10 Şubat 2011 00:00

Emekçiye mektup…

Ben bu mektubu yazarken belki de Ostim’de yaşamını yitiren kardeşlerimizin o yorgun bedenleri daha yerinden kaldırılmamıştır bile. Öncelikle bu vahşette ölen tüm kardeşlerimin ailelerine sabır diliyor ,onların yaşadığı acıları yüreğimin derinliklerinde yaşadığımı belirtmek istiyorum.

Paylaş

Ben bu mektubu yazarken belki de Ostim’de yaşamını yitiren kardeşlerimizin o yorgun bedenleri daha yerinden kaldırılmamıştır bile. Öncelikle bu vahşette ölen tüm kardeşlerimin ailelerine sabır diliyor ,onların yaşadığı acıları yüreğimin derinliklerinde yaşadığımı belirtmek istiyorum. Onlar yüreklerinin ve bileklerinin o temizliğinin karşılığını bedenlerini vererek ödediler ama bizim gönlümüzde birer emek abidesi olarak en güzel değeri aldılar ve bizler olduğumuz sürece de alacaklardır..
Peki neydi bu insanların suçu da; düzen bunları böyle büyük bir cezayla cezalandırdı. Bu insanlar banka hortumlamamışlardı, yolsuzluk yapmamışlardı,ihaleye fesat karıştırmamıştı,öğrenci coplamamıştı,insan sömürmemişti ve cana kıymamıştı. Demek ki bunlardan daha önemli bir suç varmış. O da “işçi olmak’’mış.İnsanlık için üreten,evdeki çocuğunun midesine bir parça fazla somun gitsin diye üreten,yönetenlerin rahatları daha rahat olsun diye üreten ,onları sömüren patronların kârları daha da palazlansın diye üreten olmak başlı başına ölümle sonuçlanması gereken bir suçmuş.
Ama neden hep biz suçluyuz? Neden hep fabrika yangınlarında biz yanıyoruz? Neden madende göçük altında hep biz kalıyoruz? Neden beşinci katın iskelesinden hep biz düşüyoruz? Neden tersanelerde hep bizim başımıza demir parçaları düşüyor?Neden hep bizim kolumuz,bacağımız makineye kurban gidiyor? Neden ağzımızı açtığımızda kafamıza copu hep biz yiyoruz? Neden?..
Bunun iki nedeni olabilir. Ya sorun bizi yönetenlerdedir,ya da sorun bizim kendimizdedir. Bizi yönetenlerden kaynaklı bir sorun olacağını sanmıyorum, çünkü bizleri yönetmekten çok sömüren bu insan benzeri varlıkların bizim ölümümüz veya yaralanmamız durumunda hayatlarında ve vicdanlarında bir değişiklik olmuyor. Çünkü onların emellerinde işçi ve emekçilerin refah seviyelerini yükseltmek ve onlara daha insanca bir yaşam sunmak gibi bir gayeleri yok. Onlar sadece ‘‘Bugün kârın için ne yaptın?’’mantalitesiyle kârlarına kâr katmaktan, ne kadar ucuza işçi çalıştırabilirsem ne kadar fazla kazanırım gibi insan olmanın gerekliliğini dışlamış barbar bir pozisyondadırlar. O nedenle biz emekçilerin bizi yönetenlerden kalkıp da bir şeyler beklemesi daha fazla sömürü ve gözyaşı getirir.
Bugün bu sorunun asıl nedeni ise bizdedir. Büyük bir çoğunluğunun işçi ve emekçi olduğu dünyada ve ülkemizde eğer devamlı olarak bir avuç kişi tarafından çoğunluk sömürülüyorsa burada azınlıktan çok çoğunluk suçludur. İşçiler ve emekçiler akıttıkları alın terlerini bir nehirde buluşturamadıkları takdirde,hayat onlar için hep karanlık olacaktır. Biz ne zamanki örgütlü bir sınıf bilincine sahip olup ve kendi kendimizi yönetmeye başlarsak işte o zaman güneşli, aydınlık günler bizim olacak, fabrikadaki patlamalarda bedenlerimiz yerlere bir poşet gibi saçılmayacak,ve bizden geriye kalan yüzlerce eş ve çocuğun gözlerinden kanlı göz yaşları dökülmeyecektir.
Şimdiye kadar yaşadığımız bunca acılardan ders almayı öğrenerek, emeğin saflarında birleştiğimiz takdirde yarın tüm emekçiler için daha güzel ve yaşanılabilir olacaktır. Güneşli ve aydınlık günler görmek dileğiyle…

Kağızman-KARS
Ersin ARAS
ÖNCEKİ HABER

Tarık Ramazan ve Mısır

SONRAKİ HABER

Dünya Öykü Günü kutlanıyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa