14 Kasım 2011 16:18

Van’ın öteki fay hattı: İşsizlik ve yoksulluk

Van’ın Dağönü köyünden anlatacağımız hikayeler, depremle sarsılmış hayatların ortasından geçen başka bir fay hattına işaret ediyor: yoksulluğun yarattığı batıya göç, ucuz işgücü olma göçünün gerisinde kalan kadınlar ve çocuklar, deprem olur olmaz kaygıyla köylerine dönen ama yakın

Van’ın öteki fay hattı: İşsizlik ve yoksulluk
Paylaş
Cem Emir / Sevda Karaca

Köye depremin yarattığı tahribatı ve halkın durumunu görmeye gittiğimizde karşılaştığımız ilk kareye girenler, köyün girişine kurulmuş 6 Kızılay çadırı ve Üsküdar Belediyesi’nin aşevinin etrafında, ellerinde sigara ve yüzlerinde yorgunlukla bekleyen köyün erkekleri oldu.

Köyde 85 hane var, 7.2’lik deprem köy halkından 15 kişinin yaşamını çalmış. Köy harabe durumda. Van Gölü’ne bir dağın eteklerinden bakan köyün sessizliği mikrofon uzatınca bozuluyor, çünkü anlatacak o kadar çok şey var ki! Nebi Akman alıyor ilk sözü. Çiftçilikle uğraşıyor, 8 baş hayvanı varmış, 5 tanesi telef olmuş depremde. Köyün iki traktörünün enkazın altında ezilişini anlatırken bir canlıdan söz ediyor gibi. “Deprem her şeyimizi aldı, Mehdi Eker hayatta kalan hayvanlarımız için barınak sağlayacaklarını söylemişti, biz bile açıktayız. En az 50 ton buğdayımız enkaz altında. Ben baharda nasıl çiftçilik yapacağım? Mahsulümün hepsi kalacak karın altında Biz de aç kalacağız.”

METROPOLLERİN İNŞAATÇILARI KÖYDE ENKAZ ALTINDA

Mehmet Ergin, dağın yamacındaki köyün en tepesindeki 5 hanenin derdini anlatmaya çalışıyor. Diğer erkek kardeşleri batıda inşaat işçiliği yapmak için yıllar önce köyden ayrılmış, tarladaki işleri o yapıyor. “Biz en tepede olduğumuz için bize hiçbir yardım ulaşmadı. Üsküdar Belediyesi günde 1 öğün yemek dağıtıyor köy meydanında, biz aşağıya inene kadar bitiyor, yemek yüzü bile göremiyoruz doğru düzgün” diyor. 14 nüfusa bakıyor Mehmet Ergin, babası ve annesi de onunla kalıyor. İstanbul’a işçilik yapmaya giden kardeşinin evinin de onun sorumluluğunda olduğunu söylüyor. Kendisinin ve kardeşinin çocuklarının hastalığına çare bulmak için son paralarını da harcamışlar. “Köye  sağlıkçılar geldi, çocuğu gösterdim, bir şeyi yok dediler, gecesinde ateşlenince hastaneye gittik son paramızla. İçi iltihap bağlamış. Doğru düzgün bakım gördüğü yok. Ne olacak bu çocuklar karın altında?​” diye soruyor. “Ahırlarımız yıkıldı, 3 hayvanımızı kurtardık, biz başımızı sokacak bir çadır bulduk ama hayvanlarımız dışarıda ölecek. Kurt basıyor köyü, hayvanlarımız soğuktan ölmezse kurda yem olacak .”. İşte en büyük kaygılarından biri de bu.

Kardeşi Medeni Ergin, İstanbul’da inşaatlarda kalıpçı olarak çalışıyor. Depremi duyar duymaz yola çıkmış. “Çoluk çocuğun hali ortada. Onları bırakıp İstanbul’a gidemiyorum. Psikolojik olarak zaten yıkılmışlar, ben de gidince ortada kalacaklar. Sadece ben değil, köyün erkeklerinin çoğu batıda inşaatlarda çalışıyor, şimdi köydeler, yıkıntıları toplamaya çalışıyorlar. Ama geri dönmek zorundayız. O zaman ne olacak” diye soruyor. Talebi ise devletin geçici bir süre onların maddi ihtiyaçlarını karşılaması: “en azından evimizi, çoluğumuzu çocuğumuzu yerleştirelim yeniden, üzerimize bir çatı dikelim. Sonra gidelim gideceğimiz yere” diyor. Peki ya devlet yardım etmezse? Ellerini kaldırıyor havaya, “götürüp babalarının evine bırakacağız çoluk çocuğu, yine gidip çalışacağız, ilk fırsatta da onları da alıp İstanbul’a götüreceğiz, ne yapalım”.

ERKEKLER GİDECEK, KADINLAR DERTLERLE BAŞ BAŞA KALACAK

Aynı aileden Gül Ergin, 27 yaşında, naylondan çevrili bir seyyar mutfakta 14 kişiye yemek çıkarmaya çalışıyor eltisi Fatma Ergin’le birlikte. Deprem anında da mutfaktalarmış, deprem sonrasında da o küçük seyyar mutfaktan çıkamaz olmuşlar. Onların derdi, olmayanı olur kılarak her gün 14 boğazı doyurmak değil, dertleri eşlerinin en fazla 1 hafta daha köyde kalacak olması. “Enkazın içinden kendimiz topladık çocuklarımızı, hayvanlarımızı. Ertesi gün akşam geldiler ancak. Para yok, hayvan kalmadı, onlar İstanbul’a dönünce ortada kalacağız. Kim kimin evine sığar bu saatten sonra? Biz sıcak bir yuva istiyoruz. İş istiyoruz” diyorlar, “Bu kışı nasıl geçireceğiz onu düşünüyoruz. Soğukta çoluk çocuk ne yapacak? Banyomuz yok, depremin olduğu günden beri çocukları yıkayamamışız. Perişanız”.

