8 Kasım 2010 01:00

Adnan Gümüş*
11 Ekimde Gazi Üniversitesi eski rektörü Prof. Dr. Kadri Yamaç ile birlikte bir paneldeydik. Bologna Süreci ile ilgili, “o toplantıdan bu toplantıya girip çıktık, müthiş bürokrasi, şimdi geriye dönüp baktığımda resim yeni yeni belirginleşiyor” mealinde deneyimlerini paylaştı. En garip olanı ise Bologna Sürecinin 2010’da tamamlanmış olması idi. Yani bırakın akademik camiayı, rektörler bile anlayıncaya kadar iş bitirildi. Kaldı ki hâlâ da anlaşılıp anlaşılmadığı pek belli değil.Aşağı yukarı işleyiş bu şekilde yürütüldü ve yürütülüyor. Mekanizmalarıyla, ara süreçleriyle insanlar ve kurumlar uğraştırılıyor. Bu arada ne olduğu, esas amacı görünmez kılınıyor. Bologna Süreci “öğrenci-öğretim elemanı değişimi”, “stratejik planlama” ve “kurumsal değerlendirme” gibi adlar altında sunularak arkasındaki ana döngü örtüldü.
PİYASA DÜZENEĞİ DIŞINDAKİ YÜKSEKÖĞRETİMİN TOPTAN TASFİYESİ
Gerçekten Bologna Süreci nedir? Üniversitelerimize (onların adlandırmasıyla “yükseköğretim sektörüne”) ne getirip götürür? Kurumsal özeklik, akademik özgürlükten ne anlar? Daha doğrusu bu tür ilkeleri var mıdır? Ana önceliği nelerdir, bilimsel kaygıları var mıdır? Genel ve ortak bir belirleme yapılırsa, Bologna Süreci, özel üniversitelerin önünün açılması değil, piyasa düzeneği dışında hiçbir kurumun bırakılmamsıdır. Yani adı ve sahibi ne olursa olsun, tüm yükseköğretim kurumlarının piyasa düzeneğine bağlanmasıdır.Bologna Süreci salt herhangi bir lokal gücün yayılım alanı değil, eğitim alanında küreselleşmenin bir parçasıdır. 1999’da 23 ülkenin katılımıyla (bugün 47 ülke) Avrupa Yüksek Öğrenim Alanı (AYA) oluşturma girişimi olarak başlayan Bologna sürecinin temel referanslarından biri bilgi ekonomisi ve yükseköğretim kurumlarının rekabet edebilirliğinin sağlanması yönündedir.
AKADEMİK ÖZGÜRLÜĞÜN TOPTAN TASFİYESİ
Bologna Sürecindeki bütün temel kararlar, Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliğinin bulunduğu ilgili ülke bakanlar konferanslarında kararlaştırılmaktadır. Üniversiteler (yükseköğretim kurumları) ise salt uygulayıcı konumundadır. Bu durumun kendisi, yani ana kararların üniversite dışında bakanlar konferanslarında alınması, tek başına bu durum bile, herhangi bir kurumsal özerkliğe olanak tanımamaktadır. Kurumsal özerklik yoksa akademik özgürlük zaten yoktur. Ayrıca her bir yükseköğretim kurumu için “mütevelli heyeti” istenmekte ve değerlendirmenin de dışsal değerlendirmeye (şirket ajanslara) devrini şart koşmaktadır. Yani personelini de, programını da, araştırmasını da kendi kendisine belirleme olanağı tümden ortadan kaldırmaktadır.
