30 Ocak 2011 00:00

Hint Felsefesinin Aykırıları: Caincilik ve Budacılık

Toplumsal yansıbilim (psikoloji) bize şunu söylüyor: Bilmediğimizi ve/ ya da ötekileri türdeş sayarız. Bunun kavramsal ve algısal düzeyde çokça örneği vardır:

Paylaş

Toplumsal yansıbilim (psikoloji) bize şunu söylüyor: Bilmediğimizi ve/ ya da ötekileri türdeş sayarız. Bunun kavramsal ve algısal düzeyde çokça örneği vardır: Örneğin, Doğu Asyalılarla uzun süre yaşamamışsak, bize, hepsi birbirine benziyor gibi gelir; binlerce dilin konuşulduğu Afrika’da, bize, birkaç dil konuşuluyormuş gibi gelir –öyle ya, tüm ‘siyahlar’ birbirine benzer- ve dahası, Muhammedci bir ülke olduğu için, İran’ın resmi dilinin Arapça olduğunu sanabiliriz. Daha ötesi var: İngilizce’de ‘Gürcistan’ ve ‘bir ABD eyaleti’ olarak iki karşılığı bulunan ‘Georgia’ sözcüğü nedeniyle, Rusya-Gürcistan savaşı haberlerini izledikten sonra penceresini açıp “hani!? Ben (Rus) tank(ları) görmüyorum” diyen Georgia eyaleti yaşarı ABD’liyi düşünerek, ABD’lilerin ne kadar salak olduklarına güleriz; çünkü, bu, bize ne kadar akıllı olduğumuzu gösterir. Oysa, İstanbul’daki ortalama insanımız, haritada, değil Georgia eyaletini ya da Gürcistan’ın yerini; Siirt’in yerini bile gösteremez; hatta Kütahya’yı, Yozgat’ı, Gümüşhane’yi bile gösteremez. Her ülkede halkların ahmaklaştırıldığını; bunun ABD’ye ya da Türkiye’ye özgü olmadığını unuturuz. Bu köşenin, başından beri amacı, ötekinin ‘bizim’ kadar çeşitli olduğunu göstermek oldu. İşte bu düşünceyle, bu yazıda, Türkiye’de, gizemci ve ruhçu olmaktan öte pek bir anlam taşımayan Hint felsefesini ele alıyoruz. ‘Hint felsefesi’ deyince, akla, ilk önce Hinduculuk geliyor. Oysa, Caincilik, Budacılık ve özdekçi (materyalist) Çarvakalar da, bu geleneğin bir parçası; çatlak sesleri... Çabamız, çatlak sesler gür çıksın diyedir.

Hint felsefesi, temelde 3 felsefeyi kapsar: Hindu, Budacı ve Cainci felsefeler. Bu 3 felsefenin ortak özelliği, kendini aşmanın yollarının aranması ve farklı sürümlerle de olsa “Ne ekersen onu biçersin” biçiminde özetlenebilecek karma görüşünün benimsenmesidir.

Hint felsefesi altında, Avrupa felsefesinden kat kat çeşitli görüşler bulunmakta. Bu görüşler, temelde, astikalar (düzinançlılar; ortodokslar) ve nastikalar (aykırılar, heterodokslar) olmak üzere ikiye ayrılmakla birlikte, bu iki ayrım altında onlarca hatta yüzlerce düşünce okulu bulunmakta. Astika-nastika ayrımı, Hinduculuk’un kutsal kitapları Vedalar’a bağlı kalınıp kalınmadığına dayanıyor. Böylece, Hinducular, astika; Hinducu inançlara başkaldıran Cainciler ve Budacılar, nastika olarak sınıflandırılıyor. Bunların dışında, Hindulara karşı çıkan ve daha devrimci olan Çarvakalar, kimilerince nastika olarak değerlendirilirken, kimilerince nastikanın da dışında değerlendiriliyor. Günümüze, Vedalar’da kendilerinden söz edilmesi dışında pek bir kaynak ulaşmayan Çarvakalar, Cana ve Hubli Purana Opera Librettosu’nda şöyle anlatılmakta:
“Evet, ne garip, yabancılar,/ Gizemci falan sanırlar biz Hinduları,/ Gizemci, ruhçu, boşinançlı tümden…/ Oysa evet, Hubli, Çarvakalar,/ “Tanrı yoktur, ruh da yoktur” diyorlar./ Başkacası yoktur bu dünyanın,/ Bu dünyada çekilen,/ Acılardır cehennemse…/ Çürüyüp gitmesidir bedenin, kurtuluş…/ Vedalarsa, boş sözleridir düzenbazların…/ İnsan, ölünce, kaybolur bilinci, (...)// “Dahasını da söyler Çarvakalar, Cana,/ Bu dünyanın ihtiyacı yoktur tanrıya!/ ‘Ayin’ desek, ‘tören’ desek sahtekarlık,/ Pahalıdır törenler, at kurbanları da…/ Açlık çekerken toprağın çocukları,/ Brahmanlar doymaz paralara,/ Ve bizi de savaşlara sürerler,
Sürsün diye daha çok, saltanatları…/ Ve benim öldürdüğüm o çocuk, Cana,/ O da toprağın bir evladı,/ Sürmüşler önüme vurayım diye,/ Ya vurayım ya vurulayım diye…// “Cennete gidiyorsa kurban edilen hayvanlar,/ Önce babalarını kurban etseler ya” demiş Çarvakalar,/ Cennete gidiyorsa kurban edilen hayvanlar,/ Brahmanlar, çocuklarını savaşa yollasalar ya…” (Gezgin, 2007)
Türkiye’de çok az bilinen ve Budacılık’a göre daha eski olan Caincilik’in İÖ 550 yıllarında Hindistan’da Mahavira tarafından geliştirildiği biliniyor. Cainciler’e göre, Mahavira, kurucu değil, 24. ve son öngörücü/ cina idi. Cainciler, “Cinaların yolundan giden anlamına geliyor”. Cina, Türkçe’deki ‘cin’e karşılık geliyor. (‘Cin’ sözcüğünün Arapça’ya eski Hint dillerinden geçmiş olması olası.) Cinalar, ‘Hak yolu bulan utkulular (muzafferler)’ olarak tanımlanıyor. Dolayısıyla, Caincilik’te peygamber yok; peygamber yerine, cin var.
Dahası, Cainciler’e göre tanrı da yok. Cainciler’e göre, evren, öncesiz ve sonrasızdır. Bir yaratıcı gücün varlığı gereksiz ve olanaksızdır. Bu yaratıcı güç, evreni yoktan yaratmış olamaz; yoktan yaratmış olsa bile, kendisinin varlığı, kavramsal bir sorun yaratır: Evreni yaratıcı yaratmışsa, yaratıcı nasıl yaratılmıştır? Onu bir yaratan varsa, bu kez onu yaratan nasıl yaratılmıştır? Bu soru sonsuza dek gider. Ortaçağ sonrasında Avrupa’da ortaya çıkan bu görüş, Cainciler tarafından çok önce dile getirilmiştir.

(Sürecek)

İlgilisine Kaynak

Gezgin, U. B. (2007). Cana ve Hubli Purana opera librettosu. İstanbul: Çekirdek Sanat. http://www.pandora.com.tr/urun.asp?id=157378
Dr. Ulaş Başar Gezgin
ÖNCEKİ HABER

TUNCAY AKGÜN: Her şey karikatüre dönüştü

SONRAKİ HABER

Kürt Memed’in başına gelenler

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa