22 Ağustos 2006 21:00

Seferi Yılmaz'a 'örgüt üyeliği'nden
   dava açıldı

Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından "örgüt üyesi olma şüphesi"iyle tutuklanan Seferi Yılmaz hakkında sürdürülen soruşturma tamamlandı. Van 4. Ağır Ceza Mahkemesi, Seferi Yılmaz hakkında "örgüt üyeliği"nden dava açılmasına karar verdi.

Paylaş
Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından "örgüt üyesi olma şüphesi"iyle tutuklanan Seferi Yılmaz hakkında sürdürülen soruşturma tamamlandı. Van 4. Ağır Ceza Mahkemesi, Seferi Yılmaz hakkında "örgüt üyeliği"nden dava açılmasına karar verdi. Şemdinli'de 9 Kasım 2005 tarihinde astsubaylar Ali Kaya, Özcan İldeniz ve itirafçı Veysel Ateş tarafından bombalanan Umut Kitabevi'nin sahibi Seferi Yılmaz'ın, 20 Haziran günü ifade vermek üzere gittiği Van Cumhuriyet Savcılığı'nca "Örgüt üyesi olma şüphesi var" gerekçesiyle tutuklanması üzerine başlatılan soruşturma tamamlandı. Telefon görüşmeleri ve teslim olan PKK itirafçısı Hasan Salar'ın ifadelerine dayanılarak hazırlanan iddianamade Seferi Yılmaz, "Yasadışı PKK/Kongra-Gel üyesi" olmakla suçlanıyor. İddianamede, Yılmaz'ın 5237 Sayılı TCK'nın 314/2 ve 3713 sayılı yasanın 5. maddeleri gereğince cezalandırılması isteniyor. Savcılıkça hazırlanan iddianame, Van 4. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. Yılmaz hakkında örgüt üyeliğinden açılan davanın duruşması ise 18 Eylül günü yapılacak.

src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön src=/resim/k1.gif width=335 height=2> src=/resim/b1.gif width=5>
Narlı'dan hicret etmeyeceğizAli Özdemir Pazarcık Narlı Ovası'nda Çöçelli ve Akçakoyunlu köylerinde, toplam üretim kapasitesi 9,5 milyon ton büyüklüğünde iki adet çimento fabrikası yapılıyor. Yine ovanın güneybatısında Maraş vilayetinin ve tüm bölgenin çöpünün işleneceği büyük bir çöp fabrikası kurulacak. Çöp fabrikasının seçim yeri "Arap tepesi" denilen bir yer. Yine bu tepeden yaklaşık 12 köye içme suyu gitmektedir. Yani çöp fabrikası için seçilen yer, köylere giden temiz içme suyunun sağlandığı kaynakların üstüdür. İnsanın aklına ister istemez kötünün kötüsü düşünceler gelip takılmakta. Narlı ve civarında yaşayanlar, aidiyetlerine, inançlarına ve siyasi anlayışlarına binâen cezalandırılıyor mu? Bu çok karanlık, sindirme, göçertmeye yönelik bir politikanın bilinçli tezahürü mü? Gerçi yaşananlar "burası Türkiye" dedirtecek cinsten. Herhangi bir etüd ön çalışma olmaması, dahası seçilen yerlerin ince balans ayarlarıyla tespiti, bu konuda devletin burada derince düşündüğünün bir göstergesi gibi... "Bizler, pisliği, çöpleri, seviyoruz. Evimizin dışında, yaşamımızın çoğu onlarla birlikte geçiyor ve üretmek, çoğaltmak için elimizden gelini yapıyoruz. Öyleyse milli birlik ve beraberlik ruhu içinde çöplerimizi sevelim ve onları koruyalım. " (Bülent Habora Evrensel 6 Ağustos 2006) Biz çöplerimizi sevdik sevmesine de, yer seçimini hiç sevmedik. Bu konudaki lakırdıları da fazla kâale almadık. Halbuki çöp seçiminde tercih edilen Arap tepe fay hattının geçtiği bir sahadır. Bu çevredeki dağ tepe ve plâtolarda önemli problemler yer almaktadır. Depremler hiç kuşku yok ki, tüm bu çevrenin ortak problemidir. Alan tahlili yapılmadan iki devâsa çimento fabrikası ve bir çöp fabrikasının yapılmasında karar sahibi olanlar, şimdilerde büyük bir uğraş içindeler. Yapısal çalışmalar son hızla devam etmektedir. Sonuçta Narlı Ovası çölleşecek, bu çölleşmeden dolayı Narlı yeraltı sularıyla beslenen Maraş Ovası, önemli su kaynaklarını kaybetmiş olacaktır. Bizler, tekelci saldırıyla karşı karşıyayız. Türkiye'de yeni çıkarılan yasalar, tekellerin tarımsal arazilerine damardan girişini sağladı. Devlet desteği tümden kalktı. Ucuz kredi yok. Küresel emperyalist yıkımı, yarattığı iç ve dış göç dalgası yaşantımıza yeni acılar kattı. Onlar, bizim doğamızı öldürmek, ovamızı çölleştirmek istiyorlar ve kâr hırsları uğruna burada yaşayan insanların büyük çoğunluğunun başta kanser, akciğer hastalıkları olmak üzere birçok hastalığa davetiye çıkaracaklardır. Yani, başımızda hiç de hoş olmayan kara bulutlar dolaşmakta. Oyun içinde oyunlar oynanmakta. Dizanteri, sıtma, kıtlık derken şimdi başımızda iki devâsa çimento belası "Heyyulesi" gezinmektedir. Türkiye'de tırmandırılan militarist gericilik kendini milliyetçiliğin yükselişi biçiminde dikte edip, 'bazı odaklarca öyle gösterilip' demokratik gelişmelerin önüne set çekilmeye çalışılmaktadır. Yaşantımızı bir karabasan gibi bölmeye çalışıyorlar. Demokratik savunma reflekslerimizi ortaya koyuyoruz. Karşı iradenin sinir hücrelerini felç edecek atılımlar yapmanın, kolektif kararlar almanın zamanıdır. Bu arada bize karşı yapılan bürokratik sabotajları bertaraf edecek donanımımızın, irade beyanını teyid ve arz ederim.

Kar güdüsüyle hareket Yer seçimlerinin ötesinde, jeomorfolojik yapı kâale alınmadan, endomik yapı ve hiçbir kaynaksal alt çalışma oluşturulmadan ve sadece kâr güdüsüyle donanıp, hiçbir ahlâka (buradaki ahlak=çürümedir) sığmayan zaptu-rapt mantıklı istençler teknik olarak da rahatsız edici bulunmaktadır. İleride nelerin tetikleneceği kestirilmemektedir. Sadece kâr güdüsüne dayalı istekler, toplumsal ahlâkı da bir yozlaşmayla karşı karşıya getirmektedir. Bireyselleşme, toplumsal duyarsızlık, ezilmişlik ve en kötüsü yenilmişlik psikolojisi ve bunu tetikleyen içimizden birilerinin bu mücadeleyi kazanamazsınız; onların hükümet arkalarında, devlet, sermaye, karakol arkalarında gibi korkuyu ve sindirmeyi tetikleyen propagandalar, elbette belli zümreler üzerinde nispi de olsa etki sağlamakta, süreç her boydan kirli ilişkileri pazara sürmekte, birlik yanlılarının ana damarlarını kesmek istemektedirler. İnsani amaç, toplumsal duyarlılık ve başlattığımız çabalar, şimdiden destek bulmakta, gelişmeler bizi haklı çıkarmaktadır. Yer seçiminde bakınız neler var: "Sakçagöz, Pazarcık Kaledağı, Çöçelli, Akçakoyunlu fayları; havzanın güneyinde güney-batı, kuzey-doğu yönlü bir dizi faylardan oluşur. Bunlardan Çöçelli ve Akçakoyunlu fayları kavisli bir uzanış gösterirler. Maraş-Antep eşiğini Sağlık ve Narlı ovalarından ayıran sınırı oluştururlar. Narlı fayları birçok faydan oluşur. Aksu Çayı'nın kuzeyinde yine Sağlık Ovası'yla Narlı Ovası'nı birbirinden ayıran Arap Plâtosu bulunur. Büyük Mine Plâtosu'ndan Köprüağzı-Demirciler boğazıyla ayrılır. Plâtonun kuzeyi ova tabanında Plio-Kuaterner bazalt çıkışında neden olan faylarla sınırlanır. Maraş havzasının bugünkü jeomorfolojik özelliklerin bazı alanlarda beşeri faaliyetler için problem oluştururlar." (Kahramanmaraş havzasının jeomorfoloji. S.125-178. Dr. Hüseyin Korkmaz)

ÇED raporu imzalandı Kapitalizmin doymaz kâr hırsı, doğa ve çevre üzerinde yol açacağı yıkım, canlı türlerin (kelebek türlerin) ve tüm canlıların geleceğini tehdit eder, bitki ve canlıların yaşam alanlarının yok olmasıyla insanlığın binlerce yıllık tarih içerisinde ürettiği, birlikte yaşadığı bu birikim, kapitalizmin doymak bilmez kâr hırsıyla yok olup gidecektir. Yapısal ve yer seçimsel konulardaki muğlaklık, sığlık ve hatalar saymakla bitmiyor. İleride bu hataların faturası bize kanser, felç, susuz bir alan ve çöl olarak dönecektir. Türkiye'de rasgele yapılan ve devletçe denetlenmeyen bu tür yapılar acaba yoğunlaşan sermayenin dizginlenememesinin bir sonucu mudur? Ya da neoliberal ekonominin "globalizmin" halklara dayattığı yeni bir sermaye göçü müdür? Çevredeki tüm topraklar satın alınarak, ana mal sahipleri kendi toprakları üstünde amele gruplar haline getirilmektedir. Bunun sonucu yakın zamanda burada öbekler halinde göçler oluşacaktır. Demografik yapı büyük ölçüde değişecektir. Bu topraklara adım atan "Kipaş ve Sanko" patentleri, organik tarım, kaliteli çimento adı altında ucuz işgücünü körükleyecek; halkı işgücü yaratıyoruz diye aldatıp, buraları insansızlaştırma programlarını hayata geçirmiş olacaklardır. Yüzlerce yıl önce buralara sürülen ve ölüme terk edilen bu coğrafyanın insanları, sırf kimliklerinden ve inançlarından ötürü bu zulümle karşı karşıyalar. Bu uygulamalar yeni yok etme, göçertme politikalarının başlangıç noktalarıdır. "Yeni stratejileridir. " Türkiye'nin dört bir yanına bu şekilde serpiştirilecek olunan bura halkı, yoksul amele pazarında iş arayan figüranlar haline gelecektir. Yakın zamanda bu insanlardan istenen budur. Ve ilginçtir, Pazarcık ve Narlı belediyeleri ve başkanları uygun anlamda hazırlanan ÇED raporlarının altına imza atmışlar, yurtdışına çıktılarında da, bu raporları göz ardı ederek halkın yanında olduklarını söylemişlerdir. Yani halkın gözlerinin içine baka baka yalan söylemektedirler. Diğer taraftan da Kipaş ve Sanko sicilli firmalar, bu iki belediye reisi ve onların şürekasına olanaklar sunup, onları kemik payından mahrum bırakmaktadırlar. Yurtdışında "Paz-Der" adı altında yapılan etkinliklere davet edilen ismiyle müsemma Pazarcık belediye reisi yaptığı konuşmada yağıp gürlemiş, halkıyla el ele olduğunu söyleyip altına imza attığı ÇED raporlarını halktan gizlemiştir. Ne acıdır ki, söylentiye göre bu gezide resmi-gayri resmi görevliler olup, bu taraf da halktan gizlenmiştir.

Havamız, suyumuz kirletilecek Kırsal kesimdeki neoliberal mülksüzleştirme saldırısı, bütün hızıyla sürmektedir. Karabıyıklı, Ördekdede, Çöçelli v.s. köylüleri arazilerini Kipaş'a ve Arsan'a ucuza satıp, ileride bu araziler üzerinde aç, amele taburları oluşturacaklardır. Eğer örgütlenip direnemezsek, soluduğumuz hava, toprak ve su kirletilecek, yaşantımızı tehdit eder hale gelecektir. Yöremiz işbirlikçilerinin de katkılarıyla bir mahvolmuşluğa sürükleniyor. Mülksüzleştirme ve satın alma politikasına tam gaz devam eden iki tekel, büyük kitlesel mülksüzleştirme politikasını kendi hayati çıkarları için yapıyor. Mülksüzleştirme adeta bir yağmaya dönerken, bürokrasinin sabotajları, korkutmaları, sindirmeleri de olağanüstü büyük bir başarıyla gerçekleştirmeye çalışılıyor. Geldiğimiz süreçte bu denli bahtsız ve kirli bir gelişme yaşıyoruz. Bu da, Narlı ve çevresinin nasıl bir oyunla karşı karşıya olduğunun resmidir. Birlik ve dayanışmanın ne kadar önemli olduğunu, bu süreçte yakın zamanda örgütlenip, Pazarcık ve Narlı'da gelişen olayları belli bir disiplin alanında değerlendirmek, örgüt temelinde siyasi tercihlerimizin, disiplinimizi halkımızdan yana bize en yakın siyasi örgütlenmeye kanalize etmek zorundayız. Örgütlenmek ve bilinçlenmek; bu iki temel kural buradaki kirlenmenin, kırılmanın ve rehavetin panzehiri olacaktır. "Ülkemizde tarımsal üretim ve köylülük hiçbir dönemde bu kadar tehdit altında değildi. Terminatör tohumların, tarım tekellerince bütün pazarları ele geçirmesi kimyasal ilâç ve gübrelerin toprağı yok edişi, tek çeşitli tarım üretimi pazarların, tamamiyle tekellerce ele geçirilip, fiyatları dahil her şeyin onlar tarafından belirlenmesi Türkiyeli köylülerin de yaşadığı şeylerdir. Bitki patentlerinin yine tekellerce satın alınmasının sonucu olarak saksıda maydanoz yetiştirilmesinin bile hırsızlık olarak tanımlanması çok yakın bir zamanda karşı karşıya kalacağımız bir durumdur." (Metin Yeğin-Topraksızlar. MST-S.219)

Hicret etmeyeceğiz Yakın bir zamanda iki devâsa çimento fabrikasının yayacağı toz bulutlarıyla yaşamı soluyacağız. Ölüm bize uluslararası bankaların tekellere yaptığı parasal yardımlarla gelecektir. Sonuçta iki tekel, çevreyi bir çöplüğe ve çöle evriltecektir. Sonra filtresiz ve denetimsiz çalışan iki devâsa çimento fabrikası ve psikolojik çevre rahatsızlığı kanser, akciğer hastalığı, ses yitimi, ekolojik kirlenme, kim bilir eski teknolojilerin dayattığı enerji krizleri, kirlenme, ahlâki yozlaşma ve demografik yapıdaki kopmalar, bunlar haksız ve ısrarlı planlamaların ileride yaşanacak olan sonuçlarıdır. Hiç kimse şimdiden kalkıp da bu tekniğin bura halkına aş ve iş getireceğini söylemesin! Zaten bunu, belediyelerde palazlanan küçük marjinal bir güruh yapıyor. Bu belediyelerde ranttan geçinen akıl simsarları, hareketin Avrupa'yla olan ana damarını kesmek için sürekli yeni stratejiler geliştiriyorlar. Ana taktikleri: Biz de sizinleyiz, bu topraklarda bizim de alınterimiz, emeğimiz var. Mücadele için biz de topyekün seferberiz diyorlar. Ama, oyunun kuralı başka... Onlar genişleyen ve serpilen hareketi kendi istekleri doğrultusunda bir mecraya akıtmak istiyorlar. Tekellerin onlardan istediği bu. Bunu biliyoruz. Ve lambadan cinin çıktığını onlar ve ağababaları görmüyor. Görmek istemiyorlar, korkuyorlar, yarasanın aydınlıktan korktuğu gibi... Ortadoğu'da savaş çığlıkları yükseldikçe, tamtamlar çaldıkça ve "BOP" eksenli haritalar ve görünümler değiştikçe savaşlar, insan katliamları Lübnan'da, Filistin'de adım adım büyüdükçe, bölgemizde devâsa iki çimento fabrikasının çalışmaları da olağanüstü bir hal aldı. Gece gündüz demeden yoğun bir çalışma temposuna girdiler. Onların politikasında daha çok savaş, daha çok yıkım ve ihtiyaçtan kaynaklanan çimento satışı olacak, kâr olacak, rant olacak. Bizi topraklarımızdan hicret ettirmeyeceklerdir. Biz kurbanlık kuzu olmayacağız. En kısa sürede örgütlenip, karşı koymanın duvarlarını öreceğiz. Hayat bize bunu dayatmaktadır. Bu başarılmazsa, bölgede salgın hastalık, psikolojik rahatsızlık, depresyon, intiharlar kaderimiz olacaktır. Biz bu kaderi "red" ediyoruz.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

Orman yangınları söndürülemiyor

SONRAKİ HABER

Grup Sılam'ın müzik yolculuğu

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa