18 Ekim 2006 21:00

Türkiye Ortadoğu için 'umut' olabilir

Van'da konuşan Yazar Aydın Çubukçu, yeni bir sentez, yeni bir hümanizma gerektiğini söyledi.

Paylaş
Van Yüzüncüyıl Üniversitesi'nde konuşan Yazar Aydın Çubukçu, Türkiye halkının sahip olduğu birikim ile Ortadoğu halkları için bir dayanak; bir umut ışığı olabileceğini dile getirdi. Çubukçu, "Yaşadığımız bölgede halklar arasındaki dayanışma, kardeşlik, birbirlerinin kurtuluşunu kendi kurtuluşları olarak görebilme eğilimi vardır ve bunu geliştirmek önemlidir. Türkiye halkına, aydınlara düşen de bunu güçlendirmeye çalışmaktır. Ancak bunu yapacak yönetim, halkının ekonomik, sosyal kültürel ihtiyaçlarını doğru tespit eden; temel sorunlarımızdan olan Kürt meselesini, bağımsızlık meselesini çözmeyi bilen bir yönetim olmalıdır" dedi.

Sermayeyi engelleyen Ortadoğu boşluğu! Üniversitenin 2006-2007 akademik yılı açılış etkinlikleri kapsamında "Ortadoğu ve Türkiye" başlıklı söyleşi, Aydın Çubukçu'nun katımıyla gerçekleşti. Kültür Merkezi'nde yapılan söyleşiyi yaklaşık 500 öğrenci ve öğretim üyesi izledi. Irak işgali ile başlayan sürecin aslında daha önce başlamış olan sürecin bir halkasından başka bir şey olmadığını dile getiren Çubukçu, "1980'lerde başlamış olan küreselleşme, Yeni Dünya Düzeni gibi projeler, Irak'ta en yüksek noktasını buldu. Amerikalı bir Pentagon ideologunun önemli bir belirlemesi var: 'Küreselleşmeye eklenmemiş bir Ortadoğu bizim düşmanımız', diyor. 'Entegre olmamış boşluklar' kavramı önemlidir. Küreselleşmeyle bir entegrasyon süreci yaşanması gerektiğini düşünüyorlardı ve bununla uyum halinde olmayan ülkeleri boşluk olarak görülüyorlardı; askeri, siyasi, iktisadi bakımdan doldurulması gereken boşluklar" şeklinde konuştu. Küreselleşmenin, tüm dünyada tek bir ekonomik zincir oluşturma ve her ülkeyi de halkalar halinde bu zincire bağlama amacını taşıdığını hatırlatan Çubukçu, sermayenin serbest dolaşımı için dünyanın, siyasi, kültürel engellerin oluşmadığı 'pürüzsüz küre' haline getirilmesi gerektiğinin altını çizerek; "Sermayenin genişletilmiş yeniden üretimi için en azından bazı altyapı kurumlarının oluşturulması gerekir. Ortadoğu bu bakımdan geri kalmış yapısıyla, sermayenin genişletilmiş olarak üretilmesi koşullarına sahip değil. Önce bunun halledilmesi için birtakım şeyler yapılması gerekiyordu. Belli başlı emperyalist ülkeler tarafından oluşturulmuş siyasi yapılar bir süre sonra, küreselleşme sürecinde işe yarar aygıtlar olmaktan çıkmışlardır. Örneğin Saddam bunlardan biriydi, şimdi Suudi krallıkları için böyle düşünülüyor" diye konuştu.