Aysel Kınık, Mehmet ve Medeni Ergin’in kızkardeşi. Deprem sırasında iki çocuğuyla enkazın altında 4 saat kalmış, eşinin kardeşleri çıkarmış onları. “Eşin neredeydi o sırada?​” diye sorunca köyün yarısından fazlasının verdiği cevabı veriyor: “inşaatlarda çalışıyor o, deprem olduktan 2 gün sonra gelebildi ancak…”. Ölümle burun buruna gelmek onu çok etkilemiş, şimdi gözlerini çocuklarının üstünden ayırmak istemiyor. Eşi geri dönünce ne olacak peki? “Rezil olacağız ne olacak? Para olmazsa da yaşanmaz. Devletin bize maaş bağlaması lazım. Bir iki ay kendimizi toplasak yeter. Çok şey midir bu istediğim” diye soruyor, bizden cevap almaya çok kararlı, bir kez daha soruyor üzerine basa basa: “Çok şey mi?​” (Van/EVRENSEL)


EKMEK DE KAZAK DA ALACAK PARAYI KENDİMİZ KAZANMAK İSTİYORUZ

Köyün gençleri işsiz. Kardeşleri, babaları, diğer akrabaları gibi yılın 10 ayı hiç bilmedikleri şehirlerde, ailelerinden uzakta, hiçbir güvenceleri olmadan çalışmak istemiyorlar.

17 yaşındaki Ömer Faruk, o gençlerden biri. “Ne yapıyordunuz depremden önce, nasıl geçiniyordunuz” sorusuna “hayvancılıkla bu devirde ne kadar geçinilirse o kadar geçiniyorduk. Benim o kadar arkadaşım büyük şehirlerde inşaatlarda sürünüyor. Bize bir iş olanağı sağlanmıyor. Herkes ister sigortalı temiz bir iş, ailesinin yanında çalışmak... Okula da gidemedik ki iyi bir yerlere gelelim. Benim durumum yok, Van’a liseye gideyim isterdim ama servise ya da pansiyona verecek param yok. Adam gelmiş 50 yaşına, ömrünü inşaatlarda çürütmüş, biz öyle hayat istemiyoruz.” Depremden sonraki yardım dağıtımlarındaki manzaradan gururu kırılmış. “Kim ister girsin kuyruğa, iki lokma ekmek, bir tane kazak için? Biz bunların hiçbirini istemiyoruz, biz, ailemize ekmek de kazak da alacak parayı kendimiz kazanmak istiyoruz” diyor.

Adem Yörük ve Cüneyt Yörük’le yıkılan evlerinin önünde sohbet ediyoruz. “Gurbetçiyiz biz, İstanbul, Ankara, İzmir… neresi denk gelirse, köyden kim nerede inşaat bulursa biz de onunla oraya gidiyoruz. Çobanlık yaptım, tarlada çalıştım olmadı. 14 yaşında çıktım köyden, 9 nüfusa baktım. Bugüne kadar çabaladım, bir ev kurdum, o da başımıza yıkıldı”. Önümüzdeki yaz evlenmeyi düşünüyormuş, “şimdi 10 yıl geriye gittim, herhalde 10 yıl evlenemem” diyor, mahçup. Adem’in amcaoğlu Cüneyt de Van’da Altıntepe mahallesinde  oturuyor, İnşaatlarda çalışıyor. 8 sene önce göç etmişler köyden Van’a. “Şimdi de Van’dan başka şehre yol göründü. Van’da iş miş kalmadı. Nereye gideceğiz, bilmiyorum” diyor. “ ‘Eskiden işimiz vardı, şimdi yok’ demek de doğru değil. Verirlerse 5 kuruş paraya, sigortasız çalışıyorduk, ölsek kimse benim işimde çalışırken öldü demezdi. Şimdi onu da arayacağız herhalde” diyor. Göçü soruyoruz,  cevabı “bizim mahallenin gençlerinin yarısı gitmişti zaten,  şimdi ben de fırsatını bulsam giderim başka yere, yeter ki iş versinler” oluyor.


KÖYDEKİ DEPREMZEDEYE İŞ: ERCİŞ’TE ENKAZ KALDIRMA

Dağönü köyü’ne uğrayan her yetkiliye işsizlik sorunlarını anlatmışlar. Sözler almışlar. 6 gün önce, Erciş’teki enkaz kaldırma çalışmalarında 6 ay süreyle çalışmak üzere köyden 6 kişinin asgari ücretle işe alınacağı söylenmiş İŞKUR tarafından. 30 yaşındaki Muhammet Uzunyol, “köyün hepsi işsiz, bize gelmiş 6 kişi seçin diyor. Biz de enkazın altından çıktık, herkesin kolu, bacağı, beli sakat kalmış. Depremzedeye enkaz kaldırın diyorlar. Kendi köyümüz enkaz altında, bir tek sağlam ev kalmamış, bizi başka yere enkaz kaldırmaya çağırıyorlar, hem de sadece 6 kişiyi. Kendi enkazımızı kaldıralım Hepimiz inşaatçıyız, inşaatımızı yapalım, ama bize bunları yapmak için olanak sağlansın. Maddi yardım sağlansın. Kendi işimizi kendimiz görelim” diyor.

ÖNCEKİ HABER

Fuar’da Zarakolu damgası

SONRAKİ HABER

‘Yazıklar olsun ulan bize...’

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa