02 Mayıs 2006 21:00

Resimlerle gerilim safhaları: İHLAL

Lekeler çizgilerden, çizgiler lekelerden güç alarak bu ifadeleri daha da derinleştirmiş. "İhlal"in fotoğraflara temas eden yönlerini bir özellikle de lekelerle birleşen yanlarıyla öne çıkıyor ki, adeta ortalıkta sesini, kokusunu duyabileceğimiz soyut bir canlılık olarak karşımıza duruyor.

Paylaş
Ressam Arzu Başaran'ın, "İhlâl" isimli çocuk resimleri sergisi, şu sıralar Diyarbakır'da izleyicilerin karşısında. Daha adını bile anmadan geride bıraktığımız Diyarbakır olaylarının bizde bıraktığı rahatsızlık duygusu, bu serginin ismiyle bir kez daha hissettirdiğini tahmin etmek güç değil. Doğrusu, zamanlama açısından bakıldığında, bunun böyle algılanması da sanki istenmiş gibi. Diyarbakır Sanat Merkezi'nde sergilenen Başaran'ın çalışmalarının çıkış noktasını, mağdur çocuklar oluşturuyor. Ama Diyarbakırlı çocuklar ama Edirneli çocuklar... Ama, şunu başta ifade etmek gerekir ki, her ne kadar işlerin başlığı "ihlâl" ise ve konusunu da yine bir biçimde zarar görmüş, hırpalanmış çocuklar oluşturuyorsa da, bu serginin bu dönemde Diyarbakır'da sergilenmesi gerçeklik ile sanat arasındaki ilişkinin boyutunu farklı noktalarda tartışılmasını da ortaya koyuyor.

Sözü yaşadığı coğrafyadan En azından izleyici gözünde böyle bir algılamanın uç vereceği noktaların hiç de uzak olmayacağı söylenebilir. Çünkü Diyarbakır'daki son olaylarla birlikte yaşananlar, "ihlal" başlığında gösterilmeye çalışılanlarla yan yana geldiğinde bilinir ki aynı başlık altında bir araya gelebilse de bunun tasarımıyla gerçekliği arasında ciddi bir fark olacaktır. Zihinlerde belirecek bu boşluk öncelikle sözünü yaşadığı coğrafyanın eziyetle yoğrulmuş bildik çizgilerini hesaplayacaktır... Ve mesele, yalnızca doğası bozulmuş insan ihlalinden öte amaçsal (Gösterilere dahi katılmayan çocuklara komik iddianamelerle müebbet hapis isteniyor!) bir ihlal olarak karşılanması da yüksek olasılık dahilindedir. Elbette burada, Başaran'ın çizgi ve lekeler yoluyla dile getirdiklerinin zayıflığı anlaşılmamalıdır. Kaldı ki Başaran'ın resimlerini malzemesini ve kurgusunu nereden oluşturduğuna bakıldığında bu daha da anlaşılır. Başaran, gayet basit bir yöntemle, her gün gazetelerin üçüncü sayfa haberlerinden karşımıza çıkan çocukların fotoğraflarından yola çıkarak ihlal konusunu deşmeye çalışmış. Sergideki resimlerin hemen hepsi kağıt üzerine lekeyi kapsayan desenlerden oluşuyor. "Basından, kamu güçlerine ve kamuoyu belleğine kadar iktidar merkezlerinin çocuk ve ergen bedenlerini nesne haline getirmeleri..." diyor Başaran. Resimlerinin arkasındaki pencerenin buğusunun daha saydamlaşması bakımından şu ifadeleri de önemli ressamın; "Nesnelerden iktidarlara uçucu olanı kalıcı kılmak, yüzleşmek, belleği deşmek ise, tematik sorunun ardındaki asli soru." Evet, öyle anlaşılıyor ki Ressam Başaran, seçtiği fotoğrafların kendisine ait olmayan bir resim diliyle; yine serginin kurgusunu da içine alan bir düzenlemeyle serginin ana yapısını oluşturmaya çalışmış. Bu aynı zamanda bizim "eksiklik" olarak ifade ettiğimiz noktanın da yanıtı olduğu gibi, ressamdan bağımsız bir gerçeklik olgusunun nüfuz ettiği katmanların boyutunu da gösteriyor. Öyle ki Başaran'ın gazeteler yoluyla gösterilen ama anında tüketilen yaşamların kalıcılığı için giriştiği çabayı da boşa çıkartan bir gerçekle karşı karşıya bulunuyoruz. Hemen şunu ifade edelim yine; Diyarbakır'da çocuklara yönelik yaşanan yaşam ihlali, fotoğraf olarak bile yer almadı gazetelerin sayfalarından. Sanırız bu gösteriyor ki, sanat yolu ile de olsa bazı gerçeklerin, yine kendi kurgusunda ve kendi dilinde anlatmanın tek başına yetmiyor. Ancak buna rağmen Ressam Başaran'ın çalışmalarında resim yolu ile görünür kılınan fotoğraflar, sadece birer korku metaforu olarak zihinlerde yer edinmemiz için yeterli.

Bu irin de ne! Burada bir tırnak açıp Başaran'ın bir süre öncesine kadar sık sık gazetelerde karşımıza çıkan Uğur Kaymaz'ın çizgilerini de kendi çalışmalarında görmesi çarpıcı bir örnek. Sanki karşımızdakiler, çocukların yüzleri değil de tüm yaşamı boyunca işkence gören bir ihtiyarın sureti. Lekeler çizgilerden, çizgiler lekelerden güç alarak bu ifadeleri daha da derinleştirmiş. "İhlal"in fotoğraflara temas eden yönlerini bir özellikle de lekelerle birleşen yanlarıyla öne çıkıyor ki, adeta ortalıkta sesini, kokusunu duyabileceğimiz soyut bir canlılık olarak karşımıza duruyor. Buruk, acımsı, ağdalı renkler hiç çekinmeden kağıtlarda yüz bulmuş, ışıkla süzülüp o kederli dünyayı bir kere daha kendi rengine boğuyor... İrin gibi, kendi kaynağında çırpınan irinlermiş gibi bakıyorlar... Tek boyutlu, tarihten yoksun olarak bakıldığında tüm suç onlarınmış gibi yansıyor... Ama hiç kuşku yok ki birçoğumuz alışık olduğumuz görüntüler, yine tersten bir belirleme olarak gerçeği ifade ediyorlar. O yüzden daha rahatsız ediciler, daha keskin ve her an kendisinde taşıdığı o korkuyu, o dehşeti sana bulaştıracakmış gibi duruyorlar. Belki de en büyük ve en sarsıcı olan bu olmalı. Ressamın en büyük başarısı da bura da karşımıza çıkıyor zaten. Resimlerde beden bulan çizgiler çok zayıf ve cılız, çürük bir ceset gibi uzak ve dokunulmaması gereken bir mesafeden seyrediyor sizi. Ama işleri güçlü kılan da bu ya! Sizi dışarda tuttukça içine çekiyor, içine çektikçe dışarda durmanızı öneriyor. Öyle anlaşılıyor ki ortada bir hesaplaşma var. Ve bu kendi düzen ve tasarımlarıyla her gün her saat ve dakika bizim yaptıklarımıza dokunuyor, ona benziyor, onu andırıyor. Daha üst başlıkta ifade etmek gerekirse, bunların bizim elimizden çıktığına inanamıyoruz ve buna bakmaktan korkuyoruz. Bir bakmışız ki ondan kaçıyoruz, ama diğer yandan üretmekten de alıkoyamıyoruz kendimizi. Bu sancılı gerilim çocukların yüzünde olduğu kadar izleyiciyi de içerden hırpalasa da sanki ressamın buna ek olarak bize söylemek istediği başka bir şeyi daha var. Ait olduğumuz yerden, aklın mantığı sınırları dışında zorunluluk içinde bağlandığımız yere işaret ediyor ve yine herkesin bundaki payı ve sorumluluğunu bir bir hatırlatıyor.

ÖNCEKİ HABER

'Deli Danalı' kan itirafı

SONRAKİ HABER

EFKAN ŞEŞEN'İN 9. ALBÜMÜ ÇIKTI

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa