4 Şubat 2011 01:00
TUNUSTA DEVRİM GÜNLERİ - 2 Yitik sesini bulan halk
GÜNÜN YAZILARI
Türkiyeye iki saat mesafede, ama bizim için hep kapalı bir kutu gibi kalmış olan Tunusa giderken bir dizi soruya en iyi yanıtın kaynağında alınacağını biliyorduk.
Arap ülkelerini tutuşturan yangının ilk kıvılcımının atıldığı ülkede, her şeye eldeki hazır etiketleri yapıştırmayı seven dar görüşlülerin el çabukluğuyla yakıştırdığı gibi bir yasemin devrimi mi olmuştu, yoksa bu halk, hiçbir dış mihrakın etkisinde kalmadan sadece kendi gücüne dayanarak mı diktatörünü devirmişti? Kitleler facebook, twitter gibi sosyal iletişim ağları aracılığıyla mı örgütlenmişti, yoksa bu devrime uzun süreden beri hazırlanıyorlar mıydı, ki bir kıvılcımda patladı? Bin Ali gittikten sonra Tunusta şimdi neler oluyordu? Tunusun beyaza boyalı, pervazları mavi pencereleriyle sömürgecilik döneminden kalma, Fransız usulü evlerin çevrelediği sokaklarında ölmeyi göze alarak ayaklanan Tunus halkı dünyaya ne anlatmak istiyordu?
Daha havaalanına iner inmez başkent Tunusta neyle karşılaşacağımızın ilk ipuçlarını bulduk hemen. Kamilin pasaportuna geçiş damgası vuran pasaport polisinin onu kapıdan geri çağırması, bir başka görevlinin onu alıkoyan meslektaşına bırak gitsin demesi, ve sonuçta, arkadaşımızın kısa süreli olarak gözaltına alınması hoşgörüyle despotluk, demokrasi ile diktatörlük, korku ile başıboşluk arasında salınan bir keyfiyetin tam ortasına düşeceğimizin göstergesiydi. Öyle ki bu keyfiyet rahatlık da verebilir insana ama bir anda da, beklenmedik dozda bir şiddete de maruz bırakabilir.
Nitekim bin Alinin yıllar süren iktidarını deviren halk, eski yönetim artıklarıyla hükümetin kurulmasına karşı çıkmaya devam ederken bir yönetim boşluğu da doğmuş görünüyor. Bin Ali döneminin can çekişen mevzuatının yanı başında özgürlük talebiyle ayaklanmış kitlelerin yarattığı boşluklar var. Bu ikisi bir arada şimdilik. Ve bürokrasinin bütün düzeylerine sindiği söylenebilir. Halk ise, yaraladığı yabanıl hayvanın reflekslerinin ne kadar hayatiyet taşıdığını, diktatörlüğün bitkin uzuvlarını yoklaya yoklaya anlamaya çalışıyor. Bir yandan da onu kötürüm bir halde tutmak için elinden geleni yapıyor.
TUNUS TARTIŞIYOR
Başkentin en önemli caddesi Burgiba caddesinde güç bazen kitlelerin bazen de polisin elinde. Tunusa ayak bastığımız ilk gün gördüğümüz manzara bunu doğruluyor. İçişleri Bakanlığının da bulunduğu caddeyi bir ucundan diğerine kadar doldurmuş insan kalabalığı kâh eylem halinde kâh sonu gelmeyen tartışmalar içinde. Caddede Tunus İşçileri Komünist Partisinin, Yurtsever Demokratik Emek Partisinin, İslamcıların, kitle örgütlerinin, üniversite gençliğinin, sivil toplum örgütlerinin fikirleri barışçıl bir biçimde birbiriyle çarpışıyor. Tartışmaların harareti bazen yükseliyor. 14 Ocak Devrimine öncülük yapan örgütlerin oluşturduğu koalisyon diktatörlüğün devrilmesinden yararı olan her kesimle birlikte hareket etmeye özen gösteriyor. Dinin Tunus halkının geleneğinde çok önemli bir yeri var, ama bir din devleti istemiyoruz. Bununla birlikte diktatörlük dışında şu anda kimseyle kavga etmeyeceğiz eğiliminde bu cephe. Bu kararın hayata geçtiği yerlerden biri de Burgiba caddesi.
Böyle zamanlarda kitleyi harekete geçiren pek çok saik olabilir. Caddede Mübarekin Mısırı terk ettiği haberi yayılıyor birden ve tartışmalar birden gösteriye dönüşüyor. Mısırdaki kardeşlerinin başarısını kutluyor Tunus halkı. Bu elbette yanlış bir duyum, ama o sırada buna herkes inanıyor. Polis helikopterlerinin gölgesinde coşkunun doruğa çıktığı anda birkaç gencin bir polis arabasına attığı taş yoğun gazla karşılık buluyor. Bu gaz yüzünden Casba caddesinde birkaç gün önce dört kişi ölmüş. Ana cadde, ara sokaklar gazla yıkanıyor, bir gün sonra bile kokusu bütün kente sızan gazdan birçok kişi yaralanıyor, hastaneler dolup taşıyor. Gece Burgiba caddesi artık polisin üssü. Göstericiler gitmiş, polis caddeye hâkim olmuş. Kentin sokaklarında da hâkimiyeti ele geçirme mücadelesi sürekli var.
Cadde, Tunusun politik durumunun aynası gibi. Kötü ünlü bir polis şefinin, ki bizde elleri bin operasyonla kana bulanmış olan bürokratların benzeri bir kişinin güvenlik sorumlusu olarak atandığı haberi Burgiba caddesinin gazla yıkanmasından hemen sonra geliyor. Ama bu bir son değil. Hemen ardından bu kez Güney Tunustaki üç kentte gösteriler alevleniyor. Başkentte önce küçük gruplar halinde başlatılan gençlik eylemleri büyük bir eyleme dönüşüyor.
Halk, bin Alinin gitmesinin diktatörlüğün yıkılması anlamına gelmediğinin farkında. En sık işittiğimiz şey bu. Onun için devrimin sürdüğünü söylüyor çoğu.
YASAKLAR...
Biz ise 14 Ocak kazanımlarını ancak onların kıyaslamalarından öğreniyoruz. O kavga kıyamette Burgiba caddesinde tuvalini kurup resim yapmaya çalışan ressamlar, karikatür sergisi açan amatör sanatçılar var. Halk daha önce ne yasaksa gazın, kanın ve silah seslerinin arasında onları yapıyor, kazandığı özgürlüğün tadını çıkarıyor. Arkadaşımız Beşir, bin Ali karikatürlerinin daha önce yasak olduğunu anlatıyor bize. Şimdi ise bin Aliyi aşağılayan karikatürler elden ele dolaşıyor.
El Cezire televizyonu da Bin Ali döneminde yasaklanmış. Şimdi hiçbir yerde neredeyse başka bir kanal açık değil. Her kahvede, her evde, her mekânda açık televizyonun önünde birikmiş topluluklar Mısırda neler olup bittiğini El Cezireden takip etmeye çalışıyor. Orada olan her şeye çok duyarlılar. Zahraya Mısırdaki olaylar sizi nasıl etkiliyor diye soruyorum, öz güvenle yanıtlıyor Hayır, Tunustan etkileniyor Mısır, biz başlattık devrimi diyor. Böyle bir soruya şaşırmış gibi. İlk domino taşını deviren olmanın gururu var esmer yüzünde.
Siyasi polisin bir zamanlar her adımını gözlediği halk, muhalifler için işkencehaneler kuran bin Aliden sonra şimdi doyasıya politikanın içinde. Gazete tezgâhlarının önünü de boş görmeniz mümkün değil, ayaküstü haberler, manşetler okunuyor, tartışılıyor; kimi küfür ediyor, kimi seviniyor. Politikadan başka bir şey konuşmuyor insanlar. Tunus halkı kendi geleceğini caddelerde, meydanlarda, evlerde, kahvelerde kuruyor neredeyse. Siyasi polis izliyor mu korkusu olmadan yüksek sesle konuşmanın keyfini çıkarıyor hepsi. Bir ülkenin yitik sesini bulduğu, kısık sesini yükselttiği an bu. Bunun için az bedel ödemedi o halk; geride bıraktığı yüz ölünün acısı, konuşabilmenin sevincinde eriyor.
Nuray Sancar
Evrensel'i Takip Et