14 Kasım 2010 00:00
AYÇA DAMGACI: Hepimiz bir porno setindeyiz
GÜNÜN YAZILARI
Konu ettiği oyunun kaderi gibi dokuz ay kadar ertelenmiş bir röportaj bu okumakta olduğunuz Özen Yulanın yazdığı, Biriken Grubunun yönettiği Yala Ama Yutma oyunu ile ilgili Vakit Gazetesinin provokatif haberlerinin ardından, belediye önce oyunun oynanacağı Kumbaracı50 sahnesini -yangın merdiveni olmadığı gerekçesiyle- mühürlemiş, mühür kaldırıldığında ise oyun medya tarafından çoktan oynanamaz hale getirilmişti. Yeryüzüne bir porno yıldızının bedeninde düşen meleğin hikâyesini anlatan oyunun, bir popüler kültür eleştiri olmasının kuşkusuz bir önemi yoktu. İnsan bedenine meleğin girmesi çok saçma bir durum. Melekler inancımıza göre korunmuştur. İnsanın pisliğini meleklere bulaştırmak mümkün değil diyen Vakit Gazetesi, -alışkanlık haline getirdiği üzere- kimsenin izleme şansı bulamadığı oyunu doğru tartışılamaz bir hale de getirmişti. Oysa kendilerinin de popüler kültürle, her şeyin pornolaştırılması ile dertleri vardır herhalde. Damgacının dediği gibi onlar da kendi magazinini yapmış oldu.
iDANS kapsamında ilk defa seyirciyle buluşan oyun, nihayet murad ettiği mecraya girdi. İyi ki de öyle oldu Şimdi oyunu doğru okuyup, Damgacının şahane performansını konuşabiliyoruz.
Benim izlediğim bütün işlerini yol ekseni kesiyor. Gitmek filmi, Beklerken oyunu... Yala Ama Yutmada bile bir yolculuk var. Şarkı söylediğin grubun adı; Göçebe Şarkılar. Yol sana neler düşündürüyor?
Ben yolculuk fikrini çok seviyorum. En basitinden arabaya binip, üç beş saatlik bir yol yapacağız diyelim ki, zevkten, heyecandan uçuyorum. Varılacak yer olduğundan değil ama süreç, yolda karşılaştığım her şey beni çok heyecanlandırıyor. Sonunda ne olacağını bilmemek çok iyi geliyor bana. Çünkü garantici olmayı, bilindik yollarda kazanç elde etmeyi sevmiyorum. Hep yeni bir şeyler olsun, yeni tartışmalar açılsın, ben kendimi açayım, kendimi öğreneyim.
Hesap kitap yaparak yola çıkmak istemiyorsun yani.
Hayatım hayal kurmakla geçiyor. Belki bundan kurtulmak için yolculuğu çok seviyorum. Kendi beklentilerimi kırmak, beklenmedik olanla yüzleşmek için.
Hayal kırıklığı yaşatmaz mı yol?
Mümkün tabii. Ama genelde sürprizlerle iyi baş ederim.
Gitmek filminin neredeyse yarısını yollarda, sürprizlerle çekmiştiniz...
O tam bir macera, muhteşem bir şeydi. Çok özel bir projeydi. Öyle bir film yapmak bir daha çok zor.
Yola çıkacağız ve karşımıza ne çıkarsa filmimize girecek mi dediniz?
Tabii ki bir senaryo vardı. Ne çekeceğimizi biliyorduk, ama yola çıktığımız zaman sürprizler geleceğini de biliyorduk. Mesela Şırnakta yol üzerinde bir düğüne rastlama olasılığı çok fazla, biz de rastladık işte. Tereddütsüz minibüsten inip, direk halaya girdim. Haburda sınırda çekim yapacağımız kesindi ama nasıl olacağı belli değildi. Orada da çok tatlı bir kadın vardı, Hatice anne diye. O geldi, kayıplarla, yitirdikleriyle ilgili harika bir monolog yaptı doğaçlama. Bunları ne kadar tasarlayabilirsin ki?
HAYAT BASİT OLABİLMELİ
Gitmek bir aşka bağlanan bir eylemdi. Lazım mı aşk için gitmek, gidebilmek?
Artık fikirlerim biraz değişiyor. Ben aşk için gitmemek taraftarı bir insan oldum. Kendiliğinden olsun, bir kişi deli gibi yollara düşmesin. Bir kişi çok fazla kendinden vermesin. Olacağı varsa karşılıklı olsun.
Gitmekte aşık olduğun adam da kendi ülkesinden bir başka ülkeye gidiyordu
Filmde karşılıklı bir gidiş var ama benim inatla gittiğim bir hikâye o. Sonuçta yaşanmış bir şey. Sadece birine yapılan bir yolculuk değil, biraz da kendine yapılan bir yolculuk. Kendi arzularıma, kadınlığıma yolculuk
Pek kimse savaş halindeki Iraka sevgilisi için gitmiyor ama...
Tabii, ama şöyle düşün, bir sevgilin var, İzmirde. Göresin, sevişesin geldi. Otogara gidip, bir bilet alıp, İzmire gitmeyecek misin? Ben niye gidemeyeyim? Iraktaysa, Irakta Ne yapayım? İsviçrede olsa gitmeyecek misin? Bu kadar basit!
Savaş var tamam anladık, Habur kapalı. Ama bir insan bir insanı niye göremesin bu dünyada? Burada naif, irrasyonel bir şey var. Hayat bu kadar basit olabilmeli benim görüşüme göre.
EN ÇOK TÜKETİLEN AMA TUKAKA EDİLEN: PORNO
Yala Ama Yutma neye işaret ediyor?
Bu projenin yönetmenleri Biriken grubuyla en çok üstünde durduğumuz mesele, her şeyin içinin boşaltılmaya çalışıldığı bir dönemde yaşıyor olduğumuzdu. Bize bütün savaş, ölüm haberleri enformasyon olarak geliyor artık. Bütün bunları küçük bir F tipine benzeyen korunaklı evimizde ekran başından izliyoruz. Sonra başka bir eğlence programını açıyoruz. Sabahleyin kadın programlarını... Orada bir kadının nasıl dövüldüğünü, kocası tarafından nasıl balkondan aşağı atıldığını izliyoruz, üzülüyoruz. Bütün bu politik gerçekler ve eğlence sektörü arasında sıkışmış, küçücük, içi boşaltılmış, marketten hangi malı daha ucuza alırım endişesinden daha fazla endişemizin olmadığı, kapitalist sisteme teslim olduğumuz Kendi zevkimiz ve politik farkındalığımız arasında, küçücük bir hücrede yaşayıp gidiyoruz. Yala Ama Yutma bunu anlatıyor.
Çelişkinin bir ucuna pornoyu koymak nasıl bir imkân sundu?
O tabii Özen Yulanın getirdiği bir önerme. Porno, herkesin tu kaka, pis dediği, en çok aşağıladığı sektör. Ama en çok tüketilen şey istatistiklere baktığında. İnsanlara porno setinden siyasi söylemlerle seslendiğin zaman, onlara biraz da pis bir şekilde göz kırpıp, dil çıkartıyorsun. Leyla, en çok tüketilen şeyin içinden seslensem dinlersiniz değil mi diyor. Aslında her gün siz bu pornografik olan şeyle yüzleşiyorsunuz. Savaş görüntülerine de, dayaktan ölen kadınların görüntülerine de porno izler gibi bakıyorsunuz diyor.
Leylanın, savaşlar, katliamlar, adaletsizlik üzerine propaganda gücü yüksek konuşmaları kimseyi sarsmıyor ama
Bence böyle bir nasırlaşma var çağ olarak. Türkiyede herkes günde üç dört saatini televizyon izleyerek geçiyor. Seda Sayan da en seksi kıyafetiyle sosyal sorunlara şöyle bir değiniyor. Bir spiker de bunu anlatıyor sana haber kanalından. Bağdatta pazar yerinde bomba patladı, elli kişi öldü diyor o güzel dudaklarıyla, makyajıyla. Sürekli enformasyon bombasına maruz kalıyoruz. Bu söylemleri ha Biri Bizi Gözetliyor setine, ha haber stüdyosuna, ha porno setine koymuşsun. Evlilik programları bayağı bildiğin porno. Kim kime ne yapacak diye gözetliyorsun.
VAKİT GAZETESİ KENDİ MAGAZİNİNİ YAPTI
Vakit Gazetesinin Yala Ama Yutma ile ilgili haberleri ve sonrasında olanları şimdi nasıl değerlendiriyorsun?
Bence olanların içinde o kadar büyük, ideolojik bir şey yoktu. Çıplak kadın fotoğrafı koyması yasak ama tu kaka diyerek bir fotoğrafı aldı, üstünü karıncalandırdı, kendi magazinini yarattı. Bu iş çok tuttu, karşı görüşteki gazeteleri çok alevlendirdi. Gündeme güzel oturdu. Şimdi bir ses çıkartmıyorsa belki konu bayatladığı içindir.
Sen neler hissettin o zaman?
Kötü... Hiç konuşmak istemedim bu konu hakkında. Korktum tabii ki, üzüldüm. Çünkü benim inançlı insanlarla ilgili hiçbir derdim yok. Onlara saldırmak, onların ideolojilerine hakaret etmek en son isteyeceğim şey. Başörtüsüyle ilgili her eylemde ben oradayım. İslam dünyasından özür dilemesi gerekir gibi şeyler yazmışlar. Ben o görüşteki insanları hedef alacak bir şey yapmadım ki bana saldırılıyor. Aslında görüş olarak onların da karşı olduğu bir kültürü eleştiriyoruz biz oyunda. Olanlar biraz ürkütücüydü. Ama bazen öncü işler yaparken, böyle sorunlarla karşılaşabiliyorsunuz
Seyirciyle buluşmayı nasıl buldun?
Çok zevk aldım oynamaktan. Çünkü gerçekten bir popüler kültür kusması bu. Madonna ya da Michael Jackson izleyerek büyüdüm. Hollywood filmleri, Ajda Pekkan... Ciddi bir görüntü çöplüğü var kafamda. Küçükken hepimiz bunlara öykündük, bu görüntülerle düzüldük. Yetenek yarışmasında insanlar hala Michael Jackson taklidi yapıyor. Bu ülkedeki modernleşme sürecinde çok acayip görüntülerle zehirlendik. Bütün bunları bir avazda kusabileceğim bir oyunda oynamak çok eğlenceli geldi.
ESAS KADIN OLSAYDIM BELKİ OYUNCU OLMAZDIM
Oynadığın oyunlar, filmlerin, Güldünya dizisi Hepsinin sosyal meseleleri vardı .
Şansım yaver gitti bu zamana kadar. Ben de bunun için çaba gösteriyorum tabii. Çok büyük konuşmayayım. Hayatın insana ne gibi maddi sıkıntılar getireceğini asla bilemezsin. Annen baban kanser olur o zaman çatır çatır Kurtlar Vadisinde oynayacağın bir an bile gelebilir. Ama herhangi bir militarist, homofobik, faşist bir şeyde yer almam, yapamam. O zaman hasta olurum. Okuduğum her senaryonun bütününe bakıyorum ben. Rolü filan boş veriyorum. Bakıyorum ne anlatıyor o hikâye, nasıl bir bütünün içinde olacağım?
Ben oyuncuyum kardeşim, ne gelirse oynarım diye düşünmüyorsun.
Onu yapamam, çünkü aynı zamanda aktivist bir yanım var. Bugüne dek öldürülen Kürt çocuklarla, kadınlarla, eşcinsellerle, transseksüellerle ilgili her türlü eyleme destek vermeye, katılmaya çalıştım. Neyi ne kadar değiştirebiliyoruz bilemiyorum, ama ben öyle bir yerde duruyorum. Bunu gerçekten inanarak yaptıktan sonra nasıl gidip öyle bir dizide, öyle bir sinema filminde oynayayım? Ne kadar inandırıcı olabilir bu?
