23 Aralık 2004 22:00
11 kişiyi seçip götürdüler
Diyarbakır'ın Kulp ilçesinde bulunan toplu mezarlar nihayet Meclis'e taşındı. 11 kişinin askerler tarafından gözaltına alındığını anlatan köylülerin yakınları, sorumluların yargılanmasını bekliyor.
Bundan tam 11 yıl önce götürülen yakınlarının, hâlâ sağ olma umudunu taşıyorlardı. Ancak Kulp ilçesi Keper mezrasında, 11 kişiye ait kemikleri 11 yıl saklayan toplu mezar, onların umutlarının da mezarı oldu. Kiminin eşi, kiminin babası, kiminin abisi, amcası eniştesi... Kimi 3 aylık evliydi, kimi 9 çocuğunu arkasında bıraktı... Hatta Kıbrıs gazisi olan da vardı aralarında... Çoğunun geride bir askerlik fotoğrafı kaldı. Tıpkı kendilerini alıp götüren askerlerin analarına gönderdiklerine benzeyen... Bir de babalarını tanımayan çocuklar, evlat hasretine dayanamayan analar, çocuklarını yalnız büyütmek zorunda kalan kadınlar kaldı. 11 yılın acısını çekenlerin bugün tek istedikleri ise yaşananların 'kabul edilmesi' ve bu acılara neden olanların yargılanması.
Kıbrıs gazisi Dilber Şimşek, bir operasyonla alıp götürülen eşi Bahri Şimşek'e günlerce yiyecek taşıdı. Sandı ki bir gün mahkemeye çıkaracaklar. Ancak öyle olmadı. Kürtçe anlattığı acıların tercümesi yok: "Elleri bağlıydı kocamın. Ayakları bağlıydı. Bir gün helikopter geldi. Yüzü, kafası kapalı birini getirdi. Köylüler arkalarını döndü. O kişi de 100 kişi arasından 11 kişiyi seçti. Biz, helikopterle şehre götürdüler, mahkemeye çıkaracaklar sandık. Ama yaktılar hepsini. Onları öldürüp Keper'e gömdüler." En büyüğü 14 yaşında 9 çocuğu ile yalnız kaldı Şimşek. 1993'tü. Savaş vardı. Bahri Şimşek en küçük oğluna savaşın ortasında 'Barış' ismini verdi. 1974'te Kıbrıs'tan gazi düşmüştü Şimşek. Daha gazilik maaşını yeni bağlatmış, Kıbrıs'ta kendisine verilmek istenen arsayı istememiş, vatanında kalmıştı. Toprağı vardı, hayvanı vardı, ailesi vardı...
Kazağın dikişleri Yıllarca kocasından umudunu kesmeyen Dilber Şimşek, bulunan toplu mezarla yıkıldı. 11 yıl önce kocasının kolu uzun olan kazağını almış, katlayıp dikmişti. Eşine verdiği bu ufacık emek, 11 yıl sonra karşısına çıktı. Bahri rahat etsin diye yüne geçirdiği iğneler, 11 yıl sonra yüreğine saplandı. Toplu mezarda buldu kazağın kolunu. Yaşanan çirkinliklerin kiri birikmişti üstünde. Kazağı alıp derede yıkadı. Eski rengine döndü kazak. Kendi elleri ile yaptığı dikişleri gördü: "Kemiklerini görene kadar, elbisesini görene kadar inanmıyordum öldüğüne. Hep zindanlarda, işkencede sanıyordum. O gün kemiklerin üzerine gittim, bir şey bulacak mıyım diye. Herşey yanmış. Kazağının kolundan bir parça buldum. Dikişten tanıdım. Tam olarak emin oldum. Onlarca mermi çıktı kemiklerle birlikte. Vahşet bu yapılan. Öldürenler ortaya çıkarılsın. Cezaları verilsin." Eşininin izini kaybettikten sonra, yakıp yıkılan Alacaköy'den de çocukları ile ayrılmak zorunda kalan, uzun yıllar açlık ve yoksulluk çeken Şimşek, bugün Diyarbakır'da yaşıyor. Kocasından ise geriye askerlik fotoğrafları ve bir de kazağının dikişleri kaldı 'delil' olarak. Bahri Şimşek 9 çocuğundan birisi ile bile tek bir fotoğraf çektirememişti.
Daha 3 aylık evliydi Yakılan 11 kişi arasındaki Mehmet Şah Atala, götürülmeden 3 ay önce düğün yapmıştı. Eşi Kibar, 3 aylık hamileydi. Çocuğunu hiç göremedi. Ondan da geriye bir askerlik fotoğrafı kaldı abisine yadigar. "Mehmet Şah'la biz kardeşten öte çok yakın arkadaştık. Birbirimizden gizlimiz yoktu. Hâlâ bekliyorum ki o kemikler ona ait çıkmasın. Bir yerlerde tutuklu ama yaşıyor olsun. Umudumuzu yitirmeyelim. Ama kesin onlara ait. Çünkü Kerpe'ye bırakın insan, hayvan bile gitmez. Ancak 'götürülmüş' olmaları gerekir. Zaten tütün tabakası bulmuşlar 2 tane. Cep aynaları çıktı. Kim kullanır bunları. Köylüler kullanır." Mehmet Şah'ın abisi Seyithan Atala, kardeşi götürüldüğünde Diyarbakır'daydı. 11 yıl boyunca bir gün gelip kendisini de götürecekler diye bekledi. Mehmet Şah'ın, 8-9 gün boyunca askerlerin tuttuğu oğluna yiyecek götüren anası, yaşananlara tanık oldu. Mehmet Şah anasına, "Bizim yaşama şansımız yok" demişti. Seyithan Atala'nın söylediğine göre, en son Mehmet Şerif Namal'ın annesi mezraya yemek getirdi. O gün "Bir daha yemek getirmeyin onları götüreceğiz" sözlerini işitti. Az sonra helikopterlerle 'gözaltına alınanlar' götürüldü. Aylarca, yıllarca DGM'lere, kaymakamlığa, savcılığa, OHAL Valiliğine başvurdu Atala ailesi. Ancak her seferinde 'Elimizde böyle bir bilgi yok'yanıtını aldı. Baba Atala 3 yıl dayandı. 1996 Aralık'ında öldü. 39 gün sonra ise "Ben bunca derde tek başıma nasıl katlanırım" diye soran anne hayatını kaybetti: "Evde hep yas vardı. Annem hep ağlardı. Evde duramazdım o yüzden. Hiçbir hastalıkları yoktu ikisinin de. Hasretten öldüler."
Dilber Şimşek: "Elleri bağlıydı kocamın. Ayakları bağlıydı. Bir gün helikopter geldi. Yüzü, kafası kapalı birini getirdi. Köylüler arkalarını döndü. O kişi de 100 kişi arasından 11 kişiyi seçti. Biz, helikopterle şehre götürdüler, mahkemeye çıkaracaklar sandık. Ama yaktılar hepsini. Onları öldürüp Keper'e gömdüler."
ÇOCUKLARIM HEP BABASINI SORUYOR "Çok acı çektik götürdükleri zaman. İçim yandı yıllarca. Çocuklar çok küçüktü. Elde avuçta yoktu. Her şeyimizi yaktılar evimizle birlikte. Çocuklar bana 11 yıl boyunca 'babamız nerede' diye hep soruyorlardı. 11 yıldır bir saniye de olsa yaşananlar aklımdan çıkmıyor. Yüreğim yanıyor. Suçsuz günahsızlardı. Sorumluları cezalandırsın." Bu sözlerin sahibi Makbule Demir, kemikleri bulunanan 11 kişiden biri olan Turan Demir'in eşi. 11 yıl önce biri bebek 3 çocuğu ile tek başına kaldı. Yılları, babalarını hatırlamayan 2 oğluna ve kızına babalarının nasıl götürüldüğü anlatmakla geçti. Geçiyor...
OĞLUMU KELEPÇELEYİP GÖTÜRDÜLER Turan Demir'in annesi Zekiye Demir artık 70 yaşında. Kerpe mezrasında gözaltında tutulan oğluna ekmek götüren de o. Hem evladının götürülüşünün hem de Alacaköy'ün yakılmasının açtığı yaralar hâlâ taze. Anlatırken gözleri yaşarıyor; "Silahlar patladı. Ateş çemberindeydik. Korkuyorduk. Evim yandı. Tüm köy yandı. Hayvanlarımı taradılar. Oğlumun ellerini kelepçeleyip götürdüler. Asker, oğlum Turan ile muhtar Salih Akdeniz'i öldürülmeden önceki gün benimle görüştürdü. Komutan söylerken muhtar sabah öldürüleceklerini duymuş. Muhtar 'Ben yaşlıyım kaçamam, siz gençsiniz. Kaçın.' demiş. Yavrumu öldürülmeden önceki gün gördüm. Yüzü çökmüş, sakalları uzamıştı. Dudakları kurumuştu. Ayağından vurulan bir köylü vardı. Kurşunun girdiği yerde oluşan yara kurtlanmıştı. Yine de İfadesini alır bırakırlar dedim. Biz hâlâ tutuklu sanıyorduk. Şimdi çıktı ortaya ölmüşler. Opersyona katılan tüm yetkillerin cezalandırılmasını istiyorum. Eşim de, bir sürü insan da 11 insanın kederinden öldü."
Kıbrıs gazisi Dilber Şimşek, bir operasyonla alıp götürülen eşi Bahri Şimşek'e günlerce yiyecek taşıdı. Sandı ki bir gün mahkemeye çıkaracaklar. Ancak öyle olmadı. Kürtçe anlattığı acıların tercümesi yok: "Elleri bağlıydı kocamın. Ayakları bağlıydı. Bir gün helikopter geldi. Yüzü, kafası kapalı birini getirdi. Köylüler arkalarını döndü. O kişi de 100 kişi arasından 11 kişiyi seçti. Biz, helikopterle şehre götürdüler, mahkemeye çıkaracaklar sandık. Ama yaktılar hepsini. Onları öldürüp Keper'e gömdüler." En büyüğü 14 yaşında 9 çocuğu ile yalnız kaldı Şimşek. 1993'tü. Savaş vardı. Bahri Şimşek en küçük oğluna savaşın ortasında 'Barış' ismini verdi. 1974'te Kıbrıs'tan gazi düşmüştü Şimşek. Daha gazilik maaşını yeni bağlatmış, Kıbrıs'ta kendisine verilmek istenen arsayı istememiş, vatanında kalmıştı. Toprağı vardı, hayvanı vardı, ailesi vardı...
Kazağın dikişleri Yıllarca kocasından umudunu kesmeyen Dilber Şimşek, bulunan toplu mezarla yıkıldı. 11 yıl önce kocasının kolu uzun olan kazağını almış, katlayıp dikmişti. Eşine verdiği bu ufacık emek, 11 yıl sonra karşısına çıktı. Bahri rahat etsin diye yüne geçirdiği iğneler, 11 yıl sonra yüreğine saplandı. Toplu mezarda buldu kazağın kolunu. Yaşanan çirkinliklerin kiri birikmişti üstünde. Kazağı alıp derede yıkadı. Eski rengine döndü kazak. Kendi elleri ile yaptığı dikişleri gördü: "Kemiklerini görene kadar, elbisesini görene kadar inanmıyordum öldüğüne. Hep zindanlarda, işkencede sanıyordum. O gün kemiklerin üzerine gittim, bir şey bulacak mıyım diye. Herşey yanmış. Kazağının kolundan bir parça buldum. Dikişten tanıdım. Tam olarak emin oldum. Onlarca mermi çıktı kemiklerle birlikte. Vahşet bu yapılan. Öldürenler ortaya çıkarılsın. Cezaları verilsin." Eşininin izini kaybettikten sonra, yakıp yıkılan Alacaköy'den de çocukları ile ayrılmak zorunda kalan, uzun yıllar açlık ve yoksulluk çeken Şimşek, bugün Diyarbakır'da yaşıyor. Kocasından ise geriye askerlik fotoğrafları ve bir de kazağının dikişleri kaldı 'delil' olarak. Bahri Şimşek 9 çocuğundan birisi ile bile tek bir fotoğraf çektirememişti.
