28 Ağustos 2006 22:00
Makina ve Kimya Endüstrisi (MKEK) Genel Müdürlüğü'nün internet sitesinde duyurduğu "!!!Kampanyalı Tabanca Satışı!!!" reklam kampanyasına tepkiler artıyor. Uzmanlar, linç girişimlerinin arttığı, bireysel silahlanmanın had safhada olduğu ve her gün neredeyse her mahallede yaşanan silahla öldürme ve yaralama olaylarının yaşandığı Türkiye'de böyle bir kampanya başlatmanın yeni linçlere ve şiddet olaylarına neden olacağını dile getirdi. MKEK internet sitesinde kampanyayı "Kurumumuz, Genel Müdürlük Silah Satış Şubesi Müdürlüğü ile İstanbul Pazarlama Satış Şubesi Müdürlüğü'nce yürütülmek üzere ekli tabloda cinsleri ve cari fiyatları verilmiş olan yerli tabancalar için 07 Ağustos 2006 tarihinden itibaren; iki seçenekli olarak peşin fiyatına indirimli ve banka kredi kartına (Genel Müdürlükten satışlar için T.C. Ziraat Bankası, Akbank, Türkiye İş Bankası, İstanbul Şube'den satışlar için T.C. Ziraat Bankası ve Türkiye İş Bankası) 10 ay taksitli olmak üzere kampanyalı satışlara başlayacaktır" sözleri ile duyurdu. MKEK ayrıca internet sitesinde Kırıkkale'deki silah fabrikasında ürettiği 42 ayrı özellikteki tabancaların tanıtımını yapıyor. Silahların fiyatı 500 YTL ile 1840 YTL arasında değişiyor.

Devlet kendini ortaya koyuyor MKEK'in kampanyasını gazetemize değerlendiren İnsan Hakları Derneği Genel Başkanı Yusuf Alataş, toplumun silahlanmasını sağlayacak, buna imkan tanıyacak girişimlerin hoşgörü ile karşılanmasının mümkün olmadığını dile getirerek "Anlamaya tahammül etmeye ihtiyacımız var. Gazetelerde her gün eğlenirken üzülürken silaha başvurulduğunu okuyoruz. Her yerde mantar gibi çetelerin ürediği bir ortamda özellikle devlet tarafından silahın özendirilmesi, devletin militarist yanını da ortaya koyuyor" diye konuştu. Alataş, "Yurtta barış cihanda barış" diyen bir devletin bu şekilde kampanya başlatmasının bir çelişki olduğunu belirterek, kampanyanın devletin genel anlayışını yansıttığını ifade etti. "Vatandaşın silahlanması için adeta promosyon başlatılıyor. Bunun derhal durdurulması lazım" diyen Alataş, kampanyanın "koruma" amaçlı olduğu belirtiliyorsa devletin rolünün ne olduğunun açıklanması gerektiğini, değilse silahın eğlence aracı olmayacağını bildirdi. Her parası olanının silah alamayacağını, devletin kendine yakın kesimlere silah vereceğine dikkat çeken Alataş, yönetmeliklerin değil devletin takdir hakkının önde tutulduğunu vurguladı. Alataş, "Silah alacaksanız kesinlikle devletle problemi olmayan bir kesimden olacaksınız ikincisi paranız olacak. Bir yurttaş olarak hak mücadelesi içinde iseniz kimse size paranız olsa bile bu silahları vermez. Kesinlikle bu silahları kim alacak açıklansın. Linç böyle körükleniyor. Güvenlik, devletin en temel görevi o bile özelleştiriliyor ve belirli siyasal kesimin kontrolü altına alınıyor. Belli bir kesim toplum üzerinde korku yaratıyor" şeklinde konuştu.

