17 Ekim 2006 21:00
İçeriden dışarıya dışarıdan içeriye...
"İçerinden dışarından insanlarımızın, sanatçılarımızın eserlerini kapatılmaya, tecride, baskıya karşı özgürlük çığlığını olarak bir araya getirmek istedik.
"İçerinden dışarından insanlarımızın, sanatçılarımızın eserlerini kapatılmaya, tecride, baskıya karşı özgürlük çığlığını olarak bir araya getirmek istedik. Nazım'ı Balaban'ı, Dino'yu, günümüzün sanatçıları, kapatılanları ile buluşturmak, içerisiyle dışarısı arasındaki köprüyü bir kez daha gözler önüne sermek istedik. Özgürlük mücadelesi sanatla kol kola içeride dışarıda devam ediyor" diyen Dayanışma Ağı, "İçeriden Dışarıya Dışarıdan İçeriye Hayat Akışı" başlıklı resim, heykel, karikatürlerin yanı sıra filmlerin de yer alacağı sergisini 21 Ekim Cumartesi günü Nazım Hikmet Kültür Merkezi'nde açıyor. Amaçlarının cezaevlerini, kapatılmayı, tecridi bir kere daha tartıştırmak ve kapatılanların gözüyle dünyanın nasıl göründüğünü aktarmak olduğunu söyleyen eski mahpuslar Ahmet Tamer ve Halit Elçi sorularımızı yanıtladı. Dayanışma Ağı hangi amaçla yola çıktı. Ve bugüne kadar ne gibi etkinlikler düzenledi? Ahmet Tamer: Dayanışma Ağı'nın kurulma çalışmaları 2004 yılının Ağustos ayından itibaren başladı. Amacımız cezaevindekilerle dayanışma, onların temel haklarını koruma ve tahliye olanların da sosyal yaşama uyumlarını sağlamak. Bu çerçevede Dayanışma Ağı, iki yıl içerisinde değişik çalışmalar yaptı. Tahliye olanlar için bilgisayar kursu düzenlendi. Tanıdık dershanelere İngilizce öğrenmeleri için eski mahpuslar gönderildi. Wernicke Korsakoff hastalarıyla geziler yapıldı. Cezaevindekilere ufak maddi yardımlarda bulunuldu. 2005 Mayıs'ında tecride ilişkin bir panel gerçekleştirildi. Bu tür çalışmalar yaptık. Dayanışma Ağı, bütün mahpuslarla ama öncelikle siyasi mahpuslarla dayanışmayı hedefliyor. Hem çevremizi bu insanlar oluşturmasından hem de sorunları tecritten dolayı biraz daha ağır olduğundan dolayı. Ama bize göre mahpusluk hakkı insan hakkıdır. Dernek güçlendikçe, kendi alanında daha geniş çevrelere ulaştıkça adli mahpusların hak ihlalleriyle de ilgilenmeye çalışacak. Çünkü sonuçta mahpus olsalar da onların da insan olmaktan kaynaklı hakları var. "İçeriden Dışarıya Dışarıdan İçeriye Hayat Akışı" projesini hazırlama fikri nasıl oluştu? Projemize dört kişiyle başladık. Cezaevinde resim yapmış ya da çıktığında sanatla uğraşmış tanıdığımız arkadaşlar vardı. Bunlar Ali Asker Bal, Buket Acartürk, Ziya Buyuk, Sait Oral Uyan'dı. Bu arkadaşların cezaevindeki sanat uğraşlarını biliyorduk. Nazım Hikmet'tin, İbrahim Balaban'ın, Abidin Dino'nun da cezaevinden çıkan sanatçılar olduklarını da biliyoruz. Bunları bir araya getirelim ve içeriden dışarıya dışarıdan içeriye bir hayat akışının olduğunu gösterelim diye bir düşünce oluştu. İçeriyle dışarısı arasındaki köprüyü bir de sanatla vurgulamak istedik. Halit Elçi: İbrahim Çiftçioğlu'nun ismini özellikle belirtmek gerekiyor. Onun çok önemli katkısı oldu. Çünkü birçok kilidi açarken onun adından yararlandık. O da cezaevinde kalmış önemli bir sanatçı. Onun sayesinde dünya çapında önemli sanatçılarla iletişim kurma imkanımız oldu. Onlar da sağ olsunlar amatör sanatçılarla eserlerini sergilemeyi kabul ettiler. Bu duyarlılıklarından dolayı biz onlara da teşekkür ediyoruz. Aslında sergiyi hazırlayanların da şimdiye kadar böyle bir deneyimi yoktu. Bazı arkadaşların mutlaka uzmanlıklarından, desteklerinden yararlandık. Kolektif, amatörce hazırlanmış ama önemli bir sergi olduğunu düşünüyoruz. Serginizde neler yer alıyor? Halit Elçi: Sergimiz resim, heykel, karikatür ve filmlerden oluşuyor. Serginin özelliği sanatla hâlâ uğraşmakta olan eski mahpusların, halen mahpus olanların ya da hiç mahpus olmayanların, Türkiye'nin en önemli ressamlarının ve heykeltıraşlarının eserlerinin buluşması. Sergimiz amatör ve profesyonel sanat eserlerini de bir araya getiriyor. Cezaevinde hayatın, sanatın, üretimin bitmediğini göstermek istiyoruz. Sergimiz, cezaevine girenler için egemen söylemin "bunlar teröristtir", "bunlar katildir", "gözü dönmüş canavarladır" sözlerinin yanlışlığını, gerçekdışılığını da ortaya koyuyor. Cezaevine girmemiş ama hapistekilerle dayanışma içinde olmak isteyen bunu tavırlarıyla veya eserleriyle gösteren sanatçıları da içeriyor sergimiz. Bu önemli bence. Sanatın sınıflandırılmayacağını da gösteren bir sergi oluyor. Ahmet Tamer: Bu sergiyle aynı zamanda Türkiye'de cezaevlerinin toplumsal yaşamda önemli bir olgu olduğunu göstermek istedik. Örneğin Cihat Aral'ın bir resmi var. Dünya çapında bir ressam. Eski öğretim görevlisi Mimar Sinan'da. Kendisi 1980 sonrası 9 ay Mamak' da tutuklu kalmış. Ve o dönem cezaevinde geçirdiği günler, yaşadığı ya da tanıklık ettiği işkenceler, insanlık dışı uygulamalar Cihat Aral'ın sanatında önemli bir yer etmiş. Bizim sergimizde de "Yıkım" adlı bir eseri var. Mamak' da yapılan işkenceleri anlatıyor. Bu da somut olarak içeriden dışarıya dışarıdan içeriye bir hayat akışının, sanat akışının olduğunun göstergesi. Mehmet Aksoy yine dünya çapında bir heykeltıraş. 80 sonrasında cunta koşullarından dolayı Türkiye'den uzak kalmış. Hiç cezaevine girmese bile bir şekilde Türkiye'den uzak tutularak başka bir cezaevi süreci yaşamış. Onun da bir heykeli sergi de yer alıyor. Cezaevinden ne kadar bir katılım oldu? Sanatla uğraşan mahkumlar F tipi süreciyle beraber ne gibi zorluklar yaşıyorlar? Sergimizde çok sayıda cezaevinden üretilmiş eser var. Koğuşta kalırken siyasi mahkumlar özellikle 1990'larda tuvaldir, yağlı boyadır, heykel malzemesidir rahat ulaşabiliyorlardı. Bugün kimi F tipi cezaevlerinde bırakalım tuvali, yağlı boyayı renkli kalem bile verilmiyor. Cezaevinden gelen ürünlerin büyük bir kısmının kara kalem çalışması olmasının nedeni renkli kalemin olmaması. Bazen verilmesi bazen verilmemesi tamamen keyfiyete dayalı. F tipiyle koğuş dönemi resimlerini karşılaştırdığınızda mahkumların kendisini geliştirmediği açıkça görülüyor. Çünkü F tiplerinde tecritle beraber birçok şeye ulaşmak çok zor. Serginiz bir anlamda tecridin farklı bir boyutunu da gözler önüne seriyor? Tecrit, insan haklarını ortadan kaldırdığı gibi sanatı da ortadan kaldırmayı hedefliyor. Ama her şeye rağmen F tiplerinde, cezaevlerinde insanların sanatla uğraştıklarını gördük ve bunu da göstermek istedik. İnsanların içeride sanatla anlatılan bu özgürlük düşüncesini gelip bir kere de bizim sergimizle görmesini istiyoruz. (iletişim: www.dayanismaagi.org)