14 Aralık 2010 00:00
PAYLAŞTIKÇA BÜYÜYEN MİRAS
Öfke, kızgınlık, inat, güven, saygı, onur, acı, gurur, sevgi, inanç, hırs, sorumluluk, özveri, direnç hepsi doğal, insani Bir fotoğraf görürsün, duyduğun bir şarkı olur bazen, kimi zaman bir slogana dönüşür, bazen de gazete sayfalarında bir haber, televizyon ekranında bir görüntü, bir belgesel; bir genç çocuğu, bir devrimciyi, bir insanı anlatır
İşte o gençlerden biridir Erdal Eren. İdamı radyodan, televizyondan aynı gün, gazetelerden ise 14 Aralıkta haber alanlar arasında ailesi, yoldaşları ve öğretmeni de vardı.
İdamın ardından Erdaldan geriye, bir mektup, kol saati ve 800 lira para kalmıştır, babasına teslim edilmek üzere...
YILLARCA PAYLAŞILAMAYAN ACI
Oğlunun, haksız, hukuksuz bir yargılama sonucu idam edilmesi babanın kalbine ağır gelir, oğlunun idamından dört yıldan az bir zaman sonra kalbine yenilir
Bir yandan oğlunu, bir yandan da hayat arkadaşını, eşini kaybetmek ise anneye çok gelir Eşinin ölümünden sonra, geçirdiği ağır trafik kazası da eklenince, yıllarca süren acı, üzüntü, özlem kalır Şadan Teyzeye
Oğluna dair hiçbir konu açılmaz yanında, Erdal adı bile telaffuz edilmez. Yıllarca, asker katilinin annesi olduğu suçluluğuyla belki, acısını kendi içinde yaşamaya çalışır, adeta içine kapanır. Oğluna ilişkin hiçbir görüşme talebini kabul etmez, taa ki birkaç yıl öncesine kadar Verdiği bir röportajın uzaması baygınlığı da beraberinde getirir; uzun süre kendine gelemez Şadan Teyze.
Hep kendi içinde, yalnız yaşadığı acısını artık paylaşmaya başlar Devrimci 78liler Federasyonunun Konur Sokakta açtığı standı ziyaret eder; standda bulunanlardan, çevresinden, Erdalın annesi olduğu için gördüğü ilgi acısını hafifletirken, gururlandırır da.
Artık yavaş yavaş açılmaya, çevresini genişletmeye başlar, Erdalın adını da artık öncekilere göre daha rahat telaffuz etmeye başlar.
EN ÜSTE YERLEŞTİRİLEN VESİKALIK
Gül İlbayın annesi Sevim Türkan İlbay, Erdal Erenin Ankara Yapı Meslek Lisesindeki Edebiyat-Türkçe öğretmeni. Gül İlbay, yakın zamanda kaybettiği annesinin yıllarca Erdal Erenin acısıyla yaşadığını söylüyor. Hoşdere mitinginden bir hafta kadar önce Erdal ile Türkan Öğretmen otobüste karşılaşmış. Annesinin Erdalı, Oğlum, lütfen olaylara karışma sözleriyle korumaya çalıştığını, kendilerine de böyle davrandığını anlatıyor Gül İlbay. Öğretmen ile öğrencisinin son karşılaşması bu olmuş.
Erdalın idam edileceğini duyan Türkan öğretmen, o dönemi ağlayarak geçirmiş. İnfazdan sonra annesinin, eski öğrencisinin vesikalık fotoğrafını bulduğunu belirten Gül İlbay, bu fotoğrafın yıllarca annesinin cüzdanında durduğunu anlatıyor: Annem cüzdanında bizim resimlerimizi de taşıyordu. Ama Erdalın vesikalık fotoğrafını hepimizin resminin üstüne yerleştirmişti. Cüzdanı her açışında fotoğrafı görebiliyordunuz diyor. İlbay, eve giren hırsız tarafından çalınan parasına değil, cüzdan ile birlikte kayıp olan vesikalık fotoğrafa üzülen annesinin hayatının sonuna kadar Erdalın acısını taşıdığını belirtiyor.
Türkan öğretmen Erdalın karnesini ve isminin tam karşısına 13 Aralık 1980de idam edildi notunu düştüğü not defterini bugüne kadar hep saklamış, ölümünde de kızına emanet etmiş.
CEKETİ EMANET GİBİ GÖRDÜM
Reha Duygulu, Ankara Ortaöğrenimliler Derneğinden (ANOD) Erdalın yoldaşı, arkadaşı. 2 Şubat 1980den üç-dört ay önce serin bir Ankara sonbaharında, Erdal toplantı yapacakları üniversitenin bahçesine elinde bir ceketle gelmiş. Yeni bir ceket aldım. Bunu ihtiyacı olan bir arkadaşa ulaştıralım, iyi olur demiş. Serde gençlik var, saatler-günler yetersiz, mücadele yoğun. Kahverengi ceket, Duygulunun evinde kalmış.
Reha Duygulu, İdam kararını engellemek için boş durmadık. Elimizden geleni yaptık, faaliyetlerde bulunduk, ama karar baştan verilmişti diyor.
Bugün, yarın idam edilir diye kaygı duyduğumuz günlerdi. Gece geç saat, iki-iki buçuk gibi. Birden uyandım. Evimiz Anafartalar Caddesi üzerindeydi. Pencereden bakıyordum. Issız caddeden bir jandarma panzer grubu geçti. Birden bir şimşek patladı beynimde, yok diye düşündüm, Mamaktan gelen konvoy, Anafartalar üzerinden geçmez Ulucanlara gitmek için. Birden Erdalın o panzerin içinde olduğunu hissettim. Ben ise evimin penceresinden bakıyorum. Acı ve çaresizlik . 19 yaşında yaşadığı ruh halini böyle ifade ediyor 2010 yılında Reha Duygulu. O gecenin sabahında radyodan idam haberini duyuyor.
Ceket bir yadigar, bir emanet olarak kaldı bende. Gardrobumda, hiç giyilmeden, kendi kullandığım ceketlerle birlikte sakladım.
Devrimci 78liler Federasyonunun 12 Eylül Utanç Müzesi sergisi için, 1980 darbesi ile bağlantılı objeler aradığı haberini almış.
Ceket, tam bir masumiyet simgesi. Düz, sade, küçük. Bir genç çocuk ceketi diyor Reha Duygulu. 3-15 Eylül 2010 tarihleri arasında Ankaradaki sergide yer almasını Bunca yıl saklamamın, yadigara sahip çıkmamın tam da amacı buydu: O yıllar unutulmasın, bütün ayrıntılarıyla gündeme gelsin, gençler dönemi, yaşananları anlasınlar cümleleriyle yorumlayan Duygulu, ceketi Erdalın ağabeyi Erkan Erene teslim edilmesi talebiyle sergiye verdiğini, Erdalın yadigarının ağabeyi Erkanda olmasından memnun olduğunu söylüyor.
Reha Duygulu, mahkeme fotoğraflarında Erdalın üzerinde olan ceketin bu ceket olmadığının altını çizerek, idam öncesi çekilen fotoğraflarda görülen kabanın da tutukluyken, soğuk havalarda üşümemesi için başka bir arkadaşı tarafından Erdala verildiğini anlatıyor.
YARIN: Erdallar,
Erenler, gençliğe bırakılan miras ve ağabeyin
ağzından Erdal
ANALARIN ACILARI ORTAK
Evine konuk da almaya başlayan Şadan Teyzeyi en çok duygulandıran ve acısını hafifleten ise Metin Göktepenin annesi Fadime Göktepe, Hasan Ocakın annesi Emine Ocak ve bir oğlunu yitiren, evlatları ve damadı cezaevinde olan Gülşah Tağaçın kendisini ziyaretleri olur. Konuklarına en güzel misafirperverliğini sergileyen, ikramlarda bulunan Şadan Teyzenin, annelerle sohbeti acıların ortaklığını da gösterir Saatlerce sürmesini ister analarla sohbetinin ama zaman darlığı vardır
Otuz yıl sonra geriye dönüp baktığında oğlunun acısını hâlâ ilk günkü gibi yaşayan Şadan Teyze, artık daha gururla, gözlerinin içi parlayarak söz etmeye başlar oğlundan. Başta Kenan Evren olmak üzere faşist darbeciler için ise duyduğu büyük bir öfke, nefret ve tiksintidir.