Aktivistliğinin bir parçası olarak oyuncu olduğun bile söylenebilir o vakit
Ben kendimi çokça öteki hissettiğim için oyuncu olmak istedim sanırım. Bana bir zamanlar hiçbir alan bırakılmamış olduğunu düşündüğümden olsa gerek oyuncu olmak istemişim. Onun için sahnede söz almak istiyorum. Yoksa çok popüler, el üstünde tutulan bir kadın, bir kız çocuğu olsaydım belki olmak istemezdim. Belki esas kadın olsaydım toplum içinde hiçbir zaman oyuncu olma ihtiyacım olmazdı.
HİÇ TİYATRO İZLEMEMİŞ İNSANLARA OYNAMAK MÜTHİŞ
Beklerkeni hala oynuyorsunuz değil mi?
On günlük bir Karadeniz turnesi oldu. Akçakoca, Ünye, Çamlıhemşin, Hopa, sonra Batuma geçtik. Denizler Festivali kapsamında bütün Karadenizde meydanlarda, sokakta oynadık. Seyirciyle yaşanan unutulmaz bir şeydi. Müthişti, insanlar gözünü kırpmadan seyretti.
Sokakla sahne arasında nasıl bir fark var?
Kolay değil tabi. İlgiyi tutmak için tam gaz oynaman gerekiyor. Güzel oluyor çünkü hayatında hiç tiyatro izlememiş insanlar gelip pür dikkat izliyor. Çok katılımcı Konuşuyorlar, cevap veriyorlar. Buna uygun tasarlamıştık zaten Beklerkeni. O yüzden müzikle tiyatro bu kadar iç içe. Hopada, Kazımın şarkısı Narinoyu söylüyoruz. İnsanlar bizimle beraber söylemeye başladılar. O kadar duygulandım ki. Bitirince müthiş bir alkış koptu.
Göçebe Şarkılar nasıl gidiyor?
Göçebe Şarkılara biraz ara verdik. Yorduk çünkü kendimizi. Bir süre sonra sadece eğlendiren bir grup oluyorsun, hatta bir bağırtıya dönüşüyor her şey. Kendimizi yenileyip, daha teatral, kabare gibi, değişik bir şey yapmayı düşünüyoruz.
NE YAPACAĞINI BİLMEZ BİR İNSANDIM
Oyunculuk öncesi hikâyenden bahsetsek...
Popüler kültürle yetişmiş, orta sınıf bir aileden gelen, 80 kuşağı bir insandım. Bu Allahın kulu ne yapmak ister diye bir fikrim yoktu yani. Sahne sanatlarına ilgiliydim de cesaretim yoktu hiç.
Sahnede olmak mıydı hayalin?
Sabah uyandığımda bir saat hayal kurmakla geçiyor hayatım. Ondan sonra motoru çalıştırabiliyorum. Hayallerimde sahne vardı ama bizim kuşaktaki ana akım hep işletme, iktisattı. 80de ilkokula başladım. Darbenin ilk mahsulüyüm işte. İktisat Fakültesine giderken her sabah ağlardım sinirden. Çünkü hiç kafam basmıyordu, anlamak istemiyordum. Sonra ara verdim okula. Geri döndüğümde ise müzik guruplarından birisine takılmaya başladım. Bir müzikal yapacaklardı, beni çağırdılar. Baktım ki sahnede olmak çok güzel. Okulda Öğrenci Kültür Merkezinin tiyatro kulübüne yazıldım. Her şey öyle başladı benim için. Şahika Tekandda devam ettim oyunculuk bölümüne. Edebiyat Fakültesi Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturgi bölümünde okudum bir yandan. 1998de Mahirle (Günşıray) çalışmaya başladım Tiyatro Oyunevinde; hala oradayım.
Devrim Büyükacaroğlu
Evrensel'i Takip Et