09 Aralık 2010 00:00

Onur Caymaz’a Mektup

Merhaba Onur Caymaz,Senin sessiz hatta durgun gibi görünen ama kavgacı bir kişiliğin var. Şiirinle öykün de senin kimliğinle örtüşüyor.

Paylaş


Merhaba Onur Caymaz,
Senin sessiz hatta durgun gibi görünen ama kavgacı bir kişiliğin var. Şiirinle öykün de senin kimliğinle örtüşüyor. Önemli olan kavgayı neden ve nasıl göze alabileceğin. Bana öyle geliyor ki bir çiçeğin çiğnenmesi yüzünden kıyameti koparabilirsin. Hem de bir yaban çiçeği yüzünden. “Hem de” nitelemesinden hoşlanmadın. “Özellikle” dememi tercih ederdin... haklısın . “Özellikle de bir yaban çiçeğinin çiğnenmesi yüzünden koparabilirsin kıyameti.”
Bir de gecenin bitmeyeceğini söyleyene dayanamazsın sanıyorum. Dördüncü öykü kitabın Gece Güzelliği bunu vurguluyor biraz.
Bu tutumun, şiirsel bir davranış sayılsın diye seçilmiş değil. Günlerce çalıştığın 12 Eylül öncesi romanından cayıp bu kitabı yazmaya koyuluşunu tam açıklayabilsem belki senin kuşağının kırılgan hırçınlığını da açıklayabilirim. Bir askerin sabah cigarasında tren düdüklerini duyabilmek, sevgilisinin “gözlerine inen denizdeki” parlayıp sönen benzin alevlerini görmek kadar kolay değildir.
Sevgili Onur Caymaz,
Ana babasının yatağında öpüp uyur bıraktığı bir çocuğun uyanışı değil ki yaşamımızdaki hüzün, hemen akşama biteceğini umalım. Gençlik aşklarının yürüdükçe yıkılacağını sandığımız köprülerine benziyor yaşadığımız günler arkamızda. Tangoların sözlerinde içimizi ağrıtan sözler çınlardı. Bizim hiç yaşayamayacağımızı bildiğimiz duygulardı bunlar. İncelikli asil... dinlemek canımızı yakardı. Duygularımızı anlatacağımız dokunaklı sözcükleri hiç heceleyemedik. Sizin kuşağınız bu sözleri ciddiye mi aldı bilinmez. Sınıfsal ayrımı daha derin ayrımsadı. Yalnız bir yerde yanıldı: “En güzel üç yolculuktur; askerden, hapishaneden, hastaneden dönüş”. Bu dönüşler kendi yalnızlığını aramak ve ararken toslamaktır tekliğine. Düşlenmesi zor acılar biriktirilmiş günlerdir: “bu sabah çıkmış henüz elleri terli/bir kelepçe soğuğu gece çayları unutmadığı/ tokalaşıp çıktığı bir hemşeri gardiyan içerden/.../ bu sabah çıkmış bir haftadır kirli gömleği/kumaşlar masum güvercinler gri özlemler bahar/gidecek yeri yok bir adam Sirkeci’de/.../sevinir durur kepenkler Mahmutpaşa’da/ bu sabah çıkmış aylar olmuş kuşları görmeyeli/gözler duman yüzü esmer sokaklar bahar/ bu sabah çıkmış on yıldır kıpır kıpır yüreği”.
Sevgili Onur,
Soru sormasını bilmeyen, sevmeyen şair pek yoktur. Mesele soruyu sorarken sesini yükseltmeyi bilmekte. Kendini sorguya çektiği sesle sorarsa sorularını sustuğu sanılabilir. Oysa bir şairin susması anlaşılamaz.
Şairleri eksilen bir edebiyat iklimi çoğumuz için çekilmez olurdu. Şimdilik böyle bir tehlike yok. Sevindirici olan şairlerin sessiz ve kavgacı olanlarının az olmayışı. Uzlaşmazlıkları. Bir şaire de bu yakışır. Yani uzlaşmazlık ve kavgacılık. (Ama neyle uzlaşmadığı ve “neden /ne için” kavga ettiği de önemli )
Bir de “baba(m)dan gizli sigara içip/avucunda söndüren gül rengi” bir abla. Yoksa şairler nasıl okul çağını aşabilirdi ki...
Sennur Sezer
ÖNCEKİ HABER

‘Benden iyi çalabilirler ama benden çok sevemezler’

SONRAKİ HABER

Tek çare birleşmek

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa