6 Ekim 2006 21:00

Deniz Tanrısı Glaukos

Yoksul balıkçı Glaukos, kendi halinde yaşayıp gidiyordu. Tuttuğu balıklarla hem karnını doyuruyor, hem de artanlarını yakın köydekilere vererek bazı gereksinimlerini, takas yöntemiyle gideriyordu… Zaten o fazla balık avlamazdı. Her gün ağını bir kez denize serper; uzun süre denize yakın bayırlarda gezer dolaşır, sonra da ağını toplamaya gelirdi... Gene bir gün ağdaki balıkları birer birer çıkarıp çimenlerin üstüne atıyordu. Ne var ki balıklar otlara değer değmez, havaya fırlayıp doğruca denize atıyorlardı kendilerini... Glaukos buna pek bir anlam veremedi. Ama çimenlerde bir büyü olabileceğini düşündü. Kendisi de bir tutam ot koparıp yedi. Yemesiyle birlikte o da kendini denize attı; mavi sularla oynaşmaya başladı… Denizde bir süre yüzdükten sonra çevresini deniz tanrıları sardı. Ve bu tanrılar, yoksul bir balıkçının aralarına karışmasına çok sevindiler. Onun da kendileri gibi ölümsüz olmasını istediler. O yüzden yeryüzünün en gür akan onlarca köpüklü ırmağını çağırıp balıkçı Glaukos'u bir güzel yıkattılar; onu insani günahlarından ve derisindeki ölümlü hücrelerinden arındırıp tanrılaştırdılar... Böylece tanrılaşan Glaukos, anlatılmaz bir hoşluk duydu içinde ve deniz tanrıları arasında uyuyakaldı. Uyandığında saçlarının omuzlarına dek uzadığını, denizin mavisiyle boyandığını gördü. Belden aşağısı da balık bedenine dönüşmüştü. Sevincinden gülümsedi… Tanrılaşan Glaukos, hep denizlerde geçiriyordu artık günlerini. Gene böyle yüzerekten sahile doğru yanaştığı bir gün, küçük bir koyda güzeller güzeli perikızı Skilla'nın yıkandığını gördü. Onu uzun süre kendini göstermeden gözetledi. Glaukos ne de olsa artık bir tanrıydı. Üstelik yakışıklıydı; büyüleyen bir çekiciliği vardı...Pekâlâ koya doğru gidip bu başını döndüren perikızı Skilla'ya aşkını açıklayabilirdi!.. Ona doğru yüzmeye başladı. Ne var ki Skilla da kendine doğru gelen bu tanrıdan ürküp bir kayanın tepesine tırmandı. Glaukos da kayaya tutunup tepedeki perikızına bütün içtenliğiyle kendini tanıttı: "Ben deniz tanrısı Glaukos'um. Canavar filan değilim! Seni çok sevdim. Seninle arkadaş olmak istiyorum!.." dedi tatlı tatlı. Ama perikızı, bu sözlerin sonunu bile dinlemeden kayalardan inip sahile yakın bayırlığa doğru uzaklaşıp gitmeye başladı... Glaukos buna çok içerledi. Ağırına giden, aşkına karşılık bulamaması değil, Skilla'nın onu küçümsemesi, bir yanıt verme gereğini bile duymamasıydı... Ne var ki bu durum onun duyduğu aşkın günden güne daha da yalazlanmasına engel olamadı. Bir gün aşkıyla deli dolu dolanırken, sahilde yediği ve büyü tanrıçası Kirke'nin yetiştirdiği otlar ve oraya yakın sarayı geldi aklına... Onun yanına gidip bir yardım istemeliydi. Çünkü aşk, buyruğu altına aldığı ister tanrı, ister insan olsun, artık onu gönlünce yönlendiriyordu... Yanına gittiği büyücü Kirke'nin sarayı çok güzeldi. Glaukos onu görünce konuya girdi doğrudan. Güzelliği ve çekiciliğiyle Skilla'nın başını döndürdüğünü, artık denizlerin bile kendisine dar gelmeye başladığını anlatmaya çalıştı dilinin döndüğünce... İçinde yanan anlatamayacağı ateşten söz etti... Ne var ki o bunları söylerken Kirke de Glaukos'un anlatmaya çalıştığı yangınla tutuşmaya başladı... Gerçi bir süre önce alçakgönüllülüğünü çok beğendiği Glaukos yoksul bir balıkçıyken, ona yedirdiği otlarla tanrılaştırmıştı. Üstelik kendisi de sıradan bir büyücü değildi... Güneş tanrısı Helyos'un kızıydı! Onun parlaklığı, onu gören herkesi büyülerdi. Ama şu anda kendisi, Glaukos' un büyüsüne kapılmıştı… "Gel Glaukos," dedi Kirke. "Gel beni dinle! Skilla'ya karşı bu sevgini anlıyorum. Ama seni küçümseyen birini de buncasına alçalıp sevemezsin. Gel, ben sana pırıl pırıl aşkımı vereyim. Bundan böyle de hep birlikte olalım..." Ne var ki Glaukos'un gönlü ve beyni Skilla'daydı hep. Ondan başkasını görmüyordu hiç gözleri... "Denizler kuruyup çöl olsa bile ben Skilla'dan vazgeçemem!" gibi bir şeyler mırıldandı Glaukos... Bu kez de Glaukos'un bu şekildeki küçültücü sözleri tanrıça Kirke'yi çileden çıkardı... Bir süre öfkesini yatıştırmaya çalıştıysa da bütün bu olayların Skilla'dan kaynaklandığını düşünerek kin ve öfkesini ona doğru yönlendirdi. Gidip bir kova büyülü su hazırladı ve onu Skilla'nın her gün tek başına yıkandığı koydaki küçük mağaramsı gölüne döküp geldi... Her sabah bu mağara gölüne yıkanmaya gelen güzel Skilla, suya girer girmez korkunç köpek ulumaları ve yılan çığlıkları duymaya başladı. Hemen gölden kaçıp kurtulmak istedi. Ne var ki bütün bu uluma ve çığlıkların, bedenini kaplayan yılan ve yırtıcı köpek kafalarından çıktığını gördü. Deliye dönen güzel Skilla, oradaki bir büyük kayaya yapıştı. Ve artık oralardan gelip geçen denizcileri öldüren bir canavara dönüştü... Bir gün gene kendisine aşkla sokulan Gaukos'u da, bir tanrı olmasına karşın parçaladı...

Evrensel'i Takip Et