Bilim ve eğitimin metalaşması
Özgür Narin*
Üniversiteler, epeydir bir uçuruma sürüklenmiş, kıyısında durmaktadır. Esas olan bu üniversitenin bileşenlerinin, bu karanlık uçuruma, dipsiz kuyuya ne kadar bakabilecekleridir… Üniversitelerde bilimin ve eğitimin metalaşmasına karşı durulmazsa, bu uçuruma fazla bakılamayacağı ortadadır. Uçurum size bakmaya başladığında, eğer hâlâ karşı koymamışsanız geriye kalan ne yazık ki suç ortaklığı olacaktır…
Eğitimde ticarileşme ve metalaşma artıyor. Tüm eğitim sürecinde olduğu gibi yükseköğretimde de “paralı” eğitimin yaygınlaşması daha fazla gündeme geliyor. Daha önce farklı üniversitelerde yürürlüğe sokulmaya çalışılan bir uygulama, tepkilerle karşılaşınca hepimizin gündemine çarpıcı biçimde girdi. Ordu Üniversitesinde öğrencilere ve çalışanlara verilmeye çalışılan ve üniversitenin resmi kimlik kartı yerine geçecek olan “kampuskart”, üniversitelerin ticarileşmesinin en güzel örneğini sergiliyordu. Kâr amacı gözeten bir bankanın kartı (İster bankamatik kartı olsun isterse de kredi kartı olsun) bir kamu üniversitesinin resmi kimlik kartı yerine geçiyordu. Bankanın sevinçle duyurduğu reklamdaki gibi “Pek çok kapıyı bu kart açacaktı.”
KAMPUSKART
Kredi kartı olarak uygulamaya sokulursa, 2001 krizi sonrası bireysel kredi borçlanmasının, hacizlerin, borç yüzünden cinnet ve intiharların korkutucu biçimde arttığı Türkiye’de, 18 yaşını geçmiş, reşit ama geliri olmayan pek çok üniversite öğrencisi, bankalar için hazır müşteri olacaklardı. Öyle ya üniversite gibi özenme, beğenilme baskısının yüksek olduğu bir sosyal ortamda, kendi kararıyla kart alabilecek ama kendi geçimlerini henüz sağlayamayan pek çok üniversite öğrencisi, bankalar için iştah kabartıcı bir hedef kitleyi oluşturmaktaydı. İşte bu sürece karşı gelişen tepkiler, sınırlı da olsa, üniversitelerde yaşanan ticarileşmeyi ve bu yönde gösterilen hevesi gözler önüne serdi. Bankalar için müşteri kitlesinin potansiyel önemi gözetilirse, kamu üniversitelerinin kaynak bulmak için bu bankalara, işletmelere ve sanayiye giderek muhtaç bırakılması da göz önünde bulundurulursa, bu hevese karşı yönelik tepkilerin yayılmaması herhalde 2000’den sonra dünya çapında iştah kabartacak düzeyde kâr oranlarına sahip olan bankaların en çok isteyeceği şey olacaktır. İlginçtir ki, ister kredi kartı biçiminde isterse de mevduatı elinde tutan bankamatik kartı biçiminde bankaların ticari kartlarını resmi kimlik kartı yapma yönündeki bu heves YÖK’ün eski yönetimince olduğu kadar yeni yönetimince de sahipleniyor gözüküyor. Kampuskart benzeri uygulamalar, YÖK’teki değişikliklere rağmen aynı düzeyde sürdürülüyor.
ÜNİVERSİTELER PARALI İŞLETME OLDU
Giderek kamusal kaynaklarla eğitim sınırlanıyor; bunun yerine harçlarla ya da özel üniversitelerde yükseköğretim yaygınlaşıyor. ÖSYM verilerine göre, 2010 yılının sonunda devlet üniversitesi sayısı 103’e ve vakıf üniversitesi sayısı 62’ye ulaşırken toplam üniversite sayısı 165’e yükselmiş. Üstelik 1933’den 2006 yılına kadar 73 yılda 77 üniversite kurulmuş iken, 2006’dan 2011 yılına kadar 6 yılda 88 üniversite kurulmuş.
Bilim ve eğitim üreten üniversiteler paralı işletmeler haline dönüştürülürken, “öğrenciler” müşteri haline getirilirken, kâr elde etmek için bu işletmelerin yaygınlaştırılması da kaçınılmaz oluyor. Üniversite sayıları artarken, (işsizlik artarken) gelecek umuduyla üniversiteye sığınan öğrenciler de artıyor. Gerçekten de Dünya Bankası verilerine göre, 1980 yılında yükseköğretimde brüt okullaşma oranı yüzde 6 iken bu oran 2008’de brüt yüzde 38’e, 2010’da ise yüzde 53.4’e çıkmış. ( Brüt oran içinde açık öğretim de bulunuyor. 2010 yılında brüt okullaşma oranının içinde açık öğretim yüzde 25 payı oluşturmaktadır. Dolayısıyla 2010 yılında yüz yüze yükseköğretim okullaşma oranı yüzde 28.4 olarak gerçekleşmiş).
Bu da yetmezmiş gibi, üniversitelerin yeniden yapılanmasına Bologna süreci de ekleniyor. Bu süreç ile üniversite öğrencilerinin birer çıktı olarak görülmesi meşrulaşıyor. Üniversiteler, standartlaştırılan öğretim çıktıları ve performans denetleme mekanizmaları ile bir meta olarak vasıf üreten imalathaneler haline geliyorlar. Esnekleşen iş gücüne, sürekli yenilenmesi, “yaşam boyu” tedarik edilmesi gereken, hızla demode olan vasıflar üretme konumuna geliyorlar. Üniversite eğitimi ve bilimsel araştırma süreci, performans kriterleriyle cendere altına alınıyor.
ÜNİVERSİTE SİSTEMİ DÖNÜŞÜYOR
Üniversitenin iki işlevi (bilimsel araştırma ve eğitim) köklü biçimde değişiyor. Bu yüzden tüm bu sorunların altında yatan toplumsal sürecin politik ekonomisi, kâr odaklı üretimin, yani kapitalist meta üretiminin genel çerçevesi göz önünde tutularak iki açıdan irdelenebilir.
İlk olarak, bilim üretme işlevi olan üniversite sistemi dönüşüyor çünkü bilim üretimi dönüşüyor.
İkincisi, eğitim işlevi olan üniversite sistemi dönüşüyor; çünkü eğitim ve sağlık gibi emeğin yeniden üretiminde temel olan alanlar hızla metalaştırılıyor. Esnekleşen üretim yapısına uygun nitelikli iş gücünün eğitiminde sorumluluk üstlenen üniversite sistemi, vasıf üreten fabrikalara dönüşüyor. Üniversiteler buna göre, farklı katmanları farklı işlevler taşıyan ticari işletmelere dönüşüyorlar. 1990’larda yeniden gündeme getirilerek kabul edilen Hizmet Ticareti Genel Anlaşması (GATS) ile birlikte satışa sunulan pek çok hizmet içinde emeğin yeniden üretimi için can alıcı önemde olan sağlık ve eğitimin metalaştırılması hızlandı. Kapitalizmin krizleri, emek gücünün tüketim ürünleri içinde cisimleşmemiş olan, canlı emeği ilgilendiren en önemli unsurlara, eğitim ve sağlığa odaklanmayı beraberinde getirdi. Değeri yaratan canlı emek olduğu için emek gücünün sağlığının ve vasıflarının metalaştırılması kritik önemdeydi. (Kriz ile kritik arasındaki ilişkiyi düşünürseniz sermaye için yaşamsal önemde olduğunu görebilirsiniz.) Esnekleştirilen iş gücüne karşı gerekli esnekleşen, akıcılaşan ve uçuculaşan vasıf ihtiyacı artık üniversitelerin ve yeni mesleki eğitim kurumlarının gündeminde olacaktır. Yer darlığımız yüzünden üniversitelerde eğitimin metalaşması ile vasıf üretimi kısmını burada işleyemiyoruz. Üniversitelerdeki yapısal dönüşümün, bilim üretimi kısmını ise yarınki bölümde ele alacağız.
(*) Yrd. Doç. Dr., Ordu Üniversitesi İİBF İktisat Bölümü Öğretim Üyesi
evrensel.net
Evrensel'i Takip Et