İnsanlık yok zaten onlarda, insan olsalardı yaparlar mıydı? Mahvettiler bizi, baba o yüzden gitti. Suçsuz olduğunu bildiğim için içim rahat.
Kimsenin evlat acısı çekmesini istemiyorum, çok zor çünkü. İlk zamanlar, Onlar da görsün benim çektiklerimi onlar da çeksin dedim. Sonradan dedim ki elime ne geçecek, kimseye beddua etmek istemiyorum. Çünkü çok zor evlat acısı, dayanılacak bir şey değil. Başka türlü çeksinler
Şadan Teyzeyi en çok duygulandıran anılarından biri ise Erdalın mezarına her gittiğinde, gördüğü çiçekler Mezarlığa filan gidince belli, çocuklar ziyaret etmişler, çiçek filan koymuşlar, görüyordum...
HEP RÜYAMDA GÖRDÜM
Ankara Ulucanlar Merkez Kapalı Cezaevinde 13 Aralık 1980 günü Erdal Erenin talebiyle infaza tanıklık eden Avukat Nihat Toktay: Erdal Erenin idamından sonra 4-5 ay hiç kendimi toparlayamadım. Hep rüyamda gördüm. Daha halen Ulucanlar Cezaevine gidemiyorum. Çünkü Erdal Erenin infazı orada yapıldı. Oraya gittiğimde tüylerim diken diken oluyor, sürekli gözlerimin önüne geliyor infaz. Onun için ben cezaevine gitmem. İdamla yargılanan birinin davasını almaktan korkuyorum.
Ankara Ulucanlar Merkez Kapalı Cezaevinde 13 Aralık 1980 günü Erdal Erenin talebiyle infaza tanıklık eden Avukat İsmail Sami Çakmak: Utanarak arkasını dönüp apış arasından bir mektup çıkardı. Bir sigara istedi, yaktım. Son derece rahat ve sakin, bir mektup yazmak istediğini söyledi, izin verdiler. Oturdu, sigarası bitinceye kadar mektubu yazdı. . Elleri bağlanacağı sırada Bağlamayın. Bana, vücuduma değmeyin dedi. Doktor ellerinin bağlanmaması halinde çok acı çekeceğini anlattı. Erdala söyledim, karşı çıkmaktan vazgeçti. Sehpaya yürüdü, Faşizme ölüm, halka hürriyet diye bir slogan atıp, kolay geçsin diye boynunu ipe kendi uzattı, aynı anda tabureyi tekmeledi. Biraz önce slogan atan vücut boş bir torba gibi sallanmaya başladı. 14.09.2008/Cumhuriyet-Dergi/Berat Günçıkan
HALKIMIZ BU DÜZENİ YARGILAYACAK
Erdal Eren, duruşmada yaptığı bu savunmadan sonra, mahkeme salonunda bulunan subaylar tarafından ağzı-burnu kanayana dek dövülür:
Hakim sınıflar ve onların uşakları bu sömürü ve baskı düzenine yönelen her hareketi kanla boğmak istiyorlar. Bunun için olmadık tertipler tezgahlıyorlar. Halkın kurtuluşu için mücadele veren, baskı ve sömürüye karşı çıkan herkes bu tezgahlara muhataptır. Ve siz bir mahkeme heyeti olarak bu tezgahın dişlisinden başka bir şey değilsiniz... Biz; devrimciler, sizlerin şartlandırılmış düşüncelerinizdeki gibi terörist veya anarşist değiliz. Biz devrimcilerin Türkiye halkının her türlü baskı ve sömürüden kurtulması dışında hiç bir kaygımız yoktur. Anarşi yaratmak veya terör estirmek bizim düşüncemizle çelişen bir şeydir. Tersine en büyük terörist ve katil, bu devletin kendisidir...
Bugün devrimcileri ve onların bir parçası olan beni, aldığınız emirlere uygun olarak yargılayabilir ve ölüm cezası verebilirsiniz. Fakat bu ilelebet sürmeyecektir. Bir gün mutlaka sizin yerinizde halkımız olacak, sizi ve koruduğunuz düzeni yargılayacak ve doğru kararı verecektir.
Evrensel'i Takip Et