26 Temmuz 2006 21:00
Sınıfının şairi: Enver Gökçe
Ne zaman Enver Gökçe adını duysam yüreğimde yanardağlar patlar, lavlar yaka yaka insana götürür beni; o ben'ini yenebilmiş gerçek insana. Ülkemin devrimcilerinin ve sanatçılarının çok borcu var Enver Gökçe'ye, hele de şairlerinin...
Ne zaman Enver Gökçe adını duysam yüreğimde yanardağlar patlar, lavlar yaka yaka insana götürür beni; o ben'ini yenebilmiş gerçek insana. Ülkemin devrimcilerinin ve sanatçılarının çok borcu var Enver Gökçe'ye, hele de şairlerinin... Susanları, korkanları baştacı eden devrimciler ve şairler, sessiz bir heykel gibi yalnızlığına sarınıp çekip giden "sınıfın şairi"ne ne kadar omuz verdiler? 90'ların başıydı, Zihni T. Anadol, Muzaffer Arabul ve şimdi adını anımsayamadığım bir avukat arkadaşla Kemal Sülker'i ziyarete gitmiştik. Söyleşi sırasında Enver Gökçe'nin kaybolan "Yusuf ile Balaban" destanına sözü getirip, n'olduğunu sorduğumda, Sülker "Destanın dışarı çıkarıldığını bildiğini ama sonrasını bilemediğini, Alpay Kabacalı'nın bilebileceğini" söyledi. Alpay Kabacalı da destanı bilmediğini ve kendisinde bir sarı defterin olduğunu ve bunun da "Dost Dost İlle Kavga" adıyla kitaba dönüştüğünü söyledi. Zaten Enver Gökçe de destanın dışarı çıkarıldığını ve de kimlerin okuduğunu belirtiyor. O küçücük hapishaneden kurtulan destan büyük sorumsuzlukların hapishanesinde yitiyor mu, yitiriliyor mu acaba? Bu sorunun yanıtı mutlaka bir gün bulunacaktır, inanıyorum. 26 şiir buhar olup uçmadı ya?! "Şiirimizin Işıklı Irmağı Enver Gökçe" adlı yapıtı hazırlayan Mehmet Özer, çok çok iyi bir iş yapmış. Gittikçe yozlaşan, ustalarını unutan şiirimize bir uyarı niteliğinde olmuş bu kitap. Şairimizle yapılan söyleşiler, kendi kaleminden özyaşamı ve hakkındaki değerlendirmelerin toplandığı bu kitap, kaynakça olarak yer almalı her kitaplıkta. Her satırın altını çizerek okursak ve iz sürersek bilmediğimiz bir yerlere ulaşacağımız kesin. Enver Gökçe'nin şiiri yaşadığı koşulların da sosyal siyasal tarihidir aynı zamanda. Her sözcüğü bir yaşanmışlığın notudur da diyebiliriz. Şiirimizde, sanat siyaset ilişkisinin Nâzım Hikmet'ten sonra en önemli adıdır Enver Gökçe. Örgütlü bir yaşamı sanatıyla birlikte götürmüş, bedeller ödemiş ve ödünsüz yaşamanın örneği olmuştur. Gördüğü baskılar değildir onu yıkan. Asıl acı veren çevresinin duyarsızlığı, sahiplenmemesidir. Gerçi bu durumdan hiç yüksünmemiştir şair, ama derinden bir yaranın iz bıraktığını da görmemezlik edemeyiz. Yine bu sahiplenmemenin sonucu olarak, son yazdıklarının akıbeti meçhuldür. Sevgili şair dostum İsmail Gençtürk'ün bu duruma ilişkin bir yazısını anımsıyorum. Edebiyat tarihçilerinin bu konuda yapacakların çok şeyin olduğunu da belirtmeliyim burada. Belki de karşılaştırmalı bir edebiyat çalışması yapıp Enver Gökçe ile Ahmed Arif şiiri yeniden masaya yatırılmalıdır. Bu konuda, Fikret Otyam, Yılmaz Gruda, Orhan Suda, Ahmet Oktay, Remzi İnanç, Alpay Kabacalı ve Muzaffer İlhan Erdost'a danışılmalıdır. Şu anda aklıma gelen bu isimlere başkaları da eklenebilir. Mehmet Özer gerçekten iyi bir iş yapmış bu çalışmayla. Evrensel Basım Yayın'ın Enver Gökçe'ye sahip çıkması da çok önemli. Özer, bu çalışmasını genişletmeli, gerekirse yeni ciltlerle daha sağlıklı bir Enver Gökçe kaynakçası hazırlayabilir. Örneğin, Öykü Şiir dergisinin bir özel sayısı, İbram Erdem'in "Enver Gökçe" adlı bir kitabı, Sennur Sezer'in yazıları vb. gibi dışarıda kalan birçok bilgi de derlenmiş toparlanmış olur. Bu konuda elimden gelen desteği vereceğimi de belirterek, katkı sunanlarla, Mehmet Özer'e eline yüreğine sağlık diyorum.