26 Aralık 2010 01:00





EĞİTİM yılının bayında anadil talebiyle yapılan okul boykotları Kürtlerin aslında kendi anadilleriyle eğitim görme isteklerini açığa çıkarttı. Eğer bir yerde bir kampanya başlatılıyorsa ve yoğun bir destekle de karşılanıyorsa orada durup bir düşünmek gerekiyor. Demek ki bu halk kendi anadiliyle eğitim görmek istiyor, en açık mesaj budur.
Aslında açılım sözü edildiği zaman Kürtlerde de bir beklenti oluştu. Ama sonradan uygulamalar başlayınca insanlar gördü ki aslında söylendiği gibi değil. Bir aldatmaca gibi görülmeye başlandı. TRT 6’da Kürtçe alfabe kullanıyor, ama bir Kürt anne babası çocuğunu nüfusa kaydetmek istediğinde bir harf o ismin kimliğe yazılmasına engel oluyor. Hatta yurt dışından gelen Welat isminin başındaki ‘w’ nedeniyle geri çevrildi. Bu AKP’nin söylemlerini boşa çıkartıyor.
Artuklu üniversitesinde Kürdoloji bölümü açılacağını, eğitim verileceğini ve Kürtçe üzerinde araştırma yapılacağını söylediler. Sonra ismini Yaşayan Diller Enstitüsü olarak değiştirdiler ve bütün kaynaklarını bizim hazırladığımız çalışmalardan temin ediyorlar. Mademki bir devlet bir dili kullandırmak, serbestlik kazandırmak istiyorsa materyaller, kaynaklar konusunda bir çalışma başlatması lazım. Ama görülüyor ki onların Kürtçeyi serbest hale getirme, geliştirme yönünde bir çabaları yok.
Aslında biraz derinliğine düşünüldüğünde Kürtler 87 yıldır haksızlığa uğramış. Devlet yöneticilerin açıklamalarına bakıldığında eşitlik, kardeşlik deniliyor. Şimdi iki kardeşi düşünün. Birinin sonuna kadar dili serbest, bütün haklardan yararlanıyor ve diğeri içinde her şey yasak. Böyle bir kardeşlik olabilir mi acaba? Onun içinde şimdi Kürtlerin hem anadilde eğitim hem de Kürtçe kendilerini savunma istemleri son derece insani, meşru ve insani bir haktır.
Aile içinde, sokakta, okullarda, mahkemede, hastanede hayatın her alanında dili kullanabilmeliyiz. Uzun süredir gerek AKP gerekse devlet Kürtçe üzerinde baskı olmadığını söylüyor. Eğer baskı yoksa sadece evimizin içiyle mi sınırlı olacak Kürtçe kullanma hakkı. Eğer bir dilin serbestliği varsa tabi ki hayatın her alanında kullanılmalı.
İki kardeş halk bu cumhuriyeti beraber kurdu. Gelin Kürtlerin yaşadığı bölgeyi dolaşın Türkçe bilmeyen çok az Kürt vardır. Bu Kürtlerin kardeşliği, beraber yaşamayı benimsediğini gösteriyor. Ama bir Türk, Kürtçeyi benimsemiyorsa bu kardeşlik söylemlerini boşa çıkartıyordur.
Mademki biz kardeşiz, Kürtler Türkçeyi öğreniyorsa, Türklerde Kürtçeyi öğrenmelidir, benimsemelidir. Bir kardeşin dili olurda diğerininki olmaz mı?
2006 yılından bu yana binlerce kişi atölye çalışmalarımıza katıldı. Önümüzdeki sürece cevap olabilmek için hem öğretmen yetiştirme hem de dili öğretme yönünde çabalarımız var. Çeşitli yerlerde dil öğretmek amacıyla yetiştirdiğimiz 100’e yakın öğretmenimiz var. Ama şunu hatırlatmak gerekiyor; cumhuriyetin ilk kuruluş yıllarında tek harfleri tanıyanlar öğretmenlik yapıyordu. Eğer gerçekten samimi bir yaklaşım varsa öğretmen yetiştirmek, bir dili geliştirmek, onun için alt yapı hazırlamak bir kurumun görevi değil, başlı başına devletin görevidir. Bütün demokratik ülkelerde bu böyle işletiliyor.
Bir halkın temel direği dilidir. Eğer Kürtleri kardeş olarak görüyorlarsa öncelikle Kürt dilini kabul etmelidirler. Çünkü dil bir halkın en onurlu değeridir.
* KURDÎ-DER Genel Merkez Yöneticisi
Rıfat Öztürk*

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Milyonlar ‘fitre’lik, iftar sofraları boş

Milyonlar ‘fitre’lik, iftar sofraları boş

Erdoğan-Şimşek programıyla ücretleri açlık sınırının altına inen asgari ücretli işçiler ve emekliler, ramazan ayının ilk iftarını boş sofralarda karşılıyor: “Kırmızı eti zaten görmüyorduk, bu sene orucu açacak zeytin bile alamıyoruz…” Diyanet İşleri Başkanlığı da ‘Asgari ücretliler ve emeklilere fitre verilebilir’ fetvası yayımlamıştı.

İftar sofrasına 1 yılda gelen zam: Yüzde 45

Dört sene içinde güllaça gelen zam: Yüzde 1100

Pideye 2 yılda gelen zam: Yüzde 150

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
1 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et