8 Kasım 2004 22:00
Yangını beklerken
Araf'ta olmak... "Arada kalma hali" hani... Hayatın karşılığını, gideceği rotayı bilememek bir başka deyişle... Son dönem edebiyatın, sanatın revaçta bir mevzusu olsa gerek...
Berkun Oya da , "boşlukta kaybolmak" ile "ölüm" arasında gidip gelen; daha doğrusu boşlukta yitip gitmek yerine ölümü isteyen ruhların öyküsünü anlatıyor "Yangın Duası"nda... Sabah kalktığında ne yapacağını bilemeyen "yığın"ların "ne yapacakları" sorusuna bulamadıkları yanıtın peşine düşüyor.
"Herhangi bir tanrıya sorgusuz sualsiz inanmayı ve kollarımı gökyüzüne kaldırıp, histerik tezahürlerle şükretmeyi hiç bu kadar arzulamamıştım. İnananlar bu şükür anını görkemli yaşamak uğruna sabır diye adlandırdıkları sevimsiz bir erdem edinirler. Ama tanrılar ticarette zayıftır, Onlarla alışverişte teslimat günleri her zaman aksar". İşte teslimat günü belki birkaç yüzyıl aksamış üç ruh üzerine kurulu biri fantaziyi eğlenceli bir dille sahneye taşıyor "Yangın Duası".
İroni ve simge Berkun Oya, yazdığı, tasarladığı ve yönettiği bu oyunda ironi sanatını son sınırına kadar zorluyor; tiyatroya sadece edebiyat olarak değil, sahnedeki simgelerden ışığın etkisine kadar farklı bir üslup katmaya çabalıyor. Diğerlerinin aksine; geçmişi, ailesi, zevkleri, beğenileri ve daha pek çok özelliğiyle tanıdığımız, tanıştığımız karakterler yok bu oyunda. Farklı bir gerçeklik peşinde koşan oyun, hiç tanımadığımız ve tanıyamadığımız karaklerle karşı karşıya bırakıyor bizi. Dekorda da bu dünyadan bildik bir yan yok açıkçası. "Cube" filmini anımsatan sahne, bir boşluk ve belirsizlik hissi veriyor sadece. Tekerlekli sandalyedeki karakterlerin en büyük kavgası etkisi giderek azalan yerçekimi ile... Arada bir yoklayan sarsıntıların ne olduğunu da anlayamıyoruz. Bir tek amaçları sabit; boşlukta yitip gitmektense, tüm canlılar gibi ölmek... Haa, bir de oyuna adını veren yangınların bahsi; büyük bir istekle beklenen yangınlar... Hayaller, fantaziler, umutlar ve kabusların bir anlamı olmalı mutlaka! Bir bulmaca gibi bize simgeleri veriyor oyun, üst tarafı izleyiciye kalmış. Tan Tunçağ'ın müziklerini yaptığı oyunda; Erçin Ural'ın ışık tasarımı iddialı. Oyuna ruhunu veren sahne tasarımı ile birlikte, oyunun en temel unsurlarından biri ışık. Psikoloji ile böylesi yakınlık kuran bir oyunda, ışık kadar, elbette oyunculuk da fazlasıyla öne çıkıyor. Ahmet Uğurlu ve Ülkü Duru'nun usta oyunculukları, Ali Atay'ın karakteri başarıyla giyen oyunculuğuyla birleşiyor.
'Farklı'yı arayış İlk olarak İstanbul Devlet Tiyatrosu ile İstanbul Kültür Sanat Vakfı işbirliğiyle 14. İstanbul Tiyatro Festivali'nde sahne alan "Yangın Duası", İstanbul Devlet Tiyatrosu Sanat Yönetmeni Osman Wöber'in "farklı bir kimlik beyanında bulunmak zorundayız" sözüyle anlattığı arayışın somut karşılıklarından biri olsa gerek. Son dönem bu tür arayışlara olanak tanıyan Devlet Tiyatrosu, bu tutumuyla Berkun Oya'yı bile şaşırtmış açıkçası. Oda Tiyatrosu'nda sahnelenen diğer oyunlar da düşünüldüğünde, İstanbul Devlet Tiyatroları'nın "farklı bir kimlik bulma" arayışı daha da sürecek gibi görünüyor.
"Yangın Duası" Yazan, Tasarlayan,Yöneten:Berkun Oya Müzik:Tan Tunçağ Işık:Erçin Ural Oynayanlar:Ahmet Uğurlu, Ali Atay, Ülkü Duru
İroni ve simge Berkun Oya, yazdığı, tasarladığı ve yönettiği bu oyunda ironi sanatını son sınırına kadar zorluyor; tiyatroya sadece edebiyat olarak değil, sahnedeki simgelerden ışığın etkisine kadar farklı bir üslup katmaya çabalıyor. Diğerlerinin aksine; geçmişi, ailesi, zevkleri, beğenileri ve daha pek çok özelliğiyle tanıdığımız, tanıştığımız karakterler yok bu oyunda. Farklı bir gerçeklik peşinde koşan oyun, hiç tanımadığımız ve tanıyamadığımız karaklerle karşı karşıya bırakıyor bizi. Dekorda da bu dünyadan bildik bir yan yok açıkçası. "Cube" filmini anımsatan sahne, bir boşluk ve belirsizlik hissi veriyor sadece. Tekerlekli sandalyedeki karakterlerin en büyük kavgası etkisi giderek azalan yerçekimi ile... Arada bir yoklayan sarsıntıların ne olduğunu da anlayamıyoruz. Bir tek amaçları sabit; boşlukta yitip gitmektense, tüm canlılar gibi ölmek... Haa, bir de oyuna adını veren yangınların bahsi; büyük bir istekle beklenen yangınlar... Hayaller, fantaziler, umutlar ve kabusların bir anlamı olmalı mutlaka! Bir bulmaca gibi bize simgeleri veriyor oyun, üst tarafı izleyiciye kalmış. Tan Tunçağ'ın müziklerini yaptığı oyunda; Erçin Ural'ın ışık tasarımı iddialı. Oyuna ruhunu veren sahne tasarımı ile birlikte, oyunun en temel unsurlarından biri ışık. Psikoloji ile böylesi yakınlık kuran bir oyunda, ışık kadar, elbette oyunculuk da fazlasıyla öne çıkıyor. Ahmet Uğurlu ve Ülkü Duru'nun usta oyunculukları, Ali Atay'ın karakteri başarıyla giyen oyunculuğuyla birleşiyor.
'Farklı'yı arayış İlk olarak İstanbul Devlet Tiyatrosu ile İstanbul Kültür Sanat Vakfı işbirliğiyle 14. İstanbul Tiyatro Festivali'nde sahne alan "Yangın Duası", İstanbul Devlet Tiyatrosu Sanat Yönetmeni Osman Wöber'in "farklı bir kimlik beyanında bulunmak zorundayız" sözüyle anlattığı arayışın somut karşılıklarından biri olsa gerek. Son dönem bu tür arayışlara olanak tanıyan Devlet Tiyatrosu, bu tutumuyla Berkun Oya'yı bile şaşırtmış açıkçası. Oda Tiyatrosu'nda sahnelenen diğer oyunlar da düşünüldüğünde, İstanbul Devlet Tiyatroları'nın "farklı bir kimlik bulma" arayışı daha da sürecek gibi görünüyor.
"Yangın Duası" Yazan, Tasarlayan,Yöneten:Berkun Oya Müzik:Tan Tunçağ Işık:Erçin Ural Oynayanlar:Ahmet Uğurlu, Ali Atay, Ülkü Duru
Evrensel'i Takip Et