20 Mart 2005 04:00
Soframızdaki tehlike
Denetim eksikliği ve yetersiz bilgilendirme nedeniyle sofralarımızdaki yiyecekler ölüme davetiye çıkarıyor. Tarım ilaçları, hormonlar, kimyasal gübrelerin kullanıldığı gıdalar halk sağlığını tehdit ediyor. Tarım Bakanlığı'nın yeterli denetim ve bilgilendirme yapmaması yüzünden ilaç tekelleri gereksiz ve yanlış tarım ilacı kullanımını pompalayarak hem çiftçiyi ticari açıdan sömürüyor hem de halk için büyük tehlike oluşturuyor.
Ankara Ticaret Odası (ATO) ve Türkiye Ziraatçılar Derneği'nin (TZD) hazırladığı "Sofradaki SOS" raporuna göre, hormon, tarım ilacı, antibiyotik, katkı maddesi ve kimyasal gübreler ölçülü kullanılmaz ve denetimi iyi yapılmazsa hastalıklara, sakatlıklara, erken ölümlere davetiye çıkarıyor. Rapora göre, Türkiye'de 27 bin gıda sanayi işletmesinin 10 bini denetlenemiyor. Çünkü bunlardan sadece 17 bini Tarım Bakanlığı'nın gıda siciline kayıtlı. Yaklaşık 400 bin gıda satış ve toplu tüketim yeri olduğu dikkate alındığında insan sağlığının ne denli bir tehdit altında olduğu ortada.
Rapora göre, kanser vakalarının artışında, "pestisitler" adı verilen tarım ilaçlarının "aşırı", "zamansız" ve "uygunsuz" kullanımının da büyük payı var. Türkiye'de zirai mücadelede 1250 çeşit ilaç kullanılıyor. Araştırmalara göre, gerek piyasada satılan et ve süt ürünlerinde, gerekse anne sütünde tarım ilacı kalıntısına rastlanıyor. Özellikle Çukurova gibi yoğun tarım ilacı kullanılan bölgelerde, anne sütünde dikkat çekici oranlarda ilaç kalıntısı görülüyor. Tarım Bakanlığı verileri, özellikle yer fıstığı, incir, fındık ve antep fıstığında "alfatoksin", biberde "kükürtdioksit", üzümde "parafin", greyfurt ve biberde "pestisit", zeytinyağında da bazı "hidrokarbon" kalıntılarına rastlandığını ortaya koyuyor.
Hasad zamanından belirli bir süre önce kullanımı durdurulmayan tarım ilaçlarının etkisi, yıkamayla yok olmuyor. Bilinçsiz kullanılan tarım ilaçları, saç dökülmesinden kansere kadar pek çok sağlık sorununa kapı aralıyor. Sadece insan sağlığına değil toprağa, suya ve diğer canlılara da zarar veriyor. Tarım ilaçlarının gelişigüzel değil reçeteyle satılması öneriliyor.
Sorun uygulamada Bu tehlike bilinmesine karşın, dünyada her yıl 2.5 milyon ton tarımsal mücadele ilacı kullanılıyor. ABD'de yılda 293 bin, İtalya'da 43 bin, Fransa'da 41 bin, İngiltere'de 30 bin, Almanya'da 25 bin, Yunanistan'da 32 bin ton, Türkiye'de 13 bin ton "zirai mücadele ilacı" toprağa ya da bitkiye uygulanıyor. Sebze ve meyvelerde hasadın yaklaştığı dönemlerde kalıntı süresi kısa olan ilaçlar kullanmak gerekiyor. Rapora göre, Tarım Bakanlığı çiftçilerin bilgilendirilmesi konusunda etkisiz kaldığı için ilaç firmaları ve bayileri gereksiz ve yanlış ilaç kullanımını pompalayarak bilinçsiz çiftçiyi ticari açıdan sömürüyor. Türkiye'de gübre kullanımı da son derece kontrolsüz yapılıyor. Bu da toprakta ve bitkide birikmeye, toprağın özelliğini ve rejimini yitirmesine sebep oluyor. Gübre kullanımının ilaç gibi reçeteyle satılmasının gerektiği belirtiliyor. Böylece ne tür ve ne miktarda gübre kullanılacağı tarım il müdürlükleri kanalıyla saptanabilecek.
HORMONLU GIDALAR Rapora göre, Türkiye'de "domates, patlıcan, patates, kabak, üzüm, elma, kavun, buğday, arpa, yulaf, çavdar ve çeltik"te hormon kullanılıyor. Tıp çevrelerindeki yaygın görüşe göre, hormonlu bitki ve etler, sürekli tüketildiğinde vücuttaki hormon dengesini bozuyor. Vücudun bağışıklık sisteminin bozulması, şişme ve yağlanma, hücrelerin zayıflayarak kanser hastalıklarına davetiye çıkarması gibi kanıtlanmamış ancak ciddi şüphelere yol açan sonuçlar bulunuyor. Rapora göre, domates çekirdeksiz ve içi vıcık vıcıksa, patlıcan içi süngerimsi ve çekirdeksizse, kabak çekirdeksizse, biber aşırı büyük ve etliyse, çekirdek evi boş, etli kısmı sertse, patates şekilsiz ve patates yumruları yapışıksa, içinde kararmalar varsa, karpuz çekirdek yerleri boşsa hormonlu olduğu anlamına geliyor. Raporda, 15 Ekim-10 Kasım ve 10 Nisan-5 Mayıs tarihleri arasında domates, 15 Kasım-15 Mayıs tarihleri arasında patlıcan ve 1 Kasım-15 Mayıs tarihleri arasında kabak yenmemesi öneriliyor.
FRANKEŞTAYN GIDALAR İnsan sağlığını tehdit eden bir diğer sorun da Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO). Raporda, "genleriyle oynanmış tohumların Türkiye'ye girmesi yasaklandı, ancak hayvan yemi olarak ülkemize ithal edildiği biliniyor" deniliyor. Tüketici Hakları Derneği de farklı ortamlardan aldığı 20 numuneyi İsviçre'deki laboratuvarlarda kontrol ettirdiğini, mısırdan soyaya pek çok ürünün genleriyle oynandığını tespit ettirdiklerini belirtiyor. Tüketici Dernekleri Federasyonu da "Mısır ve soya yağı, glikoz şurubu içeren gıdalar almayın" uyarısı yaptı. 100'e yakın üretici ve tüketici örgütünü bünyesinde bulunduran "GDO'ya Hayır Platformu" Türkiye'ye 1996 yılından bu yana kontrolsüz GDO'lu ürünler girdiğini, tüketicilerin bu ürünleri bilmeden tükettiğini iddia ediyor. Platform sözcüleri kaçak GDO'lu tohumların Türkiye'de ekim alanı bulduğunu da söylüyor.
KATKI MADDELERİ VE ANTİBİYOTİKLER 15 bin çeşidi aşkın katkı maddesi bulunuyor. Asesülfam K, Kafein, Aspartam, Antioksidan, Olestra, yapay renk maddeleri, Nitrit ve Nitratlar, yüzlerce ürüne uygulanan katkı maddelerinin başında yer alıyor. Hazır gıdalardan dondurmalara, çikolatadan gofrete, dondurulmuş ürünlerden konserve balıklara kadar binlerce gıdaya katkı maddesi konuluyor. Katkı maddelerinin yanlış kullanımı ve zararsız limitlerin üzerine çıkılması, kalp hastalıklarından kansere, cilt hastalıklarından sindirim bozukluklarına kadar hastalıkların yanı sıra, uykusuzluk, kaşıntı, mide bulantısı, sinirlilik ve alerjiye yol açabiliyor. Antibiyotik daha çok kanatlı ve büyükbaş hayvanların yemine katılıyor. Antibiyotikler, kullanıldığı canlının vücudunda uygun bir dozda kullanılmadığında dışarı atılamıyor ve tüketim sırasında doğrudan insana geçiyor. Bunun için hayvanların kesiminden belli bir süre önce antibiyotik kullanımına son verilmesi, örneğin piliçlerde antibiyotik kullanımının kesimden bir hafta önce sonlandırılması gerekiyor.
Sorun uygulamada Bu tehlike bilinmesine karşın, dünyada her yıl 2.5 milyon ton tarımsal mücadele ilacı kullanılıyor. ABD'de yılda 293 bin, İtalya'da 43 bin, Fransa'da 41 bin, İngiltere'de 30 bin, Almanya'da 25 bin, Yunanistan'da 32 bin ton, Türkiye'de 13 bin ton "zirai mücadele ilacı" toprağa ya da bitkiye uygulanıyor. Sebze ve meyvelerde hasadın yaklaştığı dönemlerde kalıntı süresi kısa olan ilaçlar kullanmak gerekiyor. Rapora göre, Tarım Bakanlığı çiftçilerin bilgilendirilmesi konusunda etkisiz kaldığı için ilaç firmaları ve bayileri gereksiz ve yanlış ilaç kullanımını pompalayarak bilinçsiz çiftçiyi ticari açıdan sömürüyor. Türkiye'de gübre kullanımı da son derece kontrolsüz yapılıyor. Bu da toprakta ve bitkide birikmeye, toprağın özelliğini ve rejimini yitirmesine sebep oluyor. Gübre kullanımının ilaç gibi reçeteyle satılmasının gerektiği belirtiliyor. Böylece ne tür ve ne miktarda gübre kullanılacağı tarım il müdürlükleri kanalıyla saptanabilecek.
HORMONLU GIDALAR Rapora göre, Türkiye'de "domates, patlıcan, patates, kabak, üzüm, elma, kavun, buğday, arpa, yulaf, çavdar ve çeltik"te hormon kullanılıyor. Tıp çevrelerindeki yaygın görüşe göre, hormonlu bitki ve etler, sürekli tüketildiğinde vücuttaki hormon dengesini bozuyor. Vücudun bağışıklık sisteminin bozulması, şişme ve yağlanma, hücrelerin zayıflayarak kanser hastalıklarına davetiye çıkarması gibi kanıtlanmamış ancak ciddi şüphelere yol açan sonuçlar bulunuyor. Rapora göre, domates çekirdeksiz ve içi vıcık vıcıksa, patlıcan içi süngerimsi ve çekirdeksizse, kabak çekirdeksizse, biber aşırı büyük ve etliyse, çekirdek evi boş, etli kısmı sertse, patates şekilsiz ve patates yumruları yapışıksa, içinde kararmalar varsa, karpuz çekirdek yerleri boşsa hormonlu olduğu anlamına geliyor. Raporda, 15 Ekim-10 Kasım ve 10 Nisan-5 Mayıs tarihleri arasında domates, 15 Kasım-15 Mayıs tarihleri arasında patlıcan ve 1 Kasım-15 Mayıs tarihleri arasında kabak yenmemesi öneriliyor.
FRANKEŞTAYN GIDALAR İnsan sağlığını tehdit eden bir diğer sorun da Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO). Raporda, "genleriyle oynanmış tohumların Türkiye'ye girmesi yasaklandı, ancak hayvan yemi olarak ülkemize ithal edildiği biliniyor" deniliyor. Tüketici Hakları Derneği de farklı ortamlardan aldığı 20 numuneyi İsviçre'deki laboratuvarlarda kontrol ettirdiğini, mısırdan soyaya pek çok ürünün genleriyle oynandığını tespit ettirdiklerini belirtiyor. Tüketici Dernekleri Federasyonu da "Mısır ve soya yağı, glikoz şurubu içeren gıdalar almayın" uyarısı yaptı. 100'e yakın üretici ve tüketici örgütünü bünyesinde bulunduran "GDO'ya Hayır Platformu" Türkiye'ye 1996 yılından bu yana kontrolsüz GDO'lu ürünler girdiğini, tüketicilerin bu ürünleri bilmeden tükettiğini iddia ediyor. Platform sözcüleri kaçak GDO'lu tohumların Türkiye'de ekim alanı bulduğunu da söylüyor.
KATKI MADDELERİ VE ANTİBİYOTİKLER 15 bin çeşidi aşkın katkı maddesi bulunuyor. Asesülfam K, Kafein, Aspartam, Antioksidan, Olestra, yapay renk maddeleri, Nitrit ve Nitratlar, yüzlerce ürüne uygulanan katkı maddelerinin başında yer alıyor. Hazır gıdalardan dondurmalara, çikolatadan gofrete, dondurulmuş ürünlerden konserve balıklara kadar binlerce gıdaya katkı maddesi konuluyor. Katkı maddelerinin yanlış kullanımı ve zararsız limitlerin üzerine çıkılması, kalp hastalıklarından kansere, cilt hastalıklarından sindirim bozukluklarına kadar hastalıkların yanı sıra, uykusuzluk, kaşıntı, mide bulantısı, sinirlilik ve alerjiye yol açabiliyor. Antibiyotik daha çok kanatlı ve büyükbaş hayvanların yemine katılıyor. Antibiyotikler, kullanıldığı canlının vücudunda uygun bir dozda kullanılmadığında dışarı atılamıyor ve tüketim sırasında doğrudan insana geçiyor. Bunun için hayvanların kesiminden belli bir süre önce antibiyotik kullanımına son verilmesi, örneğin piliçlerde antibiyotik kullanımının kesimden bir hafta önce sonlandırılması gerekiyor.
Evrensel'i Takip Et