlı döneminde çeşitli cemaatler arasında çekişme konusu olan ayazma, Osmanlı Sultanları'ndan II. Ahmet ve I. Mahmud'un fermanlarıyla Ortodoks Rumların mülkiyetinde kalmıştır. II. Mahmud'un, bu ayazmaya geldiği ve şifa niyetine ayazma suyuyla yüzünü yıkadığı söylenir. Ayazma binası bugün aynı adı taşıyan kiliseye kuzeybatı köşesinden bitişiktir. İki kapısından yalnızca biri ziyaretçilere açıktır. l8 basamaklı merdivenle inilir. Ayazma binasında camekanla korunan havuz biçiminde su kaynağı ve suyun dört musluktan aktığı bir mermer su teknesi vardır. Işıklandırılan kaynakta kırmızı balıklar görünür. Tekne çevresine ayazma suyunu evine götürmek isteyenler için de küçük su şişeleri konmuştur. Su teknesinin karşısındaki ikon paravanında bebeklerin koruyucusu sayılan Aziz Steliyanos, baş meleklerden Mikail, Hz. Meryem, Hz. İsa, Vaftizci Yahya'nın tasvirleri bulunur. Duvarda ayazmanın adandığı Hz. Meryem'in bir başka ikonuyla ayazmanın açıkhavada bulunduğu eski dönemindeki bir panayırı gösteren resim de asılıdır. Bu resmin bir benzeri de Eğrikapı Panagia Kilisesi'nde ikonların yer aldığı panodadır.
Evrensel'i Takip Et