06 Temmuz 2006 21:00
TMY ile işkenceciler
'daha iyi' korunacak!
İşkenceye karşı yıllardır mücadele eden Türkiye İnsan Hakları Vakfı'nın Başkanı Yavuz Önen, yeni TMY ile işkencecilerin 'daha iyi' korunacağını söyledi. 'Gözaltında ilk 24 saatte' hak ihlalleri olduğunu dile getiren Önen, "Zaten işkence, bu bir iki günlük sürede uygulanıyor" dedi. Önen, işkence yapandan hükümete kadar uzanan sorumluluk zinciri oluşturulmasını ve "gözetim-denetleme komiteleri kurulmasını" öngören BM İşkenceyi Önleme Sözleşmesi Seçmeli Protokolü'nün de onaylanmasını istedi.
Türkiye'de işkence ile mücadele eden örgütlerin başında gelen Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV)'nın Başkanı Yavuz Önen, yeni Terörle Mücadele Yasası (TMY) ile işkencecileri koruma mekanizmasının pekişeceğini ve işkence uygulayanların cesaretleneceğini söyledi. Gazetemizin sorularını yanıtlayan Önen, yüzlerce kişinin gözaltına alındığı, 14 kişinin öldüğü Diyarbakır olaylarını hatırlatarak, "İşkencenin istendiği halde, istenilen yöntemlerle uygulanabilir olduğu bir kez daha Diyarbakır olaylarında kanıtlandı. Şiddet uygulaması bir uzmanlık, bir kadro işidir ve bu kadrolar hala görev başında" dedi.
Yeni Terörle Mücadele Yasası, işkence açısından ne gibi sakıncalar içeriyor? Ne yazık ki yasa, BM'nin İşkence Görenlerle Dayanışma Günü ilan ettiği 26 Haziran'ın haftasına rastladı. Bu yasa sanık durumda olan yurttaşın avukat seçme haklarını kısıtlıyor. Daha önce üçe kadar avukatınız olabiliyorken yasayla bu bire indiriliyor. Yasa bir yandan bu hakkı kısıtlıyor ama öbür yandan güvenlik görevlisi suç işlediği ve o suçtan yargılandığı takdirde, onun avukat seçme hakkını genişletiyor, kamunun parasını ödediği avukattan istediğini seçme olanağı getiriliyor. Sanıkla avukatı arasındaki görüşmede bir güvenlik görevlisi her an hazır bulunabilecek. Çok tehlikeli, görüşmenin gizliliği ihlal ediliyor. Güvenlik görevlisi orda olduğu için, sanık konumundaki yurttaş işkenceyi ifade edemeyebilir. Adli tıp raporları da bu nedenle rahat hazırlanamıyor. Doktorun yanında mutlaka ya jandarma ya polis bulunuyor. Genel olarak yakındığımız cezasızlık, son düzenleme ile adeta pekiştiriliyor. Eğer polis tarafından, örgütle işbirliği yaptığı tespiti yapılırsa sanık avukatı görevini yapmaktan alıkonulabilecek. Sanığın avukatı, ailesi, hekimiyle doğrudan ve gözaltına alındığı andan itibaren görüşme hakkı 24 saat için ertelenebiliyor. 24 saat bir sanık kimseyle görüştürülmeden gözaltında tutulabiliyor. En tehlikeli düzenleme bu. Zaten işkence dediğimiz olgu bu bir iki günlük süre içinde uygulanıyor. "İletişimsiz gözaltı" dedikleri uygulama yeniden getiriliyor. "Gerekli görülen hallerde" 24 saat bu haklar ertelenebiliyor. Sanığa gözaltına alındığı andan itibaren haklarının bildirilmesi, ertelenebiliyor, söylenmeyebiliyor. Böylece ailesine haber verme zorunluluğu da ortadan kalkmış oluyor.
1990'lı yılların başında bu yasa nasıl uygulanıyordu? Son yıllardaki reform paketlerine karşın böyle bir noktaya nasıl gelindi? O dönem TMY uygulanırken, yargılama usullerinde bile bir ikilik vardı. Devlete karşı işlenen suçlarla diğerleri ayrılıyordu. Hem gözaltı süreleri çok uzundu, hem de avukatlar dosyalara ulaşamıyordu. Tam izolasyon uygulanıyordu. Şimdi oraya doğru bir geri dönüş var. Demokratikleşme denen reform paketleri de AB'nin gündemine bağlı hazırlanmıştı. 2003 yılında bir atılım yapıldı. Fakat 2004 yılı Aralık ayında AB Türkiye'yi aday ülke ilan ettikten ve 2005'te de müzakere sürecinin başlayacağına dair işareti verdikten sonra, güvenlik güçleri ve ordunun itirazlarını hükümet gözetti ve geriye dönüş sürecini başlattı. Güvenlik güçleri ve ordu, biz terörle mücadelede eksik kalıyoruz, eleştirisini sürekli gündeme getiriyorlardı. Dünyadaki gelişmeler de böyle düzenlemeleri meşru kılacak durumda. AB ülkeleri de terörle mücadele yasaları çıkarıyor. Türkiye terörle mücadele ediyorum dediği zaman kimse hemen karşı çıkmıyor. AB ilerleme raporlarında işkence konusu bu nedenle hep ikinci, üçüncü sorunlar arasına itilmiş vaziyette. Bizim yalnızca hükümetle değil AB resmi makamlarıyla da ihtilaflarımız var. İşkence tanımını daraltmaya çalışıyorlar.
Bugünkü yasal mevzuat kapsamında işkencede nasıl bir tablo ile karşı karşıyayız? Mevcut yasalar tam uygulanmıyor. Kayıt dışı işkence dediğimiz yeni bir olguyla karşı karşıyayız. Kaydetmeden gözaltına alınan yurttaşa kötü muamele uyguluyorlar ve bırakıyorlar. Eğer kişi başvurmazsa bunu tespit edemezsiniz. Yine sanıktan avukat istemediği yönünde zorla imza alınıyor. TİHV, işkence izlerini saptamada bazı teknikler geliştirdi. Falaka, elektrik şoku, Filistin askısı gibi yöntemler bakımından. 1990'lı yıllarda bu tür ağır vakalara çok rastlanırdı. 2000'li yıllarda yöntemlerde fark oluştu. İz bırakan yöntemler sayısal olarak azaldı. Psikolojik etkileri ağır olan korkutma, tehdit, ölümle tehdit, işkence sesi dinletme gibi yöntemler uygulanıyor. Kadın sanıklarda cinsel taciz, ırza geçme tehdidi ya da ırza geçme gibi vakalarda artış yaşanıyor. Açık alanlarda, araba içlerinde, sokakta işkence sürüyor. Diyarbakır'da, bunca demokrasi söyleminden sonra gördük ki, polisin aşırı şiddet kullanma yönteminde, alışkanlığında hiçbir değişiklik yok. 14 kişi öldü. Bir toplu gösteri sırasında 14 kişinin ölmesi olağanüstü bir durumdur. Görevlilerin istifa etmesi gerekir. Sorumlusu devlettir, hükümettir. Bu sorumluluk zinciri hiç oluşmadı. Ölümlerin soruşturması ne durumda kimse de bilmiyor. Ölümlerin dışında keyfi gözaltılar oldu. Gözaltına alınan 600 kişinin hemen hemen tamamı çok ağır uygulamalara tabi tutuldular. İşkencenin istendiği halde, istenilen yöntemlerle uygulanabilir olduğu bir kez daha Diyarbakır olaylarında kanıtlandı. Şiddet bir uzmanlık, bir kadro işidir ve bu kadrolar hala görev başında.
TMY'nin yürürlüğe girmesi neler getirecek? İşkence yapanları koruma mekanizması pekişecek. Suç işleyen güvenlik görevlisi hakkında savcılar tarafından resen soruşturma açma yetkisi 2005'de kısıtlandı. TMY ile kolluk güçlerinin amirleri ancak izne bağlı soruşturulabilecek. Emri yerine getiren güvenlik görevlisi ise yaptığı işten dolayı sorumlu tutulamayacak. Ne amir ne memur hakkında, işlediği suçtan dolayı soruşturma açılamayacak. Koruma mekanizması 1990'lı yıllara oranla daha fazla pekiştirilmiş, daha ayrıntılı düşünülmüş. 22 Haziran 2006'da Meclis'te kabul edilen Sicil Affı ile emniyet görevlilerinin işkence nedeniyle meslekten çıkarma hariç tüm cezaları af kapsamına alındı. Ceza alan az sayıda emniyet görevlisi de affedilecek. Bu düzenlemeler işkence uygulamasını gerçekleştirenleri cesaretlendiriyor.
TİHV'in talep ve önerileri nelerdir? Gözaltı süresi şeffaf kılınmalı. Bununla ilgili iki temel önerimiz var. Sorumluluk zinciri oluşturulmalı. İşkenceyi yapanın bizzat kendisi soruşturmalı ama amirlerinin de sorumlu kılınması gerekiyor. Hükümetin temsilcileri de bu soruşturma zincirlerinin birer halkası haline gelmeli. Uzmanlardan ve insan hakları örgütleri temsilcilerinden oluşan, hükümetten bağımsız gözetim ve denetim komiteleri oluşturulmalı ve bu komiteler cezaevlerine ve gözaltı merkezlerine girip çıkabilmeli. Türkiye bunu öngören BM İşkenceye Karşı Sözleşme'nin Seçmeli Protokolü'nü imzaladı. Onaylanmasını ve uygulamada hayata geçirilmesini istiyoruz. Son olarak da işkenceye karşı dayanışmayı toplumsal olarak gerçekleştirmek, duyarlılığı artırmak. Yalnız hükümetlere değil toplumun kendisine de çağrı yapıyoruz. Herkesin işkence görenlerle dayanışması gerekiyor. Türkiye ve dünyada işkenceye karşı bir sessizlik var. 100'ün üzerinde ülkede işkence uygulanıyor. ABD Uluslararası Ceza Mahkemesi statüsünü kabul etmiyor. Kendi yasalarının denetiminin dışına kaçmak için de, Guantanamo, Afganistan, Irak gibi ülkelerde gizli cezaevleri yapıyor. CIA uçaklarında hem nakil yapıyor hem uçağın kendisi bir işkence mekanı.
Yeni Terörle Mücadele Yasası, işkence açısından ne gibi sakıncalar içeriyor? Ne yazık ki yasa, BM'nin İşkence Görenlerle Dayanışma Günü ilan ettiği 26 Haziran'ın haftasına rastladı. Bu yasa sanık durumda olan yurttaşın avukat seçme haklarını kısıtlıyor. Daha önce üçe kadar avukatınız olabiliyorken yasayla bu bire indiriliyor. Yasa bir yandan bu hakkı kısıtlıyor ama öbür yandan güvenlik görevlisi suç işlediği ve o suçtan yargılandığı takdirde, onun avukat seçme hakkını genişletiyor, kamunun parasını ödediği avukattan istediğini seçme olanağı getiriliyor. Sanıkla avukatı arasındaki görüşmede bir güvenlik görevlisi her an hazır bulunabilecek. Çok tehlikeli, görüşmenin gizliliği ihlal ediliyor. Güvenlik görevlisi orda olduğu için, sanık konumundaki yurttaş işkenceyi ifade edemeyebilir. Adli tıp raporları da bu nedenle rahat hazırlanamıyor. Doktorun yanında mutlaka ya jandarma ya polis bulunuyor. Genel olarak yakındığımız cezasızlık, son düzenleme ile adeta pekiştiriliyor. Eğer polis tarafından, örgütle işbirliği yaptığı tespiti yapılırsa sanık avukatı görevini yapmaktan alıkonulabilecek. Sanığın avukatı, ailesi, hekimiyle doğrudan ve gözaltına alındığı andan itibaren görüşme hakkı 24 saat için ertelenebiliyor. 24 saat bir sanık kimseyle görüştürülmeden gözaltında tutulabiliyor. En tehlikeli düzenleme bu. Zaten işkence dediğimiz olgu bu bir iki günlük süre içinde uygulanıyor. "İletişimsiz gözaltı" dedikleri uygulama yeniden getiriliyor. "Gerekli görülen hallerde" 24 saat bu haklar ertelenebiliyor. Sanığa gözaltına alındığı andan itibaren haklarının bildirilmesi, ertelenebiliyor, söylenmeyebiliyor. Böylece ailesine haber verme zorunluluğu da ortadan kalkmış oluyor.
1990'lı yılların başında bu yasa nasıl uygulanıyordu? Son yıllardaki reform paketlerine karşın böyle bir noktaya nasıl gelindi? O dönem TMY uygulanırken, yargılama usullerinde bile bir ikilik vardı. Devlete karşı işlenen suçlarla diğerleri ayrılıyordu. Hem gözaltı süreleri çok uzundu, hem de avukatlar dosyalara ulaşamıyordu. Tam izolasyon uygulanıyordu. Şimdi oraya doğru bir geri dönüş var. Demokratikleşme denen reform paketleri de AB'nin gündemine bağlı hazırlanmıştı. 2003 yılında bir atılım yapıldı. Fakat 2004 yılı Aralık ayında AB Türkiye'yi aday ülke ilan ettikten ve 2005'te de müzakere sürecinin başlayacağına dair işareti verdikten sonra, güvenlik güçleri ve ordunun itirazlarını hükümet gözetti ve geriye dönüş sürecini başlattı. Güvenlik güçleri ve ordu, biz terörle mücadelede eksik kalıyoruz, eleştirisini sürekli gündeme getiriyorlardı. Dünyadaki gelişmeler de böyle düzenlemeleri meşru kılacak durumda. AB ülkeleri de terörle mücadele yasaları çıkarıyor. Türkiye terörle mücadele ediyorum dediği zaman kimse hemen karşı çıkmıyor. AB ilerleme raporlarında işkence konusu bu nedenle hep ikinci, üçüncü sorunlar arasına itilmiş vaziyette. Bizim yalnızca hükümetle değil AB resmi makamlarıyla da ihtilaflarımız var. İşkence tanımını daraltmaya çalışıyorlar.
Bugünkü yasal mevzuat kapsamında işkencede nasıl bir tablo ile karşı karşıyayız? Mevcut yasalar tam uygulanmıyor. Kayıt dışı işkence dediğimiz yeni bir olguyla karşı karşıyayız. Kaydetmeden gözaltına alınan yurttaşa kötü muamele uyguluyorlar ve bırakıyorlar. Eğer kişi başvurmazsa bunu tespit edemezsiniz. Yine sanıktan avukat istemediği yönünde zorla imza alınıyor. TİHV, işkence izlerini saptamada bazı teknikler geliştirdi. Falaka, elektrik şoku, Filistin askısı gibi yöntemler bakımından. 1990'lı yıllarda bu tür ağır vakalara çok rastlanırdı. 2000'li yıllarda yöntemlerde fark oluştu. İz bırakan yöntemler sayısal olarak azaldı. Psikolojik etkileri ağır olan korkutma, tehdit, ölümle tehdit, işkence sesi dinletme gibi yöntemler uygulanıyor. Kadın sanıklarda cinsel taciz, ırza geçme tehdidi ya da ırza geçme gibi vakalarda artış yaşanıyor. Açık alanlarda, araba içlerinde, sokakta işkence sürüyor. Diyarbakır'da, bunca demokrasi söyleminden sonra gördük ki, polisin aşırı şiddet kullanma yönteminde, alışkanlığında hiçbir değişiklik yok. 14 kişi öldü. Bir toplu gösteri sırasında 14 kişinin ölmesi olağanüstü bir durumdur. Görevlilerin istifa etmesi gerekir. Sorumlusu devlettir, hükümettir. Bu sorumluluk zinciri hiç oluşmadı. Ölümlerin soruşturması ne durumda kimse de bilmiyor. Ölümlerin dışında keyfi gözaltılar oldu. Gözaltına alınan 600 kişinin hemen hemen tamamı çok ağır uygulamalara tabi tutuldular. İşkencenin istendiği halde, istenilen yöntemlerle uygulanabilir olduğu bir kez daha Diyarbakır olaylarında kanıtlandı. Şiddet bir uzmanlık, bir kadro işidir ve bu kadrolar hala görev başında.
TMY'nin yürürlüğe girmesi neler getirecek? İşkence yapanları koruma mekanizması pekişecek. Suç işleyen güvenlik görevlisi hakkında savcılar tarafından resen soruşturma açma yetkisi 2005'de kısıtlandı. TMY ile kolluk güçlerinin amirleri ancak izne bağlı soruşturulabilecek. Emri yerine getiren güvenlik görevlisi ise yaptığı işten dolayı sorumlu tutulamayacak. Ne amir ne memur hakkında, işlediği suçtan dolayı soruşturma açılamayacak. Koruma mekanizması 1990'lı yıllara oranla daha fazla pekiştirilmiş, daha ayrıntılı düşünülmüş. 22 Haziran 2006'da Meclis'te kabul edilen Sicil Affı ile emniyet görevlilerinin işkence nedeniyle meslekten çıkarma hariç tüm cezaları af kapsamına alındı. Ceza alan az sayıda emniyet görevlisi de affedilecek. Bu düzenlemeler işkence uygulamasını gerçekleştirenleri cesaretlendiriyor.
TİHV'in talep ve önerileri nelerdir? Gözaltı süresi şeffaf kılınmalı. Bununla ilgili iki temel önerimiz var. Sorumluluk zinciri oluşturulmalı. İşkenceyi yapanın bizzat kendisi soruşturmalı ama amirlerinin de sorumlu kılınması gerekiyor. Hükümetin temsilcileri de bu soruşturma zincirlerinin birer halkası haline gelmeli. Uzmanlardan ve insan hakları örgütleri temsilcilerinden oluşan, hükümetten bağımsız gözetim ve denetim komiteleri oluşturulmalı ve bu komiteler cezaevlerine ve gözaltı merkezlerine girip çıkabilmeli. Türkiye bunu öngören BM İşkenceye Karşı Sözleşme'nin Seçmeli Protokolü'nü imzaladı. Onaylanmasını ve uygulamada hayata geçirilmesini istiyoruz. Son olarak da işkenceye karşı dayanışmayı toplumsal olarak gerçekleştirmek, duyarlılığı artırmak. Yalnız hükümetlere değil toplumun kendisine de çağrı yapıyoruz. Herkesin işkence görenlerle dayanışması gerekiyor. Türkiye ve dünyada işkenceye karşı bir sessizlik var. 100'ün üzerinde ülkede işkence uygulanıyor. ABD Uluslararası Ceza Mahkemesi statüsünü kabul etmiyor. Kendi yasalarının denetiminin dışına kaçmak için de, Guantanamo, Afganistan, Irak gibi ülkelerde gizli cezaevleri yapıyor. CIA uçaklarında hem nakil yapıyor hem uçağın kendisi bir işkence mekanı.