24 Aralık 2004 22:00
Güzel kraliçe Alkestis
Kral Pelias'ın kızı Alkestis'in güzelliği, dillere destandı. Bu güzelliği yanında onun her konudaki özverili davranışları, pek çok sanatçıya esin kaynağı olmuş; örneğin Evripides de onun adını taşıyan ölümsüz tragedyalarından birini yazmıştır.
Kral Pelias'ın kızı Alkestis'in güzelliği, dillere destandı. Bu güzelliği yanında onun her konudaki özverili davranışları, pek çok sanatçıya esin kaynağı olmuş; örneğin Evripides de onun adını taşıyan ölümsüz tragedyalarından birini yazmıştır. Haliyle kralın bu güzel kızı Alkestes'i eş olarak isteyen bir sürü damat adayı, sarayın o geniş avlularına sığışamıyordu! İşin içinden çıkamayan kral Pelyas; kızının gelin arabasına bir aslanla bir yabandomuzu koşmayı başaran adaya kızını vereceğini duyurdu sonunda. Troya savaşına katılan, Kalidon'da canavar avına çıkan becerikli ve işinibilir Elestino kralı Admetos da, damat adaylarından biriydi. Bu damat adayı kral, bazı tanrıların kol kanat gerdiği cinsten şanslı biriydi de... Örneğin tanrı Apollon; tepegöz denen canavarları öldürmesi yüzünden Olimpos'tan kovulduğunda, günahlarından arınabilmek için bu kralın sığır sürülerine on yıl boyunca çobanlık etmek zorunda kalmıştı. Kral da sürülerine çobanlık ederek cezasını ödeyen Apollon'a çok iyi davranmıştı. İşte güzel Alkestis'i istediğinde; gelin arabasına bir aslanla yabandomuzu koşma sınavını, bu dostu olan tanrı sayesinde başarmıştı. Haliyle kral da, geleneklere uyarak bu başarısı adına bazı tanrılara kurbanlar sunmuş; ama Apollon'un kızkardeşi tanrıça Artemis'i unutmuştu. Ya da öyle unutmak işine gelmişti! Haliyle Artemis'in krala karşı şahlanan öfkesini, gene tanrı Apollon yatıştırmıştı...
Düğün armağanı Krala olan sevgisini her fırsatta tanıtlayan Apollon; yaşam süresini belirleyen Moira adlı üç tanrıçayı, saraydaki düğün yemeğine buyur etti. Sırf onlardan dostu kral adına bir ihsan koparabilmek için! Yemek sırasında bu müzisyen tanrı Apollon, liriyle en güzel bestelerini çaldı konuk ettiği tanrıçalara. Kralın yıllanmış nefis şaraplarını sundu onlara... Sonunda şarap ve müziğin etkisiyle kendilerinden geçen tanrıça Moira'lar; düğün armağanı olarak kral Admetos'a uzun bir yaşam sundular. Yalnız bir koşul vardı bu uzun yaşam armağanında: Ölüm tanrısı gelip kralın kapısını çaldığı zaman; ya annesinin ya babasının ya da güzel karısı Alkistes'in onun yerine ölmeyi kabul etmesi gerekiyordu!.. Geçen zaman içinde kralla kraliçenin bu evliliklerinden iki çocukları oldu. Ve gene gitgide yaşı hayli ilerlemiş olan kralın kapısını, ölüm tanrısı gelip tıklattı bir gün. Haliyle kral, bir ayakları zaten çukura girmiş anne-babasına açtı durumu: İkisi de oğullarının yerine ölmeyi kabul etmedi. Ama karısı güzel Alkestis; yaşam dolu cıvıl cıvıl gençliğine karşın, toplumun erkek üstünlüklü felsefesine uygun olarak, kralın isteğine boyun eğdi! Bu zavallı kadın; bu bencil ve yaşlı kralın uzun yaşaması uğruna ölmek üzere; çocukları ve hizmetçileriyle helallaşıp onlara veda etti. Hizmetçileri ve çocukları; kraliçe Alkestis'in bu anlamsız ve zamansız ölme kararına çok ağladılar. Haliyle kral kocası da, bu duruma çok üzgün olduğunu; artık güzel karısının ölümünden sonra kendisi için her şeyin bittiğini; bundan böyle yaşamının bir tadının kalmadığını söyledi! Gene bundan böyle dünyanın bütün hazlarından uzak duracağı yollu kararı olduğunu da ekledi sözlerine. Alkestis bir süre daha yaşlı kocası kralın bu yollu dokunaklı sözlerini dinledikten sonra, yalnız başına sessizce odasına çekildi. Ne var ki az sonra, güzel Alkestis'in odasından çok acı ve keskin bir çığlık yükseldi. Sonra da saray, daha önceleri hiç görülmedik bir sessizliğe gömüldü... Gerçekte efsane burada bitebilirdi. Ne var ki kralın dostu olan kahraman Herakles; Alkestis'in gömüldüğü gün, olup bitenlerden habersiz, öylesine saraya geldi. Güzel kraliçenin ölümünü duyunca da çok üzüldü. Hemen apar topar ölüler ülkesine koştu. Çok geçmeden de güzel kraliçeyi alıp saraya getirdi...Çocukları ve hizmetçileri, boğacak gibi özlemle sarıldılar Alkestis'e. Ama Alkestis'in yeniden dünyaya dönüşü, haliyle kralı hiç sevindirmedi. Çünkü artık bu kez kendisinin ölmesi gerekiyordu...! Tabii bundan sonra da Alkestis; haksız bir "egemen erkek geleneği" uğruna ölürken attığı son pişmanlık çığlığının acısını çıkarmak üzere; hele ölüler dünyasını da görüp geldikten sonra, dünyamızdaki yaşamına dört elle sarıldı. Ve bu yaşamını daha da güzelleştirmek için elinden geleni yaptı. Ne var ki binyıllardan beri erkek egemenliğinin hüküm sürdüğü ve kadının en özverili bir köle olarak algılandığı bütün toplumlarda Alkestis'in; özgürleşen kadının bir simgesine dönüştüğünü de buraya eklemeliyiz...
yatan@ngi.de
Düğün armağanı Krala olan sevgisini her fırsatta tanıtlayan Apollon; yaşam süresini belirleyen Moira adlı üç tanrıçayı, saraydaki düğün yemeğine buyur etti. Sırf onlardan dostu kral adına bir ihsan koparabilmek için! Yemek sırasında bu müzisyen tanrı Apollon, liriyle en güzel bestelerini çaldı konuk ettiği tanrıçalara. Kralın yıllanmış nefis şaraplarını sundu onlara... Sonunda şarap ve müziğin etkisiyle kendilerinden geçen tanrıça Moira'lar; düğün armağanı olarak kral Admetos'a uzun bir yaşam sundular. Yalnız bir koşul vardı bu uzun yaşam armağanında: Ölüm tanrısı gelip kralın kapısını çaldığı zaman; ya annesinin ya babasının ya da güzel karısı Alkistes'in onun yerine ölmeyi kabul etmesi gerekiyordu!.. Geçen zaman içinde kralla kraliçenin bu evliliklerinden iki çocukları oldu. Ve gene gitgide yaşı hayli ilerlemiş olan kralın kapısını, ölüm tanrısı gelip tıklattı bir gün. Haliyle kral, bir ayakları zaten çukura girmiş anne-babasına açtı durumu: İkisi de oğullarının yerine ölmeyi kabul etmedi. Ama karısı güzel Alkestis; yaşam dolu cıvıl cıvıl gençliğine karşın, toplumun erkek üstünlüklü felsefesine uygun olarak, kralın isteğine boyun eğdi! Bu zavallı kadın; bu bencil ve yaşlı kralın uzun yaşaması uğruna ölmek üzere; çocukları ve hizmetçileriyle helallaşıp onlara veda etti. Hizmetçileri ve çocukları; kraliçe Alkestis'in bu anlamsız ve zamansız ölme kararına çok ağladılar. Haliyle kral kocası da, bu duruma çok üzgün olduğunu; artık güzel karısının ölümünden sonra kendisi için her şeyin bittiğini; bundan böyle yaşamının bir tadının kalmadığını söyledi! Gene bundan böyle dünyanın bütün hazlarından uzak duracağı yollu kararı olduğunu da ekledi sözlerine. Alkestis bir süre daha yaşlı kocası kralın bu yollu dokunaklı sözlerini dinledikten sonra, yalnız başına sessizce odasına çekildi. Ne var ki az sonra, güzel Alkestis'in odasından çok acı ve keskin bir çığlık yükseldi. Sonra da saray, daha önceleri hiç görülmedik bir sessizliğe gömüldü... Gerçekte efsane burada bitebilirdi. Ne var ki kralın dostu olan kahraman Herakles; Alkestis'in gömüldüğü gün, olup bitenlerden habersiz, öylesine saraya geldi. Güzel kraliçenin ölümünü duyunca da çok üzüldü. Hemen apar topar ölüler ülkesine koştu. Çok geçmeden de güzel kraliçeyi alıp saraya getirdi...Çocukları ve hizmetçileri, boğacak gibi özlemle sarıldılar Alkestis'e. Ama Alkestis'in yeniden dünyaya dönüşü, haliyle kralı hiç sevindirmedi. Çünkü artık bu kez kendisinin ölmesi gerekiyordu...! Tabii bundan sonra da Alkestis; haksız bir "egemen erkek geleneği" uğruna ölürken attığı son pişmanlık çığlığının acısını çıkarmak üzere; hele ölüler dünyasını da görüp geldikten sonra, dünyamızdaki yaşamına dört elle sarıldı. Ve bu yaşamını daha da güzelleştirmek için elinden geleni yaptı. Ne var ki binyıllardan beri erkek egemenliğinin hüküm sürdüğü ve kadının en özverili bir köle olarak algılandığı bütün toplumlarda Alkestis'in; özgürleşen kadının bir simgesine dönüştüğünü de buraya eklemeliyiz...
yatan@ngi.de