Şiddet teşvik ediliyor Avukat Ali Saydı da şiddeti yaratan asıl nedenin toplumsal şartlar olduğunu belirterek, tüm yaşananların adalet mekanizmasının bozulmasından kaynaklandığını dile getirdi. Silahın kolay elde edilmesinin iyi bir sonuç doğurmayacağını ifade eden Saydı, Türkiye'de silahın değil aslında asıl olarak şiddetin teşvik edildiğini belirtti. Türkiye'de ruhsatsız silah taşıyan çok fazla kişi olduğunun altını çizen Saydı, adalet mekanizmasının işlememesinden dolayı insanların kendi haklarını kendilerinin elde etmek isteğini ifade etti.


Acılı babadan silah kampanyasına tepki Malatya'nın Battalgazi ilçesinde bir yıl önce düğünde ateş açılması sonucu ölen Begüm Kartal'ın ailesi silah satışına tepki gösterdi. Begüm Kartal'ın babası Hasan Kartal, yaptığı açıklamada, "maganda" kurşunu yüzünden birçok kişinin zarar gördüğü Türkiye'de silahsızlanma yönünde adımlar atılması ümidini taşırken, bunun tam tersi girişimlerde bulunulmasına anlam veremediklerini dile getirdi. Kartal, "Çocuğumuzun yaşadığı olay, 'sonun başlangıcı olur' diye düşünüyorduk. Bu bir devlet meselesi, ancak devlet silahsızlanma anlamında çok duyarsız. Kartal, piyasadaki kayıtsız silahların, kayıtlılardan çok fazla olduğunu, devletin bunları kayıt altına alma girişiminden ziyade yeni silahlar satma çabasına girmesinin son derece yanlış olduğunu ifade etti.


ÖLÜM DEĞİL PARA ÖNEMLİ

Serhat Şendilmen (İstanbul Barosu Bireysel Silahsızlanma Komisyonu Üyesi): Bütün bu yaşananlar para ile ilgili. Öldürmek ya da ölmek, her şeyi para belirliyor. İnsanların hayatlarındaki değişiklik kimsenin umurunda değil. Önemli olan parayı elde etmek. İnsanlar benim başıma gelmez diyerek hareket ediyorlar. Oysa bu kampanya birçok şeye neden olabilir. Silahla ilgili ne dense boş. Eninde sonunda kazananın elinde. Elinde belinde silah olan kendi üstünlüğünü ilan ediyor. Masumların silaha ihtiyacı olduğu düşünülüyor. İnsanın kendini korumasından çok, başına gelebilecek en kötü şey birini öldürmek. Öldüren her zaman katildir.

src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön src=/resim/k1.gif width=335 height=2> src=/resim/b1.gif width=5>
Ankara'da Otopan pazarlığı Türkiye Çevre ve Orman Bakanlığı'nı, Otopan gemisinin içerdiği asbest miktarına ilişkin yanlış beyan ile yanıltan Hollanda Çevre Bakanı Van Geel, bugün Ankara'da Çevre Bakanı ile görüşmeler yürütecek. Beyan ettikleri gibi '1 ton' değil, 54 ton asbest olduğu ortaya çıkan Otopan gemisi için geçtiğimiz günlerde özür dileyen Van Geel, bunun bir hata olduğunu ve geminin eski sahibinin kendilerini yanılttığını bildirmişti. Bununla birlikte, önceki gün Hollanda'da Küresel Gemi Sökümü Platformu tarafından ortaya çıkarılan belgelerde "geminin içerdiği asbest miktarının Hollanda Çevre Bakanlığı'nca daha önceden de bilindiği" anlaşıldı. Ayrıca, gemi yükü sayılabilecek sülfür çöküntüsü bulunduğu ve bu atıkların daha önceden temizlenmediği, Hollanda Çevre Bakanlığı için gemi hakkında rapor hazırlayan Search firması tarafından belgelendi.

Hollanda'ya dava açıldı Öte yandan Tehlikeli Gemi Sökümü Platformu'nu temsilen DİSK Limter-İş Sendikası ve Aliağa'da oturan iki kişi ile Greenpeace; Hollanda Yüksek Mahkemesi'nde, Otopan için verilen ihracat izninin iptali için geçtiğimiz cuma günü, Hollanda Çevre Bakanlığı'na karşı dava açtı. Hollanda Çevre Bakanı Van Geel'in, Türkiye ve Hollanda kamuoyundaki baskıya rağmen halen Otopan gemisine ilişkin sorumluluğu üstlenip gemiyi Hollanda'ya geri çağırmakta isteksiz olduğunu belirten Tehlikeli Gemi Sökümünü Önleme Girişimi Sözcüsü Av. Arif Ali Cangı, "Bütün gelişmelere rağmen bugün Otopan konusunda pazarlık yapmak için Türkiye'ye gelecek olan Hollandalı Bakanı, Türkiye kamuoyuna saygısız ve çevre konusundaki kayıtsız tavrından dolayı kınıyoruz" dedi. Av. Cangı, "Gerçeğe aykırı bildirimle Türkiye'ye ithal izni verilen Otopan Gemisi'nin Holanda'ya geri gönderilmemesi, bunun yerine yeni girişimlerle başka çözümler bulunmaya çalışılması, 'Tehlikeli Atıkların Sınırötesi Taşınımının ve Bertaraf Edilmesinin Kontrolüne İlişkin Basel Sözleşmesi'"nin yok sayılması anlamına gelmektedir. Otopan'ın Hollanda'ya geri gönderilmemesi halinde, Basel Sözleşmesi'nin tehlikeli atıkların sınır ötesi taşınımında imzacı ülkelere yüklediği yükümlülüklerin hiçbir ciddiyeti kalmayacaktır. Bu nedenle, Otopan konusu, yalnızca Türkiye ve Hollanda'yı ilgilendiren bir konu değildir, Basel Sözleşmesi'ne taraf olan ülkeleri de yakından ilgilendirmektedir. Basel Sözleşmesi'ne taraf ülke devletlerinin ve yurttaşlarının da Otopan'ın Hollanda'ya geri götürülmesi için Hollanda hükümetine baskı yapmaları çağrısında bulunuyoruz" diye konuştu.

Otopan geri çağrılmalı "Van Geel'in Türkiye'yi bilerek yanılttığı anlaşıldığına göre, bu durumda Hollanda'nın Otopan'ı geri çağırmaktan başka yolu kalmamıştır" diyen Küresel Gemi Sökümü Platformu Sözcüsü Derk Byvanck, "Bakanının bunun dışında teklif edeceği her şeyin Türkiye'yi aşağılar nitelikte olduğunu" söyledi. Küresel Gemi Sökümü Platformu ve Türkiye Tehlikeli Gemi Sökümünü Önleme Girişimi, ortak açıklamasında, Osman Pepe'nin şimdiye kadarki kararlı tavrını sürdürmesi ve Hollandalı meslektaşının kulağa hoş gelebilecek vaatlerine kanmaması gerektiği belirtildi. Van Geel'in salı günü de Hollanda Parlamentosu'nda, Otopan konulu oturumda vekillerin sorularını yanıtlaması bekleniyor.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yağma iklimi

Yağma iklimi

Enerji şirketlerinin patronlarının bizzat yönetimine girdiği Saray iktidarı, “iklim değişikliğiyle mücadele” adı altında sermayeye yeni kaynak aktarma hazırlığında. İktidarın Meclise getirdiği tasarıya göre karbon emisyonu ticareti sistemi kurulacak, “atmosferi kirletme hakkı” alınıp satılan bir mala dönüşecek. Sistem karbon ticareti zenginleri yaratırken, halka zehir kalacak.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
CHP'li belediyelere silkeleme ve sabah dörtte operasyonlar yapılırken AKP'li Sincan Belediyesine Cumhurbaşkanlığı bütçesinden 30 milyonluk bağış yapıldığı iddia edildi.