29 Haziran 2005 22:00
GÜNÜN YAZILARI
Bu yıl Fakir Baykurt'un edebiyat yaşamına başlayışının 60, ilk öykü kitabının yayımlanışının 50. yılı. Kendisini "dikenlerin arasından çıkıp gelmiş bir yazar" olarak tanımlayan Fakir Baykurt, dile getirdiği köy gerçekliğiyle edebiyatımızda önemli bir iz bıraktı. 1999 yılında aramızdan ayrılan yazarın eserlerinde köy yaşamı baş yeri tutarken, işçiler, şehrin varoşlarında yaşayanlar, Almanya'ya göç eden insanlarımız ve onların zorlu çalışma şartları da anlatılır. Böylece yazarın köyle başlayan anlatımı kente ve kentten dış göçe uzanan bir çizgi izler.
Belge niteliği Elliyi aşkın kitabıyla ülke gerçeğini en çıplak biçimiyle yazıya, edebiyata döken yazarlar arasında yer alan Baykurt'un, toplumcu gerçekçi çizgideki eserleri genellikle bir olay üzerine kuruludur ve kimi yerde bir belge niteliği de taşır. Zaten yazar da çalışmalarında bu belge olma yönüne önem verdiğini açıklamış ve az da olsa belge işlevini yüklenmelidir öykü, demiştir. "Bir olayı, durumu, kişiyi, nesneyi derli toplu, çarpıcı, güzel bir anlatımla verebilmeli öykü. Ama dil iyice damıtık, anlatım yalın, söz dolana dolana değil, doğrudan doğruya; tıpkı bir gülle gibi, ok gibi olmalı, hem de tam 12'nin üstüne varmalıdır. Asıl önemlisi yazıldığı dönemin tarihsel, toplumsal rengini, özelliğini içermelidir" diyerek öykü anlayışını da özetliyor.
Yalın dil Fakir Baykurt 'Yılanların Öcü' isimli romanı yayımlandığında ve 1958 Yunus Nadi Roman Armağını'nı kazandığında büyük bir yankı uyandırır. Daha sonra da "Irazcanın Dirliği" (1961), 1977'de yazdığı 'Kara Ahmet Destanı' gelir. Baykurt, bu üçlemede yoksul köylünün acısını, sefaletini, devletin güçlüden yana oluşunu ve köyden kente göçü işler. Yine bu eserlerde Anadolu kadınının duruşu, ekmeğine sahip çıkışı, direnişi, ezilmişliği ve öfkesi anlatılır. Yazar daima insanların eylemlerini belirleyen şeyin ekonomik ve toplumsal koşullar olduğunu gösterir. Köylü anlatırken fantastik öğeler kullanmaz, yalın bir dil içerisinde olaylar gelişir ve çözümlenir. Ve dışardan bir bakışla anlatılmaz köylü, 'gitmesek de görmesek de o köy bizim köyümüzdür' gerçekliğini aşmıştır çünkü onlar. Hem içeridendir yazdıkları hem de köylüye ve kötünün yanında iyiye sahip çıkarlar.
Köyden kente öyküler Dünya Kitap tarafından 'Gönül Ustası' başlığıyla yayımlanan Fakir Baykurt öykü seçkisi, yazarın 20 öyküsünü bir araya getiriyor. Çarpıcı, her biri ayrı bir psikolojik boyut taşıyan ve her defasında köye yeniden bakmamız gerektiğini hatırlatan öykülerde, köylünün birbiriyle, devletle ilişkisi, cinsellik, zorlu yaşam koşulları anlatılıyor. Pıtrak isimli öyküde başaklardan daha büyük olan dikenlerin, tarlayı biçerken köylülerin ellerini nasıl kan içinde bıraktğı anlatılır, Kuloba'dan Bildiri'de ise köylülerin devletle olan ilişkisinde belki bugünde değişmeyen 'anlaşılmama' trajedesine yer verilir. Almanya öyküleri de yine kitap içerisinde bulunuyor. Burada da Almanya'ya göç etmiş Türk insanlarının yaşadığı gerçeklik psikolojik boyutlarıyla anlatılır. Fakir Baykurt'u, ülkemizin geçmiş olduğu şu günlerde dönüp dönüp tekrar okumanın zamanı.
Belge niteliği Elliyi aşkın kitabıyla ülke gerçeğini en çıplak biçimiyle yazıya, edebiyata döken yazarlar arasında yer alan Baykurt'un, toplumcu gerçekçi çizgideki eserleri genellikle bir olay üzerine kuruludur ve kimi yerde bir belge niteliği de taşır. Zaten yazar da çalışmalarında bu belge olma yönüne önem verdiğini açıklamış ve az da olsa belge işlevini yüklenmelidir öykü, demiştir. "Bir olayı, durumu, kişiyi, nesneyi derli toplu, çarpıcı, güzel bir anlatımla verebilmeli öykü. Ama dil iyice damıtık, anlatım yalın, söz dolana dolana değil, doğrudan doğruya; tıpkı bir gülle gibi, ok gibi olmalı, hem de tam 12'nin üstüne varmalıdır. Asıl önemlisi yazıldığı dönemin tarihsel, toplumsal rengini, özelliğini içermelidir" diyerek öykü anlayışını da özetliyor.
Yalın dil Fakir Baykurt 'Yılanların Öcü' isimli romanı yayımlandığında ve 1958 Yunus Nadi Roman Armağını'nı kazandığında büyük bir yankı uyandırır. Daha sonra da "Irazcanın Dirliği" (1961), 1977'de yazdığı 'Kara Ahmet Destanı' gelir. Baykurt, bu üçlemede yoksul köylünün acısını, sefaletini, devletin güçlüden yana oluşunu ve köyden kente göçü işler. Yine bu eserlerde Anadolu kadınının duruşu, ekmeğine sahip çıkışı, direnişi, ezilmişliği ve öfkesi anlatılır. Yazar daima insanların eylemlerini belirleyen şeyin ekonomik ve toplumsal koşullar olduğunu gösterir. Köylü anlatırken fantastik öğeler kullanmaz, yalın bir dil içerisinde olaylar gelişir ve çözümlenir. Ve dışardan bir bakışla anlatılmaz köylü, 'gitmesek de görmesek de o köy bizim köyümüzdür' gerçekliğini aşmıştır çünkü onlar. Hem içeridendir yazdıkları hem de köylüye ve kötünün yanında iyiye sahip çıkarlar.
Köyden kente öyküler Dünya Kitap tarafından 'Gönül Ustası' başlığıyla yayımlanan Fakir Baykurt öykü seçkisi, yazarın 20 öyküsünü bir araya getiriyor. Çarpıcı, her biri ayrı bir psikolojik boyut taşıyan ve her defasında köye yeniden bakmamız gerektiğini hatırlatan öykülerde, köylünün birbiriyle, devletle ilişkisi, cinsellik, zorlu yaşam koşulları anlatılıyor. Pıtrak isimli öyküde başaklardan daha büyük olan dikenlerin, tarlayı biçerken köylülerin ellerini nasıl kan içinde bıraktğı anlatılır, Kuloba'dan Bildiri'de ise köylülerin devletle olan ilişkisinde belki bugünde değişmeyen 'anlaşılmama' trajedesine yer verilir. Almanya öyküleri de yine kitap içerisinde bulunuyor. Burada da Almanya'ya göç etmiş Türk insanlarının yaşadığı gerçeklik psikolojik boyutlarıyla anlatılır. Fakir Baykurt'u, ülkemizin geçmiş olduğu şu günlerde dönüp dönüp tekrar okumanın zamanı.
Evrensel'i Takip Et