01 Aralık 2004 22:00

Alyoşa'nın yaşam öyküsü

Aliye Berger'in Taksim İlk Yardım Hastanesi'inde yattığını öğrendiğimde, vedalaşmaya gittiğimi biliyordum. Onun mikroptan ne kadar korktuğunu da...

Paylaş
Aliye Berger'in Taksim İlk Yardım Hastanesi'inde yattığını öğrendiğimde, vedalaşmaya gittiğimi biliyordum. Onun mikroptan ne kadar korktuğunu da... Limon kolonyası almayı düşündüm önce. Birden limon kolonyasının kokusunu sevip sevmediğini anımsayamadım. Hangi çiçekleri sevdiğini de... Ben onu resim ve hayat üstüne konuşurken anımsıyordum, bir yandan üstüme başıma renk renk eski şallar, kumaşlar sararken. Kendince biçim verdiği şalların üstümde nasıl durduğunu görmem için beni aynaya iterdi. Yaldızı dökülmüş kabartma çerçeveli loş bir konsol aynası ikimizin bulanık görüntüsünü yansıtırdı. Yanımda dikilir, içini çekerdi: "Çok yakıştı , gençsin... Sana vermeliyim bunu... ama 'suvanir' (hatıra). Anlıyorsun değil mi?" Çoğunlukla kimin anısını taşıdığını soramazdım o sırmalı, kimi iplikleri kopmuş kumaş parçasını... Eşinin ada iskelesinden cesedinin getirildiği günü anlatışını unutmamıştım. Soracağım soru bir yaranın kabuğunu kopartabilirdi. O birden düşen tansiyonumu kendi yaptığı portakal reçeli ve bir kadeh konyakla tedavi etmeye çalışan Aliye Ablam'dı benim. Arkadaşım Cem'in halası. Ama ailesi, özellikle yeğeni Cem Kabaağaçlı gibi "Alyoşa" diye çağıramazdım onu. Aramızdaki ilişkide hep saygı vardı. Hasta ziyareti kurallarına uymadan, gitmeliydim yanına... Yakınlarına söylemediği bir dileği varsa öğrenip...

Bir vasiyet dizgesi Makyajlıydı. Sırtını dik tutacak biçimde yerleştirilmişti yatağa. İlk sözü "Hoş geldin, ben bu yataktan kalkamayacağım, ölüyorum" oldu. El sıkışmamızın hemen ardından yanındaki şişelerden birinden döktüğü parfümle kokuya buladı beni "Mikrobu öldürür." Sonrası bembeyaz bir sayfa. Işıklı boş bir sayfa. "Öldüğümde, benim için yazacağın yazıda şunu belirtmeyi unutma" cümlesiyle başlayan ve devamı yazılmamış bir vasiyet dizgesi. Ölüme bunca yakın olduğunu bilerek bunca sakin konuşması duyduğum sözleri algılamamı engelledi herhalde. Öldüğünde yazabildiğim kısacık yazının başlığı duygularımı yansıtıyordu: Yaşıtım Aliye Berger. Tembihlediği hiçbir şey yazılmamıştı herhalde. Gravürlerinin özelliği, onun genç sanatçılara öğütleri... Aliye Berger'in biyografisi "Alyoşa" yayımlandığında bir an Aliye Abla'nın vasiyetine ulaşacağımı sandım. Aramızdaki yaş, sınıf, statü farklılığını sıfıra indiren içtenliğine. Sonra yanıldığımı anladım. Fotoğraflar sevdiğinizin objektife nasıl yansıdığını gösterir yalnızca, anılar sizin belleğinizdedir. Hatırlamak size düşer. Aliye Berger (1908- 1974) gravür sanatçısıdır. Şakir Paşazadelerden. Ailesinde, akrabaları arasında Türk edebiyatının, resminin, tiyatrosunun ünlü adları vardır. Fahrünisa Zeyd (ablası), Halikarnas Balıkçısı/Cevat Şakir Kabaağaçlı (ağabeyi) Şirin Devrim, Füreya (yeğeni). Emel Koç, daha önce TRT'de yayımlanan "Cumhuriyet'e Kanat Gerenler" belgeselinin metin yazarı. Aliye Berger'in yaşam öyküsünü yazılanlara/ anlatılanlara sadık kalarak başarılı bir biçimde anlatmış. "Alyoşa", Aliye Berger ile birlikte ailesinin öteki sanatçılarını da tanıtan bir kitap. Bu tür biyografilerin yazılması kadar, okunması da gerekli. Yazarlar bu dalda eser vermeye özendirilmeli. Biyografik kitaplar, belgesel romanlar bakımından epey yoksul olan kitaplığımız böylece zenginleşebilir.


sezer@evrensel.net

ÖNCEKİ HABER

MMO'dan belediyelere suçlama

SONRAKİ HABER

Sovyetlerin kaleminden KÜRTLER...

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa