06 Temmuz 2006 21:00

'Sanatçı halkın dili olmalıdır'

Cavit Murtezaoğlu Diyarbakır'da Amfi Tiyatro'da verdiği "Caz-Makam" Azerbaycan, İran Ehl-Hak Ezgileri konseriyle Diyarbakırlı müzikseverlerin gönlünde taht kurdu. Binlerce kişinin coşkuyla Mertezaoğlu'nun parçalarına eşlik ettiği gecede, yaşanan zulümlere karşı başkaldırı parçaları okundu.

Paylaş
Cavit Murtezaoğlu Diyarbakır'da Amfi Tiyatro'da verdiği "Caz-Makam" Azerbaycan, İran Ehl-Hak Ezgileri konseriyle Diyarbakırlı müzikseverlerin gönlünde taht kurdu. Binlerce kişinin coşkuyla Mertezaoğlu'nun parçalarına eşlik ettiği gecede, yaşanan zulümlere karşı başkaldırı parçaları okundu.

'Caz-makam' İran/Tebriz'de doğan Azerbaycan/Bakü konservatuarlarından mezun olan Cavit Murtezaoğlu, caz formatıyla buluşan ve makamsal yapıya dayanan müziğini 'Caz-makam' olarak tanımlıyor. 100'ün üzerinde bestenin yanında 'O 3 (Leyla-Mecnun)' ve 'Pir Sultan" adlı iki operete imza atan Murtezaoğlu, müzik yazımı, çalışmaları içinde, birçok yeni makam çeşnileri, ses dizimleri ve armoniler yarattı. Avrupalı ve Amerikalı müzisyenlerle dünyaya, savaşa karşı barış mesajları vermeyi amaçladıkları "Müzik ve Biz" projeleri hakkında bilgi veren Murtezeoğlu sorularımızı yanıtladı.

Kendinizi tanıtır mısınız? 1962 yılında İran /Tebriz'de doğdum. İran devriminden sonra müzik yasaklandığı için Azerbaycan'a gittim ve Bakü Konservatuarı'ndan mezun oldum. 1997 yılında İran'a geri döndüm. Yazdığım serbest şiirler halkın dertlerini, problemlerini anlatan şiirlerdi ve aleviydik, bu nedenlerle birçok sorunlar yaşıyorduk. Yalnız Farsça okumadığım Türkçe okuduğum için de problem yaşatıyorlardı. Bu arada 'O 3 (Leyla-Mecnun)' ve 'Pir Sultan' adlı iki operet, '101 Nefes' adlı bir şiir kitabı yazdım. 100'ün üzerinde beste yaptım. Leonardo da Vinci'nin 'altın oran' formülünü müzikte uyguladım. Dünyanın birçok ülkesinde konserler verdim. Naçırvan Filarmoni Orkestrası fahri üyesiyim. 'Doğuda müzik ve felsefe' başlığıyla birçok dünya ülkesinde, üniversitede dersler verdim. Sydney Üniversitesi de bunlardan biri. 2003 yılında yaptığım çalışmayla 'İran Video Klip Birinciliği' aldım. 'Can ve Sara' isimli bir roman yazdım. Tebriz'de bulunan 'Musiki Sanatçıları Derneği' kuruculuğu ve başkanlığı yaptım. Tüm bu nedenlerle devrim mahkemesine verildim. İran'da bana sahne yasağı geldi ve mollalar sahnede okumama izin vermedi. Avustralya'ya gittim ondan sonra. Başarılı konserlerimiz oldu. Orada yaşama imkanlarımız vardı fakat ben burayı tercih ettim. 2003 yılı sonlarından beri buradayım. Anadolu kültürü benim için önemli ve burada çok mutluyum. Azerbaycan, İran ve Türkiye'den arkadaşlarla çalışıyoruz. Çok iyi arkadaşlar bulduk. Ben Türkiye genelinde çok iyi insanlarla tanıştım. Herkes 'çok şanslısın' diyor, ben de kabul ediyorum. İstanbul'da benim kurduğum 'ses atölyesi' var. Bu atölyede sesi doğru kullanabilmenin ve yeni tekniklerle sesi geliştirmenin eğitimini veriyorum. Birçok profesyonel müzisyen kendi ses kapasitelerini büyütmek ve daha verimli kullanabilmek için derslerime geliyor. Ayrıca Beykent Üniversitesi'nde de bu derslerim sürüyor. Şimdi barış için bir projemiz var. İran Amerika, Fransa ve Türkiye İstanbul'da buluşacak. Savaşa karşı barış girişiminin mesajları olacak dünyaya.

