24 Ocak 2011 00:00

Kanuni’den Sülüman’a


Televizyon dizisi Muhteşem Yüzyıl, fragmanıyla bile medya dünyasında fenomen haline geldi.
Dizinin konusu, Osmanlı padişahı Kanuni Sultan Süleyman.
Dizinin yapım amacı Osmanlı’nın “muhteşem” dönemine ayna tutmak değil, seyirciyi Osmanlı sarayının haremine sokmak, ilgiyi ve dikkati Kanuni-Hürrem aşkına çekmek, bu yolla zahmetsizce, en az masrafla yüksek reyting ve reklam geliri elde etmek. Piyasalaştırılmış medya sektöründe aksi, eşyanın doğasına aykırı olur.
Can Dündar Atatürk’ü Mustafalaştırınca kırpık ve sarkık bıyıklarının altından gülen İslamcılar ve milliyetçiler, yapımcı Timur Savcı ve senarist Meral Okay Kanuni’yi Sülümanlaştırınca ortalığı birbirine kattılar.
Osmanlı hülyasıyla kafaları dumanlı yeniçeri giysili kalabalıklar mehteran eşliğinde diziyi protesto ediyorlar. “Bizansın çocukları, Osmanlının torunlarından rahatsız”, “Osmanlıya uzanan eller kırılsın” yazılı dövizler taşıyorlar, slogan atıyorlar.
Kalabalıkların kanaat önderi belledikleri entelektüeller ve köşe yazarları da ciddi ciddi, (üstelik birçoğu filmi izlemeden, izlemediğini de belirterek), “Yükselen yeni Osmanlıyı porno ile itibarsızlaştırmak” için dizinin çekildiğini yazıyorlar.
RTÜK de üzerine düşeni yaptı; “tarihe mal olmuş bir şahsiyetin mahremiyeti konusunda gerekli hassasiyeti göstermeyerek toplumun milli ve manevi değerlerine, Türk aile yapısına ters düştüğü” gerekçesiyle uyarı cezası verdi.
Dizi yapımcısını ellerine geçirseler Osmanlı dönemindeki gibi parçalamakta tereddüt etmeyecek kalabalıklar, siyaset ve kanaat önderleri, ortak bir itirazı seslendiriyorlar: Dizi Osmanlı’yla alakasız, uydurma, hayal mahsulü, kurgusal. Cihan padişahı Kanuni Sultan Süleyman hareme sıkıştırılmış, sefahat düşkünü gösteriliyor, onun şahsında tüm Osmanlı padişahları, ecdadımız, şanlı tarihimiz aşağılanıyor, itibarsızlaştırılıyor…
Tepkilerin nerede duracağını, ekrandaki kurgu ile gerçek hayatı ayırt etmedeki olumsuz sicili tescilli kalabalıkların daha neler yapacaklarını kestirmek çok zor.
Kalabalıklar ve kanaat önderleri durduk yerde tepki göstermiyorlar. Tepkililer, çünkü ne yazık, halkımızın dörtte üçünden fazlası sağcı, muhafazakâr ve dindar. Muhafazakâr ve dindar kesimin eğitimsiz çoğunluğu, bir padişah özel hayatı öne çıkarılarak resmedildiğinde şaşırıp şok geçirecek, ecdadına küfredilmiş gibi zıvanadan çıkacak derecede tarih bilgisinden ve bilincinden yoksun. Tarih bilgisi ve bilinci absürd Tarkan, Kara Murat, Malkoçoğlu, Battal Gazi filmlerinde gördüklerinden ibaret. Çünkü, Cumhuriyetin ilk yıllarındaki tıknefes aydınlanma, ne ideolojide ne de sosyal hayatta Osmanlıdan kopuşu sağlamaya yetmedi. Halkın en az dörtte üçü, padişahları evliya gibi görüyor, ecdadın “şanlı” tarihiyle avunuyor, o tarihi bizzat yaşamışcasına övünüyor, gurur duyuyor. Cemaatten cemiyete, kuldan bireye terfi edemediği, güven dolu bir gelecek umudu taşımadığı için de geçmişte yaşıyor, bugünün kavgasını da tarih üzerinden veriyor.
Her gün bir yerde toplanan kalabalıklara “şanlı” zannettikleri tarihin aslında sınıf savaşımlarının tarihi olduğunu anlatmak neye yarar? Mesela, ihtişamıyla gururlandıkları Osmanlı’nın da bir egemen sınıf devleti olduğunu. Egemen sınıf blokunun toprağa bağlı reayanın sömürülmesiyle, savaş ve ganimet geliriyle, gayrimüslim halklardan alınan haraç ve cizye ile beslendiğini. Ta kuruluştan itibaren ağır vergiler ve zulümden bunalan halkın fırsat buldukça isyan ettiğini. “Şanlı” Osmanlı padişahlarının cephede düşman kanından çok halk ayaklanmalarını bastırırken kan döktüklerini...
Muhteşem Yüzyıl dizisinin adalet ve kanun adamı diye tanıttığı Kanuni döneminde de isyanlar eksik olmamıştı. 1526’da Bozok’ta Baba Zunnûn, ertesi yıl Kalender Çelebi önderliğinde ayaklanan onbinlerce köylü kılıçtan geçirildi. Geçmişi sınıf mücadelesi açısından değil, “şanlı tarih” penceresinden görenlerin eserlerinde de kayıtlıdır. Prof. Dr. Faruk Sümer’in yazdığına göre, “Mohaç Savaşı’nın yapıldığı gün, Anadolu’da kan gövdeyi götürüyordu.” (Oğuzlar Türkmenler, s. 172) Bedreddiniler gibi Kalenderiler de bastırılsalar da Osmanlı’da isyanların sonu gelmedi. Sadece halkın kanı dökülmedi, sarayda iktidar mücadelesinde de çokça kan döküldü. Hatta 36 Osmanlı padişahından 6’sı iktidar mücadelesinde bir sonraki padişahın fermanı ve şeyhülislamın fetvasıyla idam edildi. Kanuni de, saltanatın elden gideceği korkusuyla öz oğulları Mustafa’yı ve Bayezit’i katlettirdi. Osmanlı’da İstanbul’un fethinden sonra başlayan sadrazam, yani başbakan katliamında 40 sadrazamın boynu vuruldu.
Cumhuriyet döneminde bir başbakan asıldı diye ağlaşan, şu günlerde Muhteşem Yüzyıl dizisine tepkili kalabalıkların ve sağcı kanaat önderlerinin onlarca sadrazam ve padişah kellesinin koparıldığı kanlı bir devri “şanlı” belleyip yüceltmeleri, özlem duymaları ne tuhaf değil mi?
Sözü uzatmaya gerek yok.
Kanuni ve Osmanlı, ticari amaçlı Muhteşem Yüzyıl’da kurgulandığından ibaret değil.
Hangi pencereden bakıldığına göre, birden fazla Kanuni ve Osmanlı var.
Tarih, şanlı cihangir, şair ve dindar imparatorun yanı sıra ezilen sınıfların ve halkların düşmanı kanlı bir imparatordan da söz ediyor. Hangisinin görüleceği, biraz da dünün ve bugünün sınıf mücadelesiyle ilgili. Umulur ki, Kanuni Sülümanlaşınca ayağa kalkan kalabalıklar, gerçekten kendi sınıfsal çıkarları için de, hiç değilse özelleştirme yağmasının mağduru işçiler için de, Tuzla Tersanesi’nde ölümüne çalıştırılan emekçiler için de, Dilovası’nda biriken sermayenin sanayi atıkları yüzünden patır patır ölen insanlar için de ayağa kalkarlar.
RAHMİ YILDIRIM

Evrensel'i Takip Et