27 Haziran 2005 22:00

Hereke çimentoya kurban mı ediliyor?

Dilovası'ndaki sanayi kirliliği ile boğuşan Kocaeli'de bir çevre mücadelesi de Hereke'de veriliyor. Körfez ilçesi Hereke beldesinde faaliyet yürüten Nuh Çimento Fabrikası'nın ek rıhtım inşaatları için gerekli planları yargının "yürütmeyi durdurma kararına" rağmen Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nın onayladığı ortaya çıktı. Hereke'de yaşayan Haluk Altunok adlı vatandaşın verdiği hukuk mücadelesinin belgeleri ise fabrikanın hukuka rağmen nasıl korunduğunu ortaya koyuyor. Altunok en son 7 Haziran 2005 tarihinde Çevre ve Orman Bakanlığı'na başvurarak hukukun uygulanmasını ve sorumlular hakkında soruşturma açılmasını talep etti.

ÇED gerekli değilmiş Altunok'un verdiği bilgilere göre; Nuh Çimento San. A.Ş'nin yaptırmak istediği 198 metre ek rıhtım 2000 yılında ve 145 metre ek rıhtım talebi de Eylül 2003 tarihinde Bayındırlık Bakanlığı tarafından onaylandı. İl Çevre ve Orman Müdürlüğü projeler hakkında 2003 yılında "Çevre Etki Değerlendirmesine (ÇED) gerek yoktur" kararı verdi. Ancak 2004 yılında Haluk Altunok'un Sakarya Bölge İdare Mahkemesi'ne başvurması ile mahkeme bu karar hakkında "yürütmeyi durdurma kararı" verdi. Yine Altunok'un Kocaeli İdare Mahkemesi'ne Kocaeli Valiliği aleyhine açtığı dava sonucunda ise 145 metre ek rıhtım projesine ÇED gerekleri yerine getirilmediği için "yürütmenin durdurulması kararı" verildi. Mahkemenihai kararını ise henüz açıklamadı. Ancak Bakanlık projelerle ilgili imar planları ise Ocak 2005'te yine onayladı. Böylece yargı süreci sonuçlanmadan Bakanlık planları onaylamış oldu. Bu arada Hereke Belediyesi yaptığı incelemeler sonucu iki projede uygulamada 5 bin metrekare "kaçak proje dışı" yapı olduğunu tespit ederek yıkım kararı ile birlikte 150 milyar TL'de para cezası kesmişti. Ancak Bakanlık'ın imar planlarını onaylaması ile durum hukuka uygun hale getirilmiş oldu. Yine bir önceki CHP'li Belediye Başkanlığı da plana dava açmış olmasına rağmen dava Danıştay'da iken davayı geri çekmişti.

İddialar 2005 yılı boyunca da ilgili Bakanlık ve kurumlara başvurularını devam ettiren Altınok'un işletme ve ek rıhtım kararlarının halka ve beldeye vereceği zararlarla ilgili iddialardan bazıları ise şöyle;
  • Fabrikanın ek rıhtımlarına 80-100 metre mesafede bulunan Kız Meslek Lisesi ve Pratik Kız Sanat Okulu Anaokulu, Hereke Lisesi ve Endüstri Meslek ve Teknik Lisesi'ndeki 3 binden fazla öğrenci okumakta; 30 metre mesafede evler; 200 metre mesafede park ve gazinolar; 300-400 metre mesafede sahil-kordon şeridi bulunmaktadır.
  • Hurda klinger çimento ve kömür gibi toz içeren maddelerin yükleme ve boşaltma işlemlerini yapacak olan bu rıhtımlardan çocuklar olumsuz etkilenecektir.
  • Yükleme ve boşaltma işlemleri 24 saat devam ettiği için kamyon sesi, vinç sesi eksik olmamaktadır. Bu da insan sağlığını olumsuz etkileyecektir.
  • Nuh Çimento San. A.Ş zaten asırlık zeytin ağaçlarını katlederek orman arazilerini boşaltarak adeta kanserli bir alan görünümünde iken bir de yük gemilerinden oluşan bir görsel kirlilik hiç de hak etmediğimiz bir yaşam tarzıdır. Rıhtımlara yanaşan gemilerin sintine sularıyla körfezimizi kirletmektedir.
  • Önceden balkonunda oturup çay içen bir Herekeli şimdi bu çayı içebilmek için evinin camlarını toz girmesin diye lastik bantlarla kaplamak zorundadır. Bir ev hanımının hergün evindeki sehpanın üzerindeki kömür ve çimento tozunu silmek zorunda olduğunu düşününüz. Bir ev hanımının da balkonunda yetiştirdiği nadide çiçeklerin betonlaştığını düşününüz.
  • 10 milyar dolar ihracat girdisi ile İpek el halıcılığı ile dünyaca ün salmış Hereke'nin kültürü ve turizm potansiyeli; fabrika için kurutulmaktadır.
  • Fabrikanın toplam istihdamı 500-600 civarındadır. Oysaki ipek el halısı sektörü sadece Kocaeli sınırları içerisinde 10 bin kişiden fazla istihdam yapmaktadır.


    Her yere başvurduk

    Haluk Altunok: Hereke halkının kamusal hakları bir sanayici firmaya peşkeş çekilmiştir. Kanunların çiğnendiği tespit edildiği halde, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nın da proje dışı kaçak yapılar hakkında gözümüzün içine baka baka kanunsuz bir inşaatı projelendirip onaylaması Hereke halkının aptal yerine konduğunun resmidir. Kocaeli Valiliği'ne, Çevre Bakanlığı'na, Başbakanlık İnsan Hakları Masası'na, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'na, Milli Eğitim Bakanlığı'na, Körfez Kaymakamlığı'na, İl İnsan Hakları Masası'na, İl Milli Eğitim Müdürlüğü'ne, İl Çevre Ve Orman Müdürlüğü'ne, Körfez Cumhuriyet Başsavcılığı'na kaçak yapılar hakkında yazılı olarak başvurmamıza rağmen şu ana dek sadece Sakarya Bölge İdare Mahkemesi'nden olumlu yönde bir karar çıkmıştır. Kamu haklarının bir sanayiciye tercih edilmesinin sosyal adalet anlayışıyla bağdaşmaz. 2000 tarihli Bakanlık onayına karşı 4 bin imza toplayan Belediye Başkanlığı üstlendiği sorumluluğun ağırlığını taşımamıştır.

    src=/resim/b1.gif width=5>
    Başa dön


    İstanbul, kamusal alan ve turizm Hazırlayan: Mustafa Sönmez Şu günlerde İstanbul ile ilgili hummalı çalışmalar yürütülüyor. Çoğu ne yazık ki, kamuoyuna açık değil. Bir kısmı İstanbul'un geleceğini şekillendirmek amaçlı. Bir kısmı ise tasarı olmaktan çıkmış fiiliyata dökülmek üzere. Projeler ağırlıkla tüm İstanbullulara ait olan kamusal alanlarla ilgili. Tabi ki, projelerin önemli bir kısmı da turizm endüstrisini ilgilendiriyor. Başka bir ifadeyle kamusal alan, turizm endüstrisine açılıyor. İyi mi yapılıyor, ne kadar uyum içinde yapılıyor, tartışmak gerek. Önce, sürdürülen İstanbul temalı atölye çalışmalarından söz edelim.

    OECD İLE YÜRÜTÜLEN PROJE İstanbul Büyükşehir Belediyesi, OECD ve DPT "İstanbul Metropoliten Alan Değerlendirmeleri" çalışmaları başlatmış bulunuyor. OECD Genel Sekreteri Donald Johnston'un, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ı ziyaretinin ardından kurulan ekipler çalışmalara başlamış bile. Çalışmanın temel amacı, "İstanbul'un Metropoliten Alan Analizini yaparak dönüşüm potansiyelini ortaya koymak ve bu potansiyele bağlı olarak uzun vadeli bir vizyon çerçevesini belirlemek", olarak takdim ediliyor. Çalışmaya, "İstanbul için global rekabet gücü yaratacak strateji ve politikalarla global ve bölgesel anlamda yeniden konumlandırmak hedefi " eklenmiş. İstanbul Sanayi Odası (İSO), MÜSİAD, Türk-İş, Tübitak, TCDD, DEİK, İstanbul Valiliği ve üniversitelerin de aralarında bulunduğu kurum temsilcilerinin oluşturduğu çalışma grupları beyin fırtınası geliştirerek yeni projeleri değerlendiriyorlarmış. İstanbul'un yapılan çalışmalarla dünya şehirleriyle rekabet edecek konuma getirilmesi hedefler arasında yer alıyormuş. İBB, OECD ve DPT'nin ortak çalışması, sosyo-ekonomik trendler ve rekabet avantajları, İstanbul Vizyonu, Metropoliten Yönetişim altı ana başlık altında sürdürülüyor. Bu başlıkları, "İstanbul Bölgesel Hizmet Merkezi", "İstanbul Bölgesel Finans Merkezi", "İstanbul Turizm ve Kültür Kenti", "İstanbul Bilim ve Teknoloji Kenti", "Sektörel Stratejiler ve Öncelikler-Sanayinin İstanbul Dışına Taşınması" ve "İstanbul'un Mekansal Gelişimi" oluşturuyor.

    2006'DA BİTİRELECEK Bu çalışma, OECD'nin Bölgesel Kalkınma Politikaları Komitesi'nin daha önce çeşitli ülke ve şehirlerde gerçekleştirilen Metropoliten Alan Değerlendirme çalışmalarından biri olacak. Çalışma nihai olarak OECD tarafından hazırlanarak OECD-TDPC tarafından onaylandıktan sonra uluslararası tanıtımı yapılacak. OECD, bu çalışmayı daha önce Kanada, Japonya, Montreal, Busan, Atina, Seul ve Mexico City gibi ülke ve şehirlerde yapmış. İstanbul için yapılacak çalışma 2006 yılının Aralık ayında bitirilecekmiş. Bu tür çalışmalara hakim vizyonun, İstanbul'u bir mala indirgeyip, onu pazarlamak üzerine kurulu olmasından endişe ederiz. Hoş, yeni bir bakış açısı da değildir bu İstanbul'u satma fikri. Bir küresel kent yaparak onu dünya piyasalarının kontrol kulelerinden biri yapmak, dünya sermayesinin bölgesel karargahlarından biri haline getirmek, buna bağlı olarak da İstanbul'u tamamen bu işleve uygun bir iş kuleleri, oteller, alışveriş merkezleri, eğlence ve "beyaz baronların" ihtiyaçlarına uygun yerleşme mekanlarına dönüştürme fikri... Bu yaklaşım birçok kişinin, birçok turizm yatırımcısının ağzını sulandırabilir, ama çoğu kamusal alanın tahribini, yoksul İstanbulluların tehcirini, tasfiyesini, İstanbul'un genleriyle oynamayı gerektiren bu paragöz yaklaşıma serinkanlı ve turizmci olarak da "sürdürülebilir turizm" optiğinden bakmayı becerebilmek , dolduruşa gelmemek gerekir. İstanbul, her şeyden önce bir tarihi mirastır ve bizden sonraki kuşaklara en az zayiatla devretmemiz gereken bir zenginliktir. Ona bir mal, evet sadece bir mal gibi bakıp davrananlara karşı duyarlı davranmazsak, çocuklarımıza karşı sorumsuzluk etmiş oluruz ve hiç de iyi anılmayız.