Daha 3 aylık evliydi Yakılan 11 kişi arasındaki Mehmet Şah Atala, götürülmeden 3 ay önce düğün yapmıştı. Eşi Kibar, 3 aylık hamileydi. Çocuğunu hiç göremedi. Ondan da geriye bir askerlik fotoğrafı kaldı abisine yadigar. "Mehmet Şah'la biz kardeşten öte çok yakın arkadaştık. Birbirimizden gizlimiz yoktu. Hâlâ bekliyorum ki o kemikler ona ait çıkmasın. Bir yerlerde tutuklu ama yaşıyor olsun. Umudumuzu yitirmeyelim. Ama kesin onlara ait. Çünkü Kerpe'ye bırakın insan, hayvan bile gitmez. Ancak 'götürülmüş' olmaları gerekir. Zaten tütün tabakası bulmuşlar 2 tane. Cep aynaları çıktı. Kim kullanır bunları. Köylüler kullanır." Mehmet Şah'ın abisi Seyithan Atala, kardeşi götürüldüğünde Diyarbakır'daydı. 11 yıl boyunca bir gün gelip kendisini de götürecekler diye bekledi. Mehmet Şah'ın, 8-9 gün boyunca askerlerin tuttuğu oğluna yiyecek götüren anası, yaşananlara tanık oldu. Mehmet Şah anasına, "Bizim yaşama şansımız yok" demişti. Seyithan Atala'nın söylediğine göre, en son Mehmet Şerif Namal'ın annesi mezraya yemek getirdi. O gün "Bir daha yemek getirmeyin onları götüreceğiz" sözlerini işitti. Az sonra helikopterlerle 'gözaltına alınanlar' götürüldü. Aylarca, yıllarca DGM'lere, kaymakamlığa, savcılığa, OHAL Valiliğine başvurdu Atala ailesi. Ancak her seferinde 'Elimizde böyle bir bilgi yok'yanıtını aldı. Baba Atala 3 yıl dayandı. 1996 Aralık'ında öldü. 39 gün sonra ise "Ben bunca derde tek başıma nasıl katlanırım" diye soran anne hayatını kaybetti: "Evde hep yas vardı. Annem hep ağlardı. Evde duramazdım o yüzden. Hiçbir hastalıkları yoktu ikisinin de. Hasretten öldüler."
Dilber Şimşek: "Elleri bağlıydı kocamın. Ayakları bağlıydı. Bir gün helikopter geldi. Yüzü, kafası kapalı birini getirdi. Köylüler arkalarını döndü. O kişi de 100 kişi arasından 11 kişiyi seçti. Biz, helikopterle şehre götürdüler, mahkemeye çıkaracaklar sandık. Ama yaktılar hepsini. Onları öldürüp Keper'e gömdüler."
ÇOCUKLARIM HEP BABASINI SORUYOR "Çok acı çektik götürdükleri zaman. İçim yandı yıllarca. Çocuklar çok küçüktü. Elde avuçta yoktu. Her şeyimizi yaktılar evimizle birlikte. Çocuklar bana 11 yıl boyunca 'babamız nerede' diye hep soruyorlardı. 11 yıldır bir saniye de olsa yaşananlar aklımdan çıkmıyor. Yüreğim yanıyor. Suçsuz günahsızlardı. Sorumluları cezalandırsın." Bu sözlerin sahibi Makbule Demir, kemikleri bulunanan 11 kişiden biri olan Turan Demir'in eşi. 11 yıl önce biri bebek 3 çocuğu ile tek başına kaldı. Yılları, babalarını hatırlamayan 2 oğluna ve kızına babalarının nasıl götürüldüğü anlatmakla geçti. Geçiyor...
OĞLUMU KELEPÇELEYİP GÖTÜRDÜLER Turan Demir'in annesi Zekiye Demir artık 70 yaşında. Kerpe mezrasında gözaltında tutulan oğluna ekmek götüren de o. Hem evladının götürülüşünün hem de Alacaköy'ün yakılmasının açtığı yaralar hâlâ taze. Anlatırken gözleri yaşarıyor; "Silahlar patladı. Ateş çemberindeydik. Korkuyorduk. Evim yandı. Tüm köy yandı. Hayvanlarımı taradılar. Oğlumun ellerini kelepçeleyip götürdüler. Asker, oğlum Turan ile muhtar Salih Akdeniz'i öldürülmeden önceki gün benimle görüştürdü. Komutan söylerken muhtar sabah öldürüleceklerini duymuş. Muhtar 'Ben yaşlıyım kaçamam, siz gençsiniz. Kaçın.' demiş. Yavrumu öldürülmeden önceki gün gördüm. Yüzü çökmüş, sakalları uzamıştı. Dudakları kurumuştu. Ayağından vurulan bir köylü vardı. Kurşunun girdiği yerde oluşan yara kurtlanmıştı. Yine de İfadesini alır bırakırlar dedim. Biz hâlâ tutuklu sanıyorduk. Şimdi çıktı ortaya ölmüşler. Opersyona katılan tüm yetkillerin cezalandırılmasını istiyorum. Eşim de, bir sürü insan da 11 insanın kederinden öldü."