Direniş yeterli değil Çubukçu konuşmasında şunları söyledi: "Bir diğer engel de Ortadoğu'da bu tarihsel geleneklerle de birleşen bir 'direniş' bulunması. Sermayenin küreselleşme çabasının Ortadoğu'da gelip düğümlendiği yer olarak kendisini inanç sistemleri içinde ifade etme yolunu bulmuş olan bu 'direniş'tir. Ancak şu anda bu coğrafyada, emperyalizme karşı direnen grupların, siyasal ve ideolojik yapılarına baktığımız zaman, genel olarak insanlık açısından fazla umut verici olmadığını söyleyebiliriz. Kendi davalarına bağlıdırlar, inançlıdırlar, dövüşmesini de biliyorlar; fakat küresel çapta bir saldırıya karşı bölgesel direniş, aynı zamanda evrensel motifler taşımak, insanlığın bütününe seslenebilecek özellikler taşımak zorundadır." İnsanlığın tümünü kucaklayabilecek ve insanlığın karşılaştığı bu dönemsel acılara son verebilecek yeni bir eksen oluşturulabileceğini ifade eden Çubukçu, ancak bölgedeki direnişin temel dinamikleri ve eğilimleri dikkate alındığında, böyle bir vaat içermediğine dikkat çekti.

Türkiye'nin rolü Bölge halklarının, Türkiye'nin bölge için bir umut olabileceğini düşündüğünü kaydeden Çubukçu şöyle devam etti: "Bölgedeki bütün ülkelerle kıyaslandığında halkımız bir demokrasi mücadelesi deneyimine sahiptir. Sendikal düzeyden, siyasal parti düzeyine kadar örgüt yıkmak ve yeniden yapmak konusunda gerçekten tecrübelidir. Her şeyden önce Amerika ve İsrail politikaları dışında bağımsız bir politika izlenebileceği güveninin verilmesi gerekmektedir. Bundan önceki hükümetler, bu hükümetle de böyle bir güvenin verilmesi olanağı yoktur. Kendi kaderini kendisinin belirleyebileceğine dair güven vermiş bir halkın, kendini ifade edebileceği bir hükümeti bir siyasi iradeyi ortaya çıkarmasıyla elde edilecek bir konumdur bu." Konuşmasında bunun olanaklarına ve şartlarına da işaret eden Çubukçu, "Türkiye, yeni bir sentez, yeni bir hümanizma ortaya koyma imkanına sahiptir. Halklar arasındaki ilişkiyi temel alan, aydınlıkçı, özgürlükçü bir politika, doğrudan doğruya her türlü yabancı müdahalesini reddeden bir siyasi çizgi koyabilmek gerekiyor. Fakat bunu yapabilmek yalnızca bilimsel akademik, entelektüel bir çalışmayla değil; bir halk iradesi ortaya koyarak mümkün olabilir. Kısaca insanlığın tümüne hitap eden, herhangi bir inanç, ırk, ulus ayrımı yapmadan herkese temel ihtiyaçları bakımından bir şeyler söyleyebilen, açık bir mesaja ihtiyacımız var. Türkiye Cumhuriyeti hükümeti onyıllardır süregelen dış politika anlayışıyla bizim projemizde yer alamaz. Bunu yapacak yönetim, halkının ekonomik, sosyal kültürel ihtiyaçlarını doğru tespit eden; temel sorunlarımızı Kürt meselesini, bağımsızlık meselesini çözmeyi bilen bir yönetimdir" diyerek konuşmasını tamamladı.


Lübnan'a asker göndermek

Türkiye'ye olan güveni sarstı Rektör Yücel Aşkın'ın Türkiye'nin Lübnan'a asker göndermesinin Ortadoğu halkları nezdinde etkisi sorusunayanıt veren Aydın Çubukçu, "Lübnan'a herhangi bir ülkeden asker gönderilmesini doğrudan doğruya kendi kurtuluşlarına karşı bir hareket olarak değerlendiriyorlar. Amerikan projesinin bir parçası olarak, Birleşmiş Milletler'in bir parçası olarak oraya asker göndermekle Türkiye herhangi olumlu bir etki elde edemez. Diğer yandan Türkiye'nin geleceğe yönelik yapabilecekleri önünde de bir engel teşkil etmiştir. Bölge halklarına güven vermenin tek yolu, Genişletilmiş Ortadoğu Projesi'nin dışında olduğumuza dair çok net bir görüntü sağlamaktır" dedi.

ÖNCEKİ HABER

Berdel bir film değil

SONRAKİ HABER

'Eğitim şart' mı?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa