28 Aralık 2010 01:00
Bilmek için alim olmaya gerek yok!
GÜNÜN YAZILARI
Kocası tarafından öldürülen Nahide Opuz davası nedeniyle geçen yıl AİHMde mahkum edilen Türkiyede, devletin kadın cinayetlerindeki sorumluluğu, Ayşe Paşalı cinayetiyle bir kez daha gündemde. Ancak hükümetin bu konudaki en yetkili kişisi Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Selma Aliye Kavafa göre devlet daha ne yapsın! Ne zaman bir kadın cinayeti yaşansa Kavaf hep aynı şeyleri söylüyor: Biz elimizden geleni yapıyoruz.
Ayşe Paşalı, şiddet gördüğü eşinden 2010 yılında boşandı, ancak şiddetten kurtulamadı. Eski eşi İstikbal Yetkin tarafından sürekli tehdit edilen Paşalı, hepimizin hayatı tehlikede diyerek suç duyurusunda bulundu. Yetkin gözaltına bile alınmazken, Paşalının korunma talebi, aralarında evlilik birliği kalmadığı gerekçesiyle reddedildi. İstikbal Yetkin, tüm başvurularına rağmen devlet tarafından korunmasız bırakılan Ayşe Paşalıyı 7 Aralıkta 10 yerinden bıçaklayarak öldürdü.
Ayşe Paşalının yaşadıkları maalesef Türkiyede tek örnek değil. Korunmadığı için eski eşi, akrabaları, tanıdıkları tarafından öldürülen binlerce kadın var. Sıdıka, Nejla, Mediha, Medine, Fatma ve adını sayamadığımız daha pek çok kadın yasaların yetersizliği ve işlemeyen devlet mekanizmaları nedeniyle hayatını kaybederken Bakan Selma Aliye Kavaf, Mecliste kadın cinayetlerine ilişkin kendisine yöneltilen soru önergelerine hep aynı cümlelerle yanıt verdi.
HER SORUYA AYNI CEVAP
Bakanlığa getirildiği 1 Mayıs 2009 tarihinden itibaren Mecliste Selma Aliye Kavafa verilen 138 soru önergesinden 27si özel olarak kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetlerine ilişkindi. Çoğu BDPli kadın milletvekilleri tarafından yöneltilen bu önergelerden 5ine hiç cevap verilmezken 22sine verilen yanıt ise soru ne olursa olsun değişmedi.
Kavaf her soruyu,
uKadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi konusundaki Başbakanlık Genelgesini
uBu genelge doğrultusunda kurulan Kadına Yönelik Şiddet İzleme Komitesini
uKadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunu
uKadına Yönelik Şiddet Konusundaki Çözüm Önerilerinin Hayata Geçirilmesinde Koordineli Çalışması Gereken kurumlar olarak sayılan sağlık görevlilerine, yargı mensuplarına, kolluk kuvvetlerine, öğretmenlere, sosyal hizmet uzmanlarına, psikologlara, din görevlilerine verilen eğitimi referans vererek yanıtlıyor.
Nahide Opuz davasında Türkiyeye verilen cezaya ilişkin bu kesinleşmiş bir karar değil, itiraz edeceğiz diyen Kavaf, kadına yönelik şiddetin AKP hükümeti döneminde ulaştığı boyutu görmezden geliyor. Aslında yasal mevzuat açısından birçok Avrupa ülkesinden daha ileri sayılabilecek düzenlemeleri gerçekleştirdik. Ancak yasaların hayata geçirilmesi zaman alan bir şey. Bu Türkiyede değil tüm dünyada böyle diyen Kavaf, kadın örgütlerinin taleplerini duymuyor bile.
Şimdi Ayşe Paşalının çocukları davalarını AİHMe taşımayı düşünüyor. Türkiye yine ceza alırsa ya da Mecliste konuyla ilgili bir soru önergesi verilirse Selma Aliye Kavafın ne diyeceği belli: Hükümetimiz ve bakanlığımız her şeyin en alasını yapmıştır.
(İstanbul/EVRENSEL)
ALLAYIP PULLAMAKTAN VAZGEÇSİNLER RAKAMLAR ORTADA
Av. İlke Işık Sağdıç (Ankara Kadın Platformu): Her devletin yapması gereken, hatta bizde çok geç kalan yasal düzenlemeler, protokoller ve eğitim gibi uygulamalar sanki sadece bizim ülkemizde uygulanan çok ileri düzenlemeler gibi sunuluyor. Bunu artık böyle allayıp pullamaktan vazgeçmeleri gerek, zira şiddet rakamları ortada. Ayrıca yasaların değişmiş olması sorunu çözmüyor.
Çok somut gidersek birinci sorun yasaların çok geniş bir yorumla uygulanması meselesi. Kadına yönelik saldırılara ilişkin yasal düzenlemelerin yoruma olanak tanımayacak kadar net olması gerekiyor. Örneğin haksız tahrik indirimi ceza kanununda yazmıyor ama hâkimler bir şekilde bunu uyguluyor. Töre saikiyle işlenen cinayetlerde de aynı şekilde. Yasa müebbet hapsi öngörüyor ama Yargıtay aile meclisi kararı arıyor.
İkinci sorun; hükümetin her şeyimiz tam yaklaşımından vazgeçmemesi. Kadına yönelik şiddet AKP iktidarı süresince hiç olmadığı kadar artmışken, bakan ve hükümet sürekli daha ne yapalım yaklaşımında. Bakan Kavafın bu sorunu ciddi bir sorun olarak ele alarak kadın örgütleri, hukukçular, uzmanlarla konuşmaması sorunu nasıl değerlendirdiklerini gösteriyor. Oysa bu konuda bir acil eylem planı oluşturulması gerekiyor.
Bir de kadına yönelik şiddetin toplumun genelindeki cinsiyetçi yaklaşımdan bağımsız olmadığı gerçeği var. Esas olarak hükümetin sözcüleri uygulamaları ve sözleriyle şiddeti tetikleyen bir ortam yaratıyor. Başbakan kalkıp Kadın erkek eşitliğine inanmıyorum derse, medyası, yargısı, polisi, çalışma hayatıyla kadınların bir şekilde şiddeti hak ettiği fikrinin yaşamasına izin verirse bu sorun kesinlikle çözülmez. Gereken her şey yapılmıştır diyen Kavaf, sorunun can alıcılığını görmemekte ısrar edecekse, istifa etmelidir.
ÖVÜNÜLEN YASAL DÜZENLEMELER YETERLİ DEĞİL
Av. Habibe Yılmaz Kayar (Kadınlara Hukuki Destek Merkezi): Bu olayda da gördük ki kadının bir kez daha en temel insan hakkı olan yaşam hakkı ihlal edilmiştir. 4320 sayılı yasa ve kadının şiddetten korunması konusundaki yasal düzenleme ve uygulamalar taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelere aykırıdır ve kadının şiddetten korunmasında yetersizdir, etkisizdir. Öncelikle 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun metninde şiddetten korunacak kişiler belirlenirken kadının şiddetten korunması neredeyse evlilik şartına bağlanmıştır. Yasa metni incelendiğinde kadınlar ancak evlilik birliği içindeyken önemsenmekte, bu birliğin çeşitli sebeplerle ortadan kalkması ile kadının hayatı değersizleşmekte korunmaya değer bulunmamaktadır. Yasanın taraf olduğumuz sözleşmeler ve insan hakları ilkeleri gözetilmeden uygulanması ile birçok yasa uygulayıcısının ve hatta Yargıtayın korunma talepleri konusunda olumsuz kararlar vermesine yol açmaktadır. Boşanmak veya evlenmemek yaşam hakkının güvenceye alınmasında ve şiddetten korunmaya engel değildir. Başvurucunun korunma isteği karşısında devletin ve yargının eylemsiz kalması söz konusu olamaz. Sorunun varlığının kabulü ve etkili sonuç için kararlı bir niyetin tüm sorumlularda olması gerekir.
Sevda Karaca
Evrensel'i Takip Et