Yaptığınız müziği tanımlar mısınız? Bizim yaptığımız müzik, caz müziğindeki aralıkların ve ritim serbestliğinin, makamlar ve makamlar içindeki komalarla iç içe geçmesi aslında. Bu nedenle müziğime kısaca 'caz-makam' adını veriyorum.

Savaşa karşı barış mesajları vermeyi amaçladığınız 'Biz ve Müzik' projenizden bahseder misiniz? Ben düşünüyorum ki neden hep bizim halklarımız saldırıya maruz kalsın? Ne zaman halklar rahat yaşayacak? Siyasetçiler sürekli savaşmak için bahaneler üretiyorlar. Ben de diyorum ki dünyadaki tüm halklar birdir. Amacımız bunu dünyaya anlatmak. 'Biz ve Müzik' isimli bir proje geldi aklımıza. Amerikalı sanatçı Richard Hammer (Orient Expressions), Fransa'dan Nilda Fernandes ve Türkiye'den benim iyi dostum Cahit Berkay olacak projede. Dördümüz bir araya gelip barış mesajımızı müzikle vermek için sponsor vb. meseleleri çözmeye çalışıyoruz.

Şu anda yaptığınız müziği dünyada,Türkiye'de yapılan müziğe göre nasıl değerlendiriyorsunuz? Diyarbakır konserimizde halkın kalbini çalmak için çok koyu, ağır bir müzik yapmadık aslında. Fakat benim kendi özel konserlerimde makamsal parçalar da oluyor. Bir taraftan makamlar, bir taraftan caz. Doğunun ve Batı'nın sentezi, koyu ve zor iki türün sentezi. Benim uzmanlık alanım makamlar. Yeni albümüm için de böyle çalışmalar içindeyim. İnşallah başarılı da olacak.

Yaptığınız müzik nereye ait? İran'a mı Azerbaycan'a mı? Bana ait. Azeri müziğinin de İran müziğinin de özünü taşıyorum. Onları yeni yapılarla sunmak istiyorum ve 25 yıldır sunuyorum.

Nasıl başladınız müziğe? Zaten hep müzikle iç içeydik. Bizim evimize çocukluktan beri aşıklar gelir, çalar söylerlerdi. Ben okul yıllarımdayken öğretmenim benim için 'bu dilinin altında mızmız ediyor' derdi. Kendi sesimi sevmezdim. Okullar arası bir yarışmada birinci olmuştum da 'beni niye birinci yaptılar?' diyordum. Fakat İran inkılabı beni çok değiştirdi. Müziğe bakış açım değişti. Anladım ki müzik sadece eğlence için değil, ben halkımın derdini müzikle dile getirebilirim. Bir de iyi bir müzik eğitimi almak gerektiğine inanıyorum ben. Eğitim almazsanız iki sene sonra halkın alkışlarıyla yerinizde sayarsınız. Sanıyorsun ki her zaman ilerliyorsun, halbuki öyle değil. Onun için de eğitim almak ve kendini sürekli geliştirmeye çalışmak gerekiyor. Üç kasetim çıktı şimdiye dek. Türkiye'de de bir albüm çalışması içindeyim.

Türkiye'de yapılan müziği ve Kürt müziğini nasıl değerlendiriyorsunuz? Genel olarak Türkiye'de müzik gelişme halinde. Pop müzikte kötü şeyler çıkıyor ama iyi şeyler de oluyor. Pop müziğinin yaygın olmasını eleştirmiyorum. Dünyanın her yerinde rock müzik, pop müzik var, bunların içinde iyiler de var kötüler de. Müzik tarzları suçlu değil, o tarzın içinde kötü müzik yapanlar suçludur. Türkiye'de caz müziği çok zayıf, diğer türlere göre çok geride. Fakat rock müziği çok ilerliyor. Kürt müziği de iyi fakat artık eski tarzdan çıkması lazım. Aynı tarzlarda müzik yapılıyor. Tekrar var, taklit var. Sanatçılar sanıyorlar ki hep bu aynı tarzda müzik yapmasalar satamayacaklar. Ama öyle düşünmemeleri lazım. Bir sanatçının kendini mutlaka yeni tarzlarla sunması lazım. Sanatçının hamuru, rahatı o yeniliktedir. İnsan, sanatçı, yenilik yapmazsa ölür.

İran'da müzik alanında ne tip sıkıntılar yaşıyorsunuz? Müzik meselesi çok derin İran'da. Orada dindışı müzik yasaktır. Din alimleri bu müziği yasaklamışlar. Kim dini müzik yapıyorsa; İran rejimini, ideolojisini destekleyen müzikler yapıyorsa ona müzik serbest. O müzikler eğer isyana (insanın içiyle irtibata geçerek, kendi kendisiyle savaşarak yaşadığı isyana) çağırıyorsa bu müziklerin yaşam şansı yoktur. En büyük savaş insanın içindedir ve bazı müzikler vardır ki insanın içinde bu isyanı uyandırır. İnsan isyana vardıktan sonra da artık başkaldırı olur. İran hükümeti ' bu müzik haramdır' diyor. Halkın derdini dile getirirsen müziğin yasaklanıyor. Ortaçağ dönemi gibi, insanların din yüzünden aforoz edildiği gibi... Sen diyemezsin ki 'ben Tanrının arkadaşıyım', onlara göre sen Tanrı'nın kölesisin. Ben bunu kabul etmiyorum dersem müzik yapamıyorum..

Bu kadar baskıya karşın İran'da müzik gelişme gösterebiliyor mu? Kısmen mollalardan yakasını kurtarıp iyi şeyler yapanlar var. Kurtarmayacağını düşünenler de İran dışında çok iyi şeyler yapıyorlar. Ayrıca zaten İran'ın geleneksel müziği ve irfan müziği çok derin ve zengindir. Üstelik Türkiye gibi farklı kültürlerin bir arada olduğu bir ülke. İran şimdi çok karışık. Patlamaya hazır bir bombaya benziyor. İran için en büyük tehlike halkların birbiriyle savaşması. Benim en büyük korkum bu. Keşke halklar, halklarımız ezilmese birbirinin canına düşmese. Azerbaycan'daki müzik Sovyetler Birliği dağılmadan önce ve sonra farklı durumlar yaşıyor. Dağılmadan önce bir tarzı vardı. Makamlar vardı. Aruz ve hece ölçüsüyle şiirler yazan büyük bestekarlar vardı. Operalar vardı. Üzeyr Hacıbeyov, Müslüm, Fikret Emirov'un büyük eserleri var. Zengin bir müziğe ve güçlü bir eğitime sahipler. Fakat sistem dağıldıktan sonraki müzik oldukça dağınık, çerçevesiz, biçimsel olarak da oturmamış.

Sosyalizmin etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz? Sosyalizmin verdiği ve aldığı şeyler var. Sosyalizm düzen verdi fakat Azeri müziğini Doğu müziğinden ayırmak için de çok çaba harcadı. 1937 temizleme döneminde Azeri müzik aletlerindeki bazı perdeleri çıkardılar. Do ve Re sesleri arasındaki Doğu müziğine ait komaları çıkardılar. Ayrıca ben orada tar enstrümanının perdelerinin kesildiğini keşfettim. Eski tardaki perdeleri inceledim. Bunun için bir şeyler yapılmalıydı. Neva makamı enfes bir makamdır ve yasaklanan sesleri temel alır.

Halk için müzik dediniz. Bunu biraz açar mısınız? Sanatçı halkından yükselen bir insan olmalı. Yükseldiği mertebelerde bir şeyler üretmesi, yol göstermesi, halkının elinden tutması ve onu yükseltmesi gerekiyor. Halkın sanatçıya güvenmesi, sanatçının da halkın dili olması, kısacası bir peygamber gibi olması lazım. Bu sanatçının görevi. Halk problemler yaşıyorsa onun sanatçısının bağırması lazım. Sanatçı siyasetçi olsun demiyorum ama siyasi bir duruşu da olması gerekiyor.

ÖNCEKİ HABER

Maden köylüleri ikiye ayırdı

SONRAKİ HABER

Hareket eden kalbin ve aklın...

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa