Arıkovanı ve yalancı ana
Size bugün balarılarının gerçek yaşamından önemli bir olayı, sömürünün ve savaş çığırtkanlarının azgınlaştığı günümüze örnek olması amacıyla dillendiriyorum.
Güçlü bir kovanının 50 bin ila 80 bin arıdan oluştuğu söyleniyor. Kendi kovanlarımdan gözlediğim kadarıyla, 49 ila 79 bin arasında işçi arı, 500 ila 1000 arasında erkek arı var, kovanlarda. Erkek arıların görevi, kovanda tek olan ana arının döllenmesini sağlamaktır. Kovandaki tüm işleri; bal üretiminden polen taşımasına, peteklerin nakış nakış işlenmesinden kovandaki ısının ayarlanmasına, yavruların üzerine kuluçkaya yatmasına, yumurtada yavrulara su taşınmasına kadar, daha birçok görevi yerine getiren işçi arılardır. İşçi arıların ömrü 40-45 gündür. Bu nedenle ana arı sürekli yumurtlamak durumundadır.
Bir ölür bin doğar deyimi, balarılarının yaşamında geçerlidir. Kovanın yaşaması, ana arıya bağlıdır. Anasız kovan en çok 45 gün yaşar. İşte benim de vurgulamak istediğim nokta da budur. Arıların doğal yaşamında anasız kalmaları çok zordur. Arılar nesillerini sürdürebilmesi için sürekli kovan içerisinde çoğalmak ve yeni koloniler, yani yeni kovanlar oluşturmak durumundadır.
İşte böylesine bir yaşam mücadelesinde arılar oğul verdiklerinde ya da başka bir doğal nedenden dolayı ana arı sakatlanabilir, yaşlanabilir, doğurganlığını kaybedebilir, hatta ölebilir… İşte bu gibi durumlarda işçi arılar hemen devreye girer, günlük bir ya da birden fazla yumurtayı ana arı kozasına çevirerek, yeni genç ananın doğmasını sağlamış olurlar. İşçi arılar böylece en fazla 16 gün anasız kalmış olurlar ve 16 gün sonra kovan yeni ve genç anaya kavuşmuş olur. Böylece kovanın anasız kalma olasılığı ortadan kalkmış olur.
Arıcılık yapan biz insanlar, arıların sık sık oğul vermesini istemeyiz. Çünkü oğul veren kovandaki işçi arı sayısı düşer, bal verimi azalır. Daha çok bal alabilmemiz için arıların oğul vermek amacıyla ördükleri yeni ana arı kozalarını kopararak, dışarıya gidecek arıların kovanda kalmasını sağlarız. Böylece kovandaki işçi arı sayısıyla birlikte bal verimi de artmış olur. Bu işlem haftada ya da 10 günde bir yapılmaktadır. İşte kovanın anasız kalma tehlikesi bu noktada doğmaktadır. Çünkü birinci koparmada işçilerin, tekrar herhangi bir günlük yumurtayı anaya çevirme şansı vardır. İkinci 10 günde koparıldığında ise yumurtlayan eski ana arı, herhangi bir nedenden dolayı ölmüş ya da sakatlanmışsa, kovanda günlük yumurta kalmadığından, işçi arılar yeni ana kozasını öremeyeceklerdir ve kovan anasız kalacaktır. Anasız kalan kovanın yok olması kaçınılmazdır. Bunu hisseden işçiler paniğe kapılarak doğal olmayan başka işlere başvuracaktır. Herhangi bir arı, ana arı görevini üstlenecek, ana arı gibi hareket edecek ve kovandaki işçiler de bunu kabullenecektir. Kendini ana arı zanneden arı, kovanındaki erkek arılarla döllenerek yeni yavrular üretecektir. Ne yazık ki ana görevini üslenen arı, doğal bir ana arı olmadığı için doğal yavrular yerine, yumurtalardan arıya benzer ucube et yığını arılar doğmuş olacaktır.
Doğada yeri olmayan bu ucube arılar yön tayin edemeyen, uçamayan, peteği işleyemeyen, hatta kovanın dışına bile çıkamayan, yalnızca gerçek işçi arıların ürettiği balı tüketerek hayatta kalabilen asalaklardır. Ve geçen her saat bu ucube asalakların çoğalmasına, gerçek arıların azalmasına neden olacaktır. Hatta bu gidişatın önüne geçilmezse gerçek işçi arılar ömürlearini tamamlayarak tümü yok olacak, kovana yeni bal akışı olmadığından içerdeki hazır bal bitecek, kendini ana arı zanneden sahtekar yalancı ana arı ve doğurdukları ucubeler tümü açlıktan ölecektir.
Endişeye kapılmayın, bu kötü gidişattan kurtulmak hiç de o kadar zor değildir!..
Biz insanların hatası sonucu yaratılan bu ucube yaratıklardan, yine biz insanların müdahalesi sonunda kurtulunacaktır. Kovanı alıp 10 ya da 15 metre ileriye silkeleyerek yere boşaltacağız ve kovanı aynı yere götürüp koyacağız. Gerçek arılar uçarak kovana geri gelecek, et yığını asalaklar uçmayı beceremediklerinden silkelediğimiz yerde kalarak öleceklerdir. Böylece kendi ellerimizle üretilmesine neden olduğumuz et yığını asalaklardan, kovana tamamen egemen olmadan kurtulmuş olacağız.
Esas dikkat etmemiz gereken konu, bundan sonra yapılacak işlemdir. Çünkü kovana gelen gerçek arılar hâlâ anasızdır... Başka bir sağlıklı kovandan aldığımız gerçek ana arıyı hastalıklı kovana koyacağız. Bunu yaparken gerçek yeni anayı bir kafes içerisinde emniyete alarak kovana bırakacağız. Çünkü hastalıklı kovandaki gerçek arılar yalancı anayı kabullendiğinden dolayı, kovana koyduğumuz gerçek yeni ana arıyı kabul etmeme olasılığı çok yüksektir. O bakımdan bir ya da iki gün el altında tutmalıyız. İki gün sonra kovanı açıp baktığımızda, aynı kovan kokusu, koyduğumuz gerçek ana arıya sindiğinden hastalıklı kovandaki gerçek işçi arılar, kafes içerisindeki ananın etrafında kümeleşerek onu kabul ettiklerini göreceğiz. İşte o zaman başka kovandan aldığımız gerçek ana arıyı, hastalıklı kovana serbest bırakacağız. Bundan sonra hastalıklı kovanda 25 gün içerisinde gerçek sağlıklı genç işçi arıların binlercesi doğacaktır ve kovan sağlıklı bir kovana dönüşmüş olacaktır.
Şimdi merak edilen, ‘Gerçek ana arıyı aldığımız sağlıklı kovan, anasız mı kaldı?’ sorusunun yanıtıdır. Hayır, anasız kalmadı… Çünkü sağlıklı kovan aldığımız ananın yerine işçi arılar doğal olarak herhangi bir günlük yumurtayı ana kozasına çevirerek yeni ve gerçek ana arıyı çoktan üretmişlerdir. Sağlıklı ana arı görev başındadır. Yeter ki biz insanlar daha çok bal alabilme maksadı ile arıların yaşamına fazla müdahale etmeyelim.
Burada arıların yaşamından aldığımız bir kesiti dillendirmemizin nedeni, yazımın başında da belirttiğim gibi insanların sosyal, ekonomik, politik yaşamındaki sorunları irdelemek, irdelerken de bu iki olaydaki benzerlikleri bulmaktır…
Şimdi gelin önce insan yaşamındaki yalancı anayı bulalım… İnsanlığa sunulan tüm değerleri ele alalım. Bezden tuza, otomobilden iletişim araçlarına, dökülen demirden barındığımız konuta, ekmekten ete-süte, defterden kaleme-kitaba, otoyollardan tünellere, barajlara, koca koca fabrikalara, içerisindeki makinelere kadar, kısacası üretilen ve insanlığa sunulan tüm değerleri, kol ve beyin işçileri, emekçiler üretir. Üretilen tüm bu değerler onlarındır, onlara aittir. Fakat günümüzde bu böyle mi?.. Tabi ki değil. Peki, kime aittir?... Üretilen bu değerlerde hiç emeği olmayanlara; ne beyin, ne de kol emeği olarak, hiçbir katkıları olmayanlara… Oysa insanoğlu, doğası gereği, beynini üretim aracıyla birleştirerek üreten güçtür. Bu gerçeği yerine getiremiyorsa, insan olması olanaksızdır. Olsa olsa arı kovanında tüm değerlerin üzerine oturan, kendini doğal ana arı zannedip kovanda hükümranlık kuran yalancı ana arı, bizim patron dediğimiz çok uluslu tekellerin sahipleri, yani bizim de kabul ettiğimiz sermaye sınıfı, diğer adıyla burjuvazidir… Oysa yukarda belirttiğim gibi, bunların üretilen değerler içerisinde hiçbir katkıları yoktur. Bir cıvata sıkmazlar… Eline fırça alıp bir yere sürmezler… Üretim alanında yokturlar, hiç olmadılar. Buna rağmen tüm üretim araçları, tüm güzelim değerler onlara aittir!... Yalancı ana arılar (patronlar) bu durumu tek bir gerekçe öne sürerek savunmaktadırlar. Onlar bu değerleri, para verip satın almışlardır!.. Çünkü para onlardadır. Biz de maalesef, bu gerçeği belli ölçüde kabullenmiş durumdayız, gerçeği görüp ona göre hareket edemiyoruz. Para da emek sonucu üretilen başka bir değerdir. İnsanların, ihtiyaçlarına ulaşabilmek amacıyla ürettiği dolaşım aracıdır.
İşte size insanlık aleminden bir yalancı ana arı gerçeği. Yalancı ana arılar egemenliklerini sürdürebilmeleri için doğada yeri olmayan et yığını ucubeler doğuruyor. Et yığını ucubeler onların adına yasama, yürütme ve yargı erklerinin başına geçmişlerdir.
Gerçek insanlık işçiler, köylüler, kamu emekçileri, küçük esnaflar, sanatçılar, akademisyenler, kısacası tüm emekçiler, zaman geçtikçe güç kaybederken sahte ana arı ve et yığını asalaklar güç kazanmaktadır. Vahşi sömürü ve savaş çığırtkanları gemi azıya alarak azgınlaşmaktadırlar. Gün; sahte, yalancı ana arılardan ve onların doğurduğu et yığını ucubelerinden kurtulma günüdür. Gerçek insanların, işçilerin ve tüm emekçilerin iktidar olma günüdür. Arı kovanında verdiğim örnekteki gibi bu hiç de o kadar zor değildir. İnsanlık kovanından 10 ya da 15 metre ileriye götürüp herhangi bir çukura silkiverin gitsinler!.. Uçamadıkları, yürüyemedikleri, üretemedikleri için yok olacaklardır. Göreceksiniz; sömürü, açlık, yoksulluk, işkenceler, faili meçhuller, kayıplar, savaşlar, acılar son bulacaktır, işçi ve emekçilerin iktidarında… Haydi kovanın başına, asalakları silkelemeye…
*Tüm Köy-Sen Genel Başkanı
Evrensel'i Takip Et