14 Ekim 2005 21:00
Zeus'un oğlu SARPEDON
GÜNÜN YAZILARI
Baştanrı Zeus gene ölümlü kadınlardan güzel Laodameya'ya (Laodemeia) gönlünü kaptırdı ve sonunda Sarpedon adında bir çocukları oldu. Bu güzel çocuğun gelecek çağlara örnek olacak soylu bir kişilik kazanabilmesi amacıyla en bilge kişilerin elinde eğitim görmesini de sağladılar. Bir süre sonra da Apollon'un ışıklar ülkesi Likya'nın kralı oldu. Yunanistanlı yağmacı ordular, Anadolu krallıklarından Troya'yı kuşattıklarında Sarpedon; en seçkin komutanı Glaukos ve en gözü pek askerleriyle birlikte onların yardımına koştu. Çünkü Anadolu halklarını birbirlerinin kardeşleri olarak algılıyordu o. Üstelik Sarpedon'un işgalci ordulara ve haksızlıklara karşı oldum olası öylesine derinden bir nefreti vardır ki, böylesi olaylar karşısında gözünü budaktan sakınmazdı
Onun her türlü haksızlık ve sömürü karşısında gösterdiği bu gözüpeklik, babası Baştanrı Zeus'u bile sürekli ürkütüyordu.
Hektor ve Sarpedon Bir ara Troya surlarını düşürmek için işgalci ordular bütün güçleriyle direnişçi Troyalıları sıkıştırdıkları sırada, onların yiğit komutanı Hektor bile, çevresinde en yakınlarını göremeyince büyük bir umutsuzluğa kapıldı. Ama Sarpedon hemen onu yüreklendirmeye çalıştı: "Nereye gitti kardeşlerinle kayınların?/ Ama şimdi göremiyorum onların hiçbirini,/ Sinmişler aslan karşısında tazılar gibi, / Biz nasıl dövüşüyoruz, baksana bize! / Ben ta uzaklardan geldim yardıma. / Anaforlu Ksantos'tan geldim, uzak Likya'dan. / Sevgili karımı, yavrumu kodum orada, / ( ) Savaşa sürüyorum Likyalıları gene de. / Ama sen / Karılarını korumaları için, öbür ordulara bile, / Buyuramıyorsun karşı koymayı " Bu Tanrı oğlu Sarpedon, işgalci ordulara karşı Troya'ya destek verirken kendini Troyalı hissediyor ve onlara geçit vermeme konusunda inanıp yüklendiği misyonu sonuna dek sürdürmek için elinden geleni esirgemiyordu. Ve Sarpedon, yanındaki komutanı Glaukos'a, ülkeleri Likya'da halkın kendilerini bir Tanrı gibi sevip saymasının nedeninin de bundan kaynaklandığını anlatmaya çalışıyordu
Yaşamı pahasına Aslında inanıp yüklendiği misyonuna yaşamı pahasına da olsa sahip çıkan Sarpedon'un bu üstün kişiliği, çağdaş ve uygar bir insanın ulaşması gereken son menzil değil midir? Haklılığına inandığı bir davayı sonuna dek savunmak Ve işte ta o çağda kral Sarpedon; işgalci ve talancı ordular karşısında, dost ve kardeş bildiği Troya halkının bağımsızlığından ve özgürlüğünden kendini sorumlu tutuyordu O yüzden Likya'daki tacını, sevgili karısını ve çocuklarını bırakıp buralara gelmişti. Üstelik buyruğundaki orduların en ön saflarında savaşmak üzere On yıl sürecek bu direniş savaşı sırasında bir ara talancı Akha ordularının başına ünlü komutan Ahilleus'un yerine Patroklos geçti. Patroklos savaş alanına gelince, gerek Troyalı askerler, gerekse bazı Anadolu krallıklarından gelen yardım birlikleri çil yavruları gibi kaçışmaya başladı. Ve en ön saflarda çarpışan Likyalıların kralı bu yiğit Sarpedon, Patroklos'la teke tek dövüşmek zorunda kaldı. Bu arada savaş alanından kaçmaya kalkan kendi ordusuna da şöyle sesleniyordu: " Ayıp size Likyalılar, nereye kaçarsınız böyle? / Yiğitliği göstermenin