    HAYDARPAŞA PROJESİ İstanbul'u satma fikrine sahip olanların yaklaşımının bir ürünü olan Haydarpaşa projesini ele alalım. Öylesine yangından mal kaçırırcasına kotarılmak istenen bir proje ki, ne olup olmadığı, ancak soru önergeleriyle Bayındırlık Bakanı'nın ağzından kerpetenle sökülüyor. Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, CHP Bursa Milletvekili Kemal Demirel'in "Tarihi Haydarpaşa Garı'nın geleceğine" ilişkin soru önergesini lütfedip yanıtlarken öğreniyoruz ki, Gebze-Haydarpaşa-Sirkeci-Halkalı Banliyö hatlarının iyileştirilmesi ve Boğaz Tüp Geçiş (Marmaray) Projesi inşaatının tamamlanma tarihi olarak planlanan 28 Nisan 2009 tarihinden itibaren Haydarpaşa Garı tren trafiğine kapatılacakmış. Binali Yıldırım, Haydarpaşa Garı ve çevresi için geliştirilmekte olan projede ulusal ekonomiye katkı ile birlikte bölgenin tarihi dokusunun korunmasının da öncelikli hedef olduğuna işaret etmiş ve Marmaray Projesi'nin tamamlanmasının ardından Haydarpaşa Garı ve çevresinin atıl olarak tutulması yerine, tarihi dokusu bozulmadan uluslararası ticaret, kültür, sanat, kongre ve turizm merkezleri olarak kullanılması için çalışmalar yapıldığını açıklamış. Tam tarihi yarımadanın karşısına gökdelenleri, beton yığınları ile bir Dubai özentisi getirin gözünüzün önüne. Bunun hazırlıkları kaş göz arasında kotarılmak üzere. "İstanbul-Haydarpaşa Dünya Ticaret Merkezi ve Kruvaziyer Limanı" projesinin kamuoyuna da açıklanması ve ilgili kesimlerin görüşlerinin alınması için Mimarlar Odası bir hamle ediyor ve hükümete başvurma kararı almış bulunuyor. MYK Adına Genel Başkan Oktay Ekinci tarafından Başbakanlık'a ve Bayındırlık ve İskan Bakanı'na iletilen başvuruda, "Proje hakkında yeterli açıklıkta bilgiler ilgili kurumlardan edinilemediğinden, kentin gerek tarihsel silüeti, gerekse toplumsal yararlanma alanı olarak çok özel bir konum taşıyan bu bölgesindeki yeni kulanım kararlarıyla ilgili kaygılarımız oluşmuştur" denilmiş. Kültür ve Turizm Bakanlığı-İstanbul 3 Numaralı Bölge Koruma Kurulu'nun onayına sunulan planların kurulca "uygun görülmediği" belirtilen mektuplarda yeni imar planı düzenlemesinin, yeni çıkarılan yasaya dayanarak Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nca yapılıp onaylandığı; anımsatılmış. İlçe belediyelerinin konuyla ilgili görüşlerinin alınmadığını kaydeden Ekinci, mektubunda şöyle demiş: "Takdir edersiniz ki -yapılan işlemler bahsi geçen ve bizce hukuka uygun olmayan yeni yasayla gerçekleşse bile- bu gibi kentsel ve çevresel etkileri yüksek yatırımlara ait projelerin, kamuoyundan ve özellikle de konunun uzmanı meslek odaları ile üniversitelerden, hatta yerel yönetimlerden adeta 'gizlenerek' işleme konulması, kente ve demokrasiye duyarlı tüm kesimlerde haklı kaygılar yaratmanın ötesinde, devleti yönetenlere de güvensizlik yaratmaktadır. Ayrıca hem ulusal çevre mevzuatımızdaki 'çevresel etki konusunda halkın bilgilendirilmesi' kurallarına, hem de Türkiye'nin de imzası olan uluslararası sözleşmelerdeki 'açıklık' ve 'demokratiklik' ilkelerine uygun görülmemektedir." Haydarpaşa Projesi hakkında da hem kamuoyuna ve ilgili kesimlere, hem de yerel yönetimlere açıklama yapılmamasının, kaygıları sadece kentsel ve çevresel açıdan değil, demokrasi ve hukuk devleti ilkelerimiz açısından da derinleştirdiğine değinen Ekinci, kamuoyunun Mimarlar Odası'na bilgi başvurularının da karşılanamadığını anlatıyor mektubunda. Ekinci Mimarlar Odası'na konuyla ilgili bilgi verilmesini ve Oda dahil ilgili kuruluşların görüşlerinin dikkate alınmasını istiyor, haklı olarak. Aslında, insan, bu duyarlılığı, Mimarlar Odası kadar, sürdürülebilir turizm kaygusu olan turizmci meslek örgütlerinden de bekliyor. Otelcisinden yatırımcısına, rehberinden seyahat acentasına hangi meslek kuruluşu, İstanbul ile ilgili düşünülen tasarruflar konusunda bilgi sahibi. Eğer bilgi sahibi iseler bunu üyeleri ile paylaşıyorlar mı, ya da politikalarını üyelerine danışarak oluşturuyorlar mı?

    -BİTTİ-