15 Aralık 2010 01:00

‘Özgür ve mutlu yaşam’ için
Pablo Neruda, yıllar öncesinden söyler “Buğdayın Türküsü”nü; “Biz halkız, yeniden doğarız ölümlerde”.
Ataol Behramoğlu seslenir:
“Cellat uyandı yatağında bir gece
Tanrım dedi Bu ne zor bilmece:
Öldürdükçe çoğalıyor adamlar
Ben tükenmekteyim öldürdükçe...”
Erdal Eren, üzerine yüklenmeye çalışılan suçu hiçbir ifadesinde kabul etmedi. Savunmasında, “Bir gün mutlaka sizin yerinizde halkımız olacak, sizi ve koruduğunuz düzeni yargılayacak ve doğru kararı verecektir” sözleriyle mahkeme heyetine seslenen Erdal Eren, ailesine de “… Şunu bilmenizi ve kabul etmenizi isterim ki, sizin binlerce evladınız var. ..Hepinize özgür ve mutlu bir yaşam dilerim. Devrimci selamlar…Oğlunuz Erdal” diyerek veda etmişti.
ERDAL’LAR, EREN’LER
80’ sonrası, dönemin gençleri, zamanla anne-baba oldular. Dünyaya gelen çocuklarına isim seçerken Erdal, Eren, Sinan, Ercan adlarını da düşündüler. Devrim’lerin, Deniz’lerin, Taylan’ların ve diğerlerinin yanına karıştı Erdal’lar, Eren’ler.

Eren Yolsal:
Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrencisi olan Eren 1987 doğumlu. Eren, anne ve babası için Erdal Eren’in önemli bir insan olduğunu söylüyor. Devrimci gelenekten olan annesi, bebeğine Erdal Eren adını vermek istemiş. Ama ileride sıkıntı oluşturabilir, bazı ortamlarda rahatsızlık yaratabilir kaygısıyla anne-baba “Eren” adında karar kılmış. Yine de vazgeçmemişler “Erdal”dan ve dedesi “ad koyma” geleneğini (dua okuyarak bebeğin kulağına ismini üç kez fısıldama) yerine getirirken göbek adını Erdal, adını Eren vermiş.
Lisede bazı arkadaşlarının kendisine Erdal Eren dediğini anlatan Eren, nüfus kaydında sadece Eren yer aldığı için zaman içinde tek isim kullanmaya alışmış. Erdal Eren’in adını taşımaktan mutlu olduğunu söylüyor Eren. İçinde yer aldığı demokratik, bilimsel üniversite mücadelesinde “O’nun gibi olmak” istediğini belirten Eren Yolsal, “Özellikle eylemlerde politik duruşumu O’na göre ayarlamaya çalışıyorum” diyor. Taşıdığı isimle ilgili duygusunu “bazen düşünüyorum ve bana enerji veriyor” özetliyor Eren.

Eren Yılmaz:
Lise son sınıf öğrencisi Eren Yılmaz da 1994 doğumlu. 17 yaşını süren Eren meslek lisesinde okuyor. “Aldığı eğitimin üniversite sınavında başarı oranını azaltacağını” söylerken sesinden ‘meslek liseli’ olmaktan duyduğu memnuniyetsizlik hissediliyor. Ama cümlesine ses tonu farklılaşarak devam ediyor: “Erdal Eren’de meslek liseliydi”.
“İsmimin Erdal Eren olmasını isterdim ama sadece Eren olmuş” diyen Yılmaz, anne ve babasının, adına birlikte karar verdiklerini söylüyor. Erdal Eren ile “aynı düşünceleri” paylaştığını söyleyen Eren, “Bu yüzden, O’nun yolunda yürümek için daha çok çalışmak gerekiyor” diyor.

Eren Canca:
Dumlupınar Üniversitesi Arkeoloji Bölümü 3. sınıf öğrencisi olan Eren Canca da 1988 doğumlu. Eren, devrim neferlerinin isimlerinin çocuklara tekrar verilmesinin üzerinde düşünülmesi gereken bir konu olduğunu savunuyor. Gerekçesi ise çok net:“çocuğa ağır yükler yüklüyor”.
Erdal Eren’in soy ismini taşıyan Eren Canca, “Bunun hem olumlu hem olumsuz yanları var. Düşününce, omuzlarında çok büyük bir yük aslında, ama ben bununla yaşamayı seviyorum” diyor. “Devrim şehidi yoldaş Erdal’ın sadece ismini değil, düşüncelerini de taşımaya çalışıyorum” diyen Eren, bu ismi taşıdığı için çok mutlu olduğunu ifade ediyor.
Eren, anne-babası tarafından seçilen adının “Erdal’ın düşüncelerinden korkarak, O’nu yok etmek isteyen cunta liderlerine bir cevap” olduğunu düşünüyor ve bunu bir görev olarak benimsediğini söylüyor. Kendi varlığının, diğer Erdal ve diğer Eren’lerle birlikte “Erdal’ın öldürülmediği aksine çoğaltıldığı” anlamını taşıdığını da sözlerine ekliyor. İsmi nedeniyle yaşadığı kimi zorlukların “cunta zihniyetini devam ettirmeye çalışanlar” tarafından önüne çıkartıldığını belirten Eren, “Buna da seviniyorum, onları ismimle korkutmak beni eğlendiriyor aslında” diyor.
‘HEPİMİZ ERDAL EREN’İZ’
“Hepimiz 17 yaşındayız, hepimiz Erdal Eren’iz”, “Erdal Eren ölümsüzdür” sloganları… Her yıl Aralık ayının 13.ncü günü Ankara Karşıyaka Mezarlığı’nda Erdal’ın, Sinan’ın ve Ercan’ın mezarlarına gidenler… Bir araya gelerek, Erdal Eren’i, Sinan Suner’i, Ercan Koca’yı tanımaya, tanıtmaya çalışan her yaştan gençler…Cesareti, inancı, sorumluluğu, devrimci ahlakı, sosyalizmi kavrama ve gereğini yapma süreci…Ve Erdal Eren olabilme, “Hepimiz Erdal Eren’iz” diyebilme…

‘ASKERLERİN HEPSİ HEDEFİNDEYDİ AMA…
İfadesinden: “İnzibat askerleri üzerime doğru gelirken panikledim ve ateş ettim. Askerlerin hepsi benim hedef menzilim içindeydi. Yedek şarjörüm, tabancamda daha 5 tane mermi vardı. Eğer öldürme kastıyla hareket etmiş olsaydım bunların hepsini kullanırdım. Askerler üzerime gelince ben gelişi güzel ateş ettim.”
‘KORKMUYORUM’
Erdal idam edilmeden 16 saat önce kendisini ziyaret eden gazeteciler Savaş Ay ve Emin Çölaşan’a: “Avukatıyla görüştürülmediğini, 18 yaşının altında olmasına rağmen idam edilmek istendiğini, yaşının 18’den küçük olduğunu tespit edecek olan kemik testi yapılması talebinin kabul edilmediğini, vurduğu söylenen jandarma erine çok uzaktan ateş açtığı ama otopside yakın atışla öldüğünün kanıtlandığını, kendisini ibret olsun diye asacakları ve ölümden korkmadığını” söylemişti.

Erkan Eren, Erdal Eren’in gözaltı ve idam sürecinde yaşadıklarını anlattı
‘OĞLUNUZ ASKER ÖLDÜRDÜ, CEZASI İDAM’

ERDAL’la son görüşmesinin, sömestir tatili nedeniyle Gaziantep’ten geldiği sabah olduğunu belirten Ağabey Erkan Eren, Erdal’ın gözaltına alındığından ve asker öldürmekle suçlandığından, evi basan sivil polislerin annesine söylediği, “oğlunuz asker öldürdü, cezası da idam” sözleriyle haberdar olduklarını söylüyor.
Evlerinin didik didik arandığını, Erdal’dan birkaç yaş büyük ağabey olarak kendisi ve babasının gözaltına alınarak götürüldüğünü anlatıyor Erkan Eren; O gün eve gelen Erdal’ın bir arkadaşı da gözaltına alınanlardandır...
Birinci şubede sorguda Antep’den daha o sabah geldiğini söyler, cebindeki bileti de bunu kanıtlayınca gece yarısı bırakılır, ancak babası beş gün kalır işkencede…
Anne babasının, yaşadıkları şoktan kolay kurtulamadıklarını, özellikle annesinin çok kötü olduğunu belirten Erkan Eren, “Uzun zaman üzerinden atamadı o şoku” diyor.
Yargılama ve hapishane süreciyle en çok babasının ilgilendiğini vurguluyor Erkan Eren: “çünkü hepimiz öğrenci idik.”
‘ERDAL HAYATTAN KOPMADI’
Babasının yargılama sürecini çok metanetle karşıladığını, özellikle kararın bozulmasından sonra umutlarının arttığını özellikle vurguluyor Erkan Eren, ancak idam kararının kesinleşmesinden sonra çok zor günler yaşadıklarını da sözlerine ekleyerek…
Toplam yargılama süresinin 1 ay 6 gün olduğuna dikkat çeken Erkan Eren, “12 Eylül’e kadar olan süreçte çok büyük kampanyalar da yürütüldü. Umutluyduk, ses getireceğini düşünüyorduk. Ziyaretlerde Erdal’in Ağustos’a kadar morali çok iyiydi. Sürekli kitap, çiçek isterdi, ortamını daha güzelleştirmek için. Hayattan kopmadı, öyle bir dönem geçirdi.
Ama er öldürdü iddiasıyla suçlandığı için en çok baskı, işkence görenlerden biriydi de.”
‘İDAMI
BEKLEMİYORDUK’
Erkan Eren, 30 yıl önce yaşadıkları şoku, kardeşi Erdal Eren’in idamını ve sonrasındaki gelişmeleri anlattı:
Sonunda idama gidebileceğini beklemiyorduk. Ama 12 Eylül her şeyi bıçak gibi kesti. Umutları söndürdü, hukuksuz bir mahkeme sonucu karar verilmişti. Yargıtay’dan döndükten sonra, ‘daha adil bir karar verileceği, delillerin, tanıkların, otopsi raporunun değerlendirileceği’ düşüncemiz ağır basmıştı. Ancak öyle olmadı….
Erdal’dan bir parçayı 30 yıl sonra görmek… Ceketin varlığı unutamadığım anlardan biridir. Biran sanki Erdal’ı karşımda, yanımda hissettim. Gözlerim doldu, kendimi güç tuttum. Çok farklı bir andı, ceketi koklayıp, Erdal’ın kokusunu hissetmeye çalıştım.
Ceketten annemin de haberi var, ancak cesaret edip henüz gösteremedim. Sağlık durumu elvermediği için. Ben bile o kadar duygulanmışken, annemin neler yaşayabileceğini göze alamadım...
Belli kesim, Erdal’ın dava arkadaşları, yakın akrabalar vardı ki, ‘Erdal’ın eri öldürmediği’ni biliyordu, tanımayanlar, bilmeyenler Erdal’ı, ‘asker katili’ olarak görüyorlardı.
Annem de babam da bunun travmasını, baskılarını uzun süre yaşadılar.
Babamı zaten Erdal’dan çok kısa bir süre sonra, 3,5 sene kadar sonra kalp yetmezliğinden yitirdik. Canım babam… Babamın kalp hastası olması da zaten Erdal’dan sonraki süreçte başladı. Erdal’ın idamı ile hızlandı, üçüncü krizde kaybettik.
Annem ise babamı da kaybettikten sonra ağır bir trafik kazası geçirdi. Başında kırıklar, çatlaklar oluştu. Hala etkileri sürüyor. Bir konuda uzun konuşamıyor, üzüntülü konularda konuştuğu zaman baygınlık geçiriyor. O derece zor bir hayatı oldu. O tarihten itibaren annemi hiç sağlıklı, dinç bir şekilde göremedik.
‘OĞLU İLE GURUR
DUYMAYA BAŞLADI’
Yıllarca bu suçla, oğlu idam edilmiş bir anne olarak yaşadı. Fakat son yıllarda Erdal’ın da arkadaşlarıyla tanışıp, konuştukça çok geniş kesimlerin Erdal’a sahip çıktığını, suçsuzluğuna inandıklarını gördükçe biraz daha oğlu ile gurur duymaya başladı.
“Bir suçlunun annesi” psikozunu atarak, “oğlu ile gurur duymaya” başladı.
Son birkaç yıla kadar annemle Erdal’ı konuşamazdık, hiç açılmazdı o konu. Son zamanlarda bunu aştı, artık konuşabiliyoruz.
ERDALLAR, ERENLER…
Kendi çevremde olsun arkadaşlarımda olsun birçok Erdal Erenle karşılaştım. Ya Erdal’la ya Eren’le yada Erdal Eren’le... Çok sayıda olduklarını biliyorum. O dönemi yaşamış, o mücadeleyi izlemiş veya mücadelenin içinde bulunmuş insanların akabinde doğan çocuklarına böyle isimler verdiklerini biliyoruz. Denizlerin döneminde olduğu gibi… Anma ya da; Erdalları yaşatma duygusuyla verilen isimlerle gerçekten çok karşılaşıyoruz. Duygulanıyorum tabi onlarla karşılaşınca. Gurur da veriyor…
Başbakan’ın, referandum öncesinde Erdal’ı Necdet’i diğer idam edilen gençleri kullanmasını şiddetle kınamıştım. O dönemde açıklamalarda bulunmuştum. Gerçekten suiistimal edildi o dönemde. Niyetleri de referandum sonrasında zaten ortaya çıktı. Bunu sadece kullandılar. Asıl amaçları yargıyı ele geçirmekti. Ve bunu da kademe kademe gerçekleştiriyorlar şu anda görüldüğü gibi.
Yani Erdal’ın Necdet’in haksız yere idam edildiğini düşünen başbakan, herhalde onların aileleriyle bir temas kurup devlet adına özür dileyebilirdi. Bunu yapmadı.
Darbecilerin yargılanması konusunda en ufak bir adım atılmadı.
Yani 12 Eylül darbe süreciyle hesaplaşma gibi bir niyetlerinin olmadığı çok açık. Sadece darbecilere karşı olmayı referandum öncesinde kullandılar. Ve bir miktar etkili olduğunu da düşünüyorum ortaya çıkan sonuçlara bakınca.
HAZIRLAYANLAR: Sultan Özer- / Çiğdem Tezel

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Milyonlar ‘fitre’lik, iftar sofraları boş

Milyonlar ‘fitre’lik, iftar sofraları boş

Erdoğan-Şimşek programıyla ücretleri açlık sınırının altına inen asgari ücretli işçiler ve emekliler, ramazan ayının ilk iftarını boş sofralarda karşılıyor: “Kırmızı eti zaten görmüyorduk, bu sene orucu açacak zeytin bile alamıyoruz…” Diyanet İşleri Başkanlığı da ‘Asgari ücretliler ve emeklilere fitre verilebilir’ fetvası yayımlamıştı.

İftar sofrasına 1 yılda gelen zam: Yüzde 45

Dört sene içinde güllaça gelen zam: Yüzde 1100

Pideye 2 yılda gelen zam: Yüzde 150

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
1 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et