işte tam sırası! / Ben kendim çıkacağım Patroklos'un karşısına, / Bakalım burada Troyalıları kesip biçen kim? / Kim bunca kötülük eden adam?" Ama Sarpedon bir yandan da artık bu savaşta sonunun geldiğini sezinler gibiydi. İşte tam bu anda savaşı çok yakından izleyen Baştanrı Zeus da oğlunun Patroklos'un elinden öleceğini bildiği için, bir ölümlü gibi o da "yazgı"nın elinde umarsız olduğunu anladı. Çevresindeki diğer egemen tanrılarla birlikte, ün ve şan uğruna; kısaca yağmalanacak savaş ganimetleri uğruna altyapısını hazırladığı bir savaşın kurbanı olduğunun bilincine ulaştı içi yanarak. Artık o da pek çok babalar gibi, savaş denen insanlıkdışı bir felakette çok sevdiği yiğit oğlu Sarpedon'un ölümüne seyirci kalmak zorundaydı. Ama gene de içi içine sığmıyordu: "Çok yazık, insanlar arasında en çok sevdiğim oğlum Sarpedon'a! / Menoytiosoğlu Patroklos'un elinden ölmek onun kaderi! / İçimde yüreğim bir o yana gider, bir bu yana, / Gözyaşı döktüren savaştan geri alıp onu, / Kaçırıp bıraksam mı Likya'nın verimli toprağına?" Bu arada karısı Tanrıça Hera'yla bu konuda konuştu ve oğlunu savaş alanından kaçırma niyetinde olduğunu söyledi. Ama Hera, Yunanistanlı işgalci ve talancı ordulardan yana koymuştu desteğini... Bir süre sonra da yiğit Sarpedon, Akha ordularının komutanı Patroklos'un kılıcıyla vurulup düştü. Baştanrı Zeus da ilk kez insanlaşıp oğlu için ağladı. Evlat acısıyla içi yana yana savaş denen afetin, gün gelip yön değiştireceğini ve onun körükçüsü olan en güçlü Tanrı'yı da kesinlikle vuracağı gerçeğini anladı. Çaresizlik içinde Tanrı Apollon'u çağırdı yanına ve oğlu için son dileğini iletti: "Sevgili Apollon, hadi git şimdi, / Al götür oğlum Sarpedon'u kargı yağmurunun altından! / Sil gövdesinden kara kanı, / Götür uzaklara; ırmağın sularında yıka onu./ Tanrı merhemleri sür bedenine, tanrısal rubalar giydir. / ( ) Ver ikiz tanrılara, Uyku'yla Ölüm'ün eline, / Çabuk götürüp bıraksınlar onu semiz Likya toprağına. / Kardeşleri, akrabaları onu orada gömer, / Bir mezara, yazılı bir taşın altına "
Hektor ve Sarpedon Bir ara Troya surlarını düşürmek için işgalci ordular bütün güçleriyle direnişçi Troyalıları sıkıştırdıkları sırada, onların yiğit komutanı Hektor bile, çevresinde en yakınlarını göremeyince büyük bir umutsuzluğa kapıldı. Ama Sarpedon hemen onu yüreklendirmeye çalıştı: "Nereye gitti kardeşlerinle kayınların?/ Ama şimdi göremiyorum onların hiçbirini,/ Sinmişler aslan karşısında tazılar gibi, / Biz nasıl dövüşüyoruz, baksana bize! / Ben ta uzaklardan geldim yardıma. / Anaforlu Ksantos'tan geldim, uzak Likya'dan. / Sevgili karımı, yavrumu kodum orada, / ( ) Savaşa sürüyorum Likyalıları gene de. / Ama sen / Karılarını korumaları için, öbür ordulara bile, / Buyuramıyorsun karşı koymayı " Bu Tanrı oğlu Sarpedon, işgalci ordulara karşı Troya'ya destek verirken kendini Troyalı hissediyor ve onlara geçit vermeme konusunda inanıp yüklendiği misyonu sonuna dek sürdürmek için elinden geleni esirgemiyordu. Ve Sarpedon, yanındaki komutanı Glaukos'a, ülkeleri Likya'da halkın kendilerini bir Tanrı gibi sevip saymasının nedeninin de bundan kaynaklandığını anlatmaya çalışıyordu
Yaşamı pahasına Aslında inanıp yüklendiği misyonuna yaşamı pahasına da olsa sahip çıkan Sarpedon'un bu üstün kişiliği, çağdaş ve uygar bir insanın ulaşması gereken son menzil değil midir? Haklılığına inandığı bir davayı sonuna dek savunmak Ve işte ta o çağda kral Sarpedon; işgalci ve talancı ordular karşısında, dost ve kardeş bildiği Troya halkının bağımsızlığından ve özgürlüğünden kendini sorumlu tutuyordu O yüzden Likya'daki tacını, sevgili karısını ve çocuklarını bırakıp buralara gelmişti. Üstelik buyruğundaki orduların en ön saflarında savaşmak üzere On yıl sürecek bu direniş savaşı sırasında bir ara talancı Akha ordularının başına ünlü komutan Ahilleus'un yerine Patroklos geçti. Patroklos savaş alanına gelince, gerek Troyalı askerler, gerekse bazı Anadolu krallıklarından gelen yardım birlikleri çil yavruları gibi kaçışmaya başladı. Ve en ön saflarda çarpışan Likyalıların kralı bu yiğit Sarpedon, Patroklos'la teke tek dövüşmek zorunda kaldı. Bu arada savaş alanından kaçmaya kalkan kendi ordusuna da şöyle sesleniyordu: " Ayıp size Likyalılar, nereye kaçarsınız böyle? / Yiğitliği göstermenin işte tam sırası! / Ben kendim çıkacağım Patroklos'un karşısına, / Bakalım burada Troyalıları kesip biçen kim? / Kim bunca kötülük eden adam?" Ama Sarpedon bir yandan da artık bu savaşta sonunun geldiğini sezinler gibiydi. İşte tam bu anda savaşı çok yakından izleyen Baştanrı Zeus da oğlunun Patroklos'un elinden öleceğini bildiği için, bir ölümlü gibi o da "yazgı"nın elinde umarsız olduğunu anladı. Çevresindeki diğer egemen tanrılarla birlikte, ün ve şan uğruna; kısaca yağmalanacak savaş ganimetleri uğruna altyapısını hazırladığı bir savaşın kurbanı olduğunun bilincine ulaştı içi yanarak. Artık o da pek çok babalar gibi, savaş denen insanlıkdışı bir felakette çok sevdiği yiğit oğlu Sarpedon'un ölümüne seyirci kalmak zorundaydı. Ama gene de içi içine sığmıyordu: "Çok yazık, insanlar arasında en çok sevdiğim oğlum Sarpedon'a! / Menoytiosoğlu Patroklos'un elinden ölmek onun kaderi! / İçimde yüreğim bir o yana gider, bir bu yana, / Gözyaşı döktüren savaştan geri alıp onu, / Kaçırıp bıraksam mı Likya'nın verimli toprağına?" Bu arada karısı Tanrıça Hera'yla bu konuda konuştu ve oğlunu savaş alanından kaçırma niyetinde olduğunu söyledi. Ama Hera, Yunanistanlı işgalci ve talancı ordulardan yana koymuştu desteğini... Bir süre sonra da yiğit Sarpedon, Akha ordularının komutanı Patroklos'un kılıcıyla vurulup düştü. Baştanrı Zeus da ilk kez insanlaşıp oğlu için ağladı. Evlat acısıyla içi yana yana savaş denen afetin, gün gelip yön değiştireceğini ve onun körükçüsü olan en güçlü Tanrı'yı da kesinlikle vuracağı gerçeğini anladı. Çaresizlik içinde Tanrı Apollon'u çağırdı yanına ve oğlu için son dileğini iletti: "Sevgili Apollon, hadi git şimdi, / Al götür oğlum Sarpedon'u kargı yağmurunun altından! / Sil gövdesinden kara kanı, / Götür uzaklara; ırmağın sularında yıka onu./ Tanrı merhemleri sür bedenine, tanrısal rubalar giydir. / ( ) Ver ikiz tanrılara, Uyku'yla Ölüm'ün eline, / Çabuk götürüp bıraksınlar onu semiz Likya toprağına. / Kardeşleri, akrabaları onu orada gömer, / Bir mezara, yazılı bir taşın altına "
Evrensel'i Takip Et