14 Ekim 2004 21:00

Medeniyetler beşiği ALTINOLUK

Henüz gün yüzüne çıkmamış, rant ve yağmanın teslim almadığı eşsiz güzelliklere sahip Altınoluk, Kaz Dağı'nın güney eteklerinde, tarihi ve doğal açıdan zengin bir yerleşim merkezi. Balıkesir'in Edremit ilçesine bağlı bir belde Altınoluk. Adını, tarihi Antandros şehrinden alan Altınoluk, adeta medeniyetler beşiği. 1923 yılına kadar Çanakkale Ayvacık ilçesine bağlı iken, bu tarihten sonra Edremit'in bir beldesi olmuş. 1957'de halkoylaması ile belediyeye kavuşan Altınoluk, Çam, İskele, Küçüksu ve Şahinderesi adındaki dört mahalleden oluşuyor. Kaz Dağı'nın yamaçlarında yer alan Çam Mahallesi, en eski yerleşim merkezi olup, bir yandan modernleşirken, bir yandan da tarihi dokusunu korumuş. Abdullah Efendi Köşkü, cumbalı pencereli eski ahşap evleriyle ender güzelliklere sahip Çam Mahallesi'nde püfür püfür esen rüzgar, kahvelerde ikram edilen koruk suyu adeta büyülüyor yolu düşenleri. Siz, Çam Parkı'nda soluklanırken, yemyeşil Altınoluk ayaklarınızın altında uzanıyor. Buluntuların toplanıp sergilenmeye hazır hale getirildiği kazı evi, parkı, parke taşlı yolları ile büyülü ve hoş bir havasıyla size "yine gelin" çağrısı yapan Cam Mahallesi'nin insanları da tıpkı diğer mahallelerindekiler gibi, misafirperver, sıcak...

Sırlarla dolu Şahinderesi Oksijen kaynağı Şahinderesi Kanyonu, dağdan çektiği çam kokulu, oksijen yüklü havayı Altınoluk'a, denizden çektiği iyot kokusunu dağlara gönderen doğal bir körük gibi. Denizden 1200 metre yüksekliğe sahip Şahinderesi Kanyonu'nun, Paleolitik çağlara kadar uzanan geçmişi ise gizemli bir hava veriyor. Bir mağara gibi 27 kilometre uzanan kanyon, 600 metreye ulaşan uçurumları ile ulaşılması henüz mümkün olmayan sırları üzerinde taşıyan Şahinderesi Kanyonu, bugüne kadar sırlarını çözmek için çaba harcayan 11 kişiye de mezar olmuş. Yüzyıllar önce, kendilerini Arap akınlarına karşı koruyamayıp, Antandros şehrini terk edenlerin Şahinderesi Kanyonu'ndaki Şahinkale'de ikamet ettikleri, dar bir patikadan çıktıkları kalenin kendilerini koruduğu anlatılırken, sarp yamaçlarda, kaleye kadar uzanan patika yolun kalıntılarını bugün de görmek mümkün. Doğal maden kaynağı, şifalı bitkileri, çeşitli türlerle bezeli ağaçları ve oksijeni ile Şahindere Kanyonu şimdilik sırlarını koruyor.

Kimler geldi geçti Antandros Kazı Kurulu Başkan Yardımcısı Doç. Gürcan Polat'ın anlatımları ve kazılardan elde edilen bulgulara göre, Altınoluk'un tarihi M.Ö. 8'inci yüzyıldaki Antandros şehri ile başlıyor. Belediye arşivindeki "Altınoluk" adlı kitapta da, tarihçe kısaca şöyle anlatılıyor; "Antandros...215 metre yüksekliğindeki Kaletaşı Tepesi'ndeki kalesi, batı tarafında mezarlığı vardı şehrin...Artemis'in ormancığı ve kaplıcalarının da olduğu Astyra köyünü de kapsıyordu. Batısında Gargara, doğusunda Adramytteion ile sınırlanarak...Pelasglar tarafından kurulmuş, Leleg ve Kilikyalılar'ın şehri olmuş. Bazı kaynaklara göre de, bu bölgeye Kimmerler de yerleşmiş...Antandros'un, Edonis ve Kimmeris gibi adları da vardı denir...Adramytteion-Assos yolu üzerinde olmasından kaynaklı askeri önemi de vardı...İDA Dağı'ndan elde edilen keresteler nedeniyle antik dönemde önemli bir tersane konumundaydı Antandros...Bu yüzden birçok göz bu şehrin üzerindeydi, bu yüzden pek çok ülkenin gözdesi olup, el değiştirdi...Gemi yapımında kullanılan kerestelerin şöhreti, Troya Savaşı'na kadar eskiye gider..."

İlk güzellik yarışması Tarihçiler, dünyanın ilk güzellik yarışmasının Kaz Dağı'nda yapıldığını anlatır. Efsaneye göre, Kral Peleus ile su perisi Thetis'in düğününe; Tanrılar kralı Zeus'un kızı Eris dışında birçok tanrı davetlidir. Eris ise öcünü almak için ortaya, "en güzele" yazılı bir notla bir altın elma atarak, çekişme yaratmak ister. Hera, Atnena ve Afrodit kendilerinin en güzel olduğunu düşünmeye başlarlar ve sonunda kararı Zeus'un vermesi istenir. Üç güzelden birini seçmek gerekecektir. Zeus ise Kaz (İDA) Dağı'nda çobanlık yapan, Troya Kralı Priamos'un oğlu Paris'e verir seçim işini. Paris, elmayı güzelliğinden büyülendiği, aşk ve güzellik tanrıçası Afrodit'e verir ve ilk güzellik yarışmasının birincisini seçer.


Sarıkız efsanesi Kavurmacılar köyünde yaşayan Sarıkız iyi kalpli, herkese yardım etmeyi seven biriymiş. Ancak bu özelliği çok da düşman kazandırmış Sarıkız'a. Dedikodu çıkarılmış, iftiralar atılmış. Kızın babası söylenenlere dayanamayıp odun kesme bahanesiyle dağa götürdüğü kızını bırakıp, gizlice kaçmış. O dağın tepesinde kimse bir geceden fazla yaşayamazmış. Ama Sarıkız'a bir şey olmamış. Yolunu kaybedenlere yol göstermiş, bulunduğu yere ışık saçtığı söylenmiş. Zaman içinde vicdan azabı duyan baba, kızını aramaya çıkmış. Fakat ormanda yolunu kaybetmiş. O sırada bir ışık belirmiş, ışığı izleyen baba dağın tepesine varmış. Işık birden Sarıkız'a dönmüş. Baba, kızının ermiş olduğunu anlamış...Babası kızı aşağı inmeye razı edememiş, ikisi de orada ölmüş. Sarıkız türbesinin bulunduğu yer Türkmenler için önemlidir ve her yıl ağustos ayının ikinci haftasında ziyaret ettikleri tepede 15 gün kalır, törenler düzenlerler.


Emine ile Hasan'ın hikâyesi M.Ö.'ye ve sonrasına ait onlarca efsane anlatılır Altınoluk'ta ve Kaz Dağı'nda. Bunlardan biri de Sabahattin Ali'nin kitabında da anlatılan Hasan ile Emine'nin öyküsüdür. 1800'lü yılların sonlarıdır. Sarıkız Tepesi'nin eteğinde, kıl çadırlardan kurulu yüksek obanın güzel kızı Emine ile Zeytinli Köyü'nün yakışıklısı Hasan'ın aşkını anlatır efsane. İki genç, her çarşamba kurulan Edremit pazarında karşılaşır, birbirlerine sevdalanırlar ve buluşmaya başlarlar. Hasan bahçıvandır, Emine getirdiği süt, peynir ve balı Hasan'a verir, ondan sebze meyve alır. Her pazar dönüşü birlikte Zeytinli Köyü'ne kadar yürürler, ardından Emine dört saatlik zahmetli dağ yolundan obasına döner. İki genç evlenmek isterler, Oba bu evliliğe karşı çıkar. Durum obanın en yaşlı dedesine anlatılır, o da Hasan'ı sınava tabi tutar. Hasan 60 kiloluk tuz çuvalını Zeytinli'den obaya taşıyacaktır. Dört saatlik zahmetli yolun ilk dilimi Beyoba geçilir, ikinci dilim Sütüven Şelalesi'dir. Dere içinden de geçmek gerekecektir. Taşlar üzerinden atlamak Hasan'ı yorar. Tuz çuvalı nedeniyle sırtı yanan Hasan'ın dizleri de titremeye başlar. Şelaleye gelince Hasan'ın gücü biter ve yere düşer. Emine Hasan'ı yüreklendirmeye çalışır ama boşuna, Hasan ayağa kalkamaz. Hasan "kaçalım" der, Emine yanaşmaz. Hasan'ın, "Senin köyüne gelemiyorum, köyüme de dönemem" yalvarışları arasında obasına döner ya, pişman olur. Geri dönmek ister, ailesi bırakmaz. Sabahın ilk ışıklarında Hasan'ı aramaya giden Emine, günlerce arar Hasan'ı....Günler sonra, çılgın sular arasında Hasan'a hediye ettiği işli örtüyü bulur, anlar ki Hasan sularda akıp gitmiştir. Emine de bu örtü ile kendisini çınara asar. O günden sonra buranın adı Hasanboğuldu, dallarını suyun içinde sallandıran çınarın adı da Emine Çınar olur.

Evrensel'i Takip Et