BOLOGNA SÜRECİNİN MANTIĞI VE MEKANİZMASI:PİYASACI SEKTER HOMO TEKNIKUS
Toplumun ve ekonominin her alanına teknik buluş ve yaklaşımların (S&T) uygulanması; bilim ve teknoloji yoluyla her bir şeyin kontrol edilmeye çalışılması; bilim ve teknolojinin de çıkar ve ticarileşmeye dönüşmesi; bilim ve teknoloji yoluyla sosyal ve ekonomik üstünlük arayışı olarak adlandırabileceğimiz “homo teknikus” Bologna Sürecinde ana mekanizmayı oluşturuyor. Bu süreç, yükseköğretimin piyasa denetiminde bir yandan kârlı bir pazar, diğer yandan finans kapitalin ideolojik aygıtı haline getirilmeye çalışıldığı, insanın ve hayatın unutulduğu “homo teknikus” projesine dönüşmüş bulunuyor.
Teknik bir mantık çerçevesinde finans kapital adına yükseköğretim ve yetişkin eğitimini tümden kontrole yönelik Bologna Sürecinin mevcut mevzuata ve uygulamalara yansımış vizyon, misyon ve mekanizmaları başlıklar halinde şu şekilde sayılabilir:
* Amaç (Vizyon, İdeoloji): Kapitalist Ekonomi Politiği Üniversitelerde (Yükseköğretim Sektörü-Üçüncü Sektör) Hâkim Kılma.
* Misyon, Görev, Hedef: “AYA-Avrupa Üniversite Alanı” ve “AAA-Avrupa Araştırma Alanı” Oluşturma ve Bunları Dünyaya Yaygınlaştırma.
* Genel Mekanizma: Piyasa Koşullarında Sekter Determinizm ve Homo Teknikus
* Mekanizma 1) Tanınırlık: Sorbonne, Lizbon Konvensiyonu, AKTS, Diploma Eki, Erasmus (Öğretim Elemanı ve Öğrenci Değişim Programları)
* Mekanizma 2) Bologna’nın Sosyal Boyutu, Yükseköğretim Hizmetini (Malını) Yaygınlaştırma, Ulusal ve Uluslararası Girişi Kolaylaştırma, Kredilendirme veya Öğrencileri Bankalara Uzun Erimli Borçlandırma.
* Mekanizma 3) Öğretim Üyeleri ve Diğer Bilim ve Eğitim Emekçilerinin Piyasa Mekanizmasına Bağlanması: Güvencesizleştirme ve Performans Sistemi.
* Mekanizma 4) Yaşamboyu Öğrenme veya Hizmetçi Eğitimin ve Mezunun Metalaştırılması
* Mekanizma 5) Yönetim ve Denetimde Piyasa Güçlerinin Artırılması: Ortak Kalite Ölçütleri, İç ve Dış Değerlendirme ve Akreditasyon, Mütevelli Heyetleri, YÖK, YÖDEK, ADEK, Ajanslar vb.
Tanınma, denklik, dolaşım, saydamlık, istihdam edilebilirlik, kalite güvencesi, yeterlilikler çerçevesi gibi konseptler kendi başına hoş gözüküyor. Ancak kazın ayağı hiç de öyle durmuyor.
BOLOGNA SÜRECİNİN KISA ÖZETİ
Bologna Sürecini özet olarak tanımlamak gerekirse,
1) Tüm dünya yükseköğretim ve üniversite anlayışı, kurum ve organizasyonunun,
2) Piyasa öncelikleri ve sermayenin küreselleşmesi temelinde,
3) Tüm emek, öğretmen, akademisyen ve araştırmacı gücünü metalaştırmak üzere,
4)ABD-Anglosakson modeline uygun şekilde yeniden düzenleyerek;
5)Akademisyenlerin özerk varlığını (üniversite özerkliği ve akademik özgürlükleri),
6) Özgür düşünceyi,
7) Özerk hakikat kuruculuğu ve ideolojileri (dolayısıyla aydınlanma, ulusal hareketler, sosyalist hareketler vb.) ortadan kaldırma sürecidir.
Bu sürecin seçeneği olmadığı yönündeki söylemler doğru değil. Seçenek hep vardı: Hayattan ve emekten yana bilimsel özgür demokratik üniversite. Ancak unutulmaması gereken bir nokta, yüksek öğretimin üniversiteleştirilmesinin mevzuattan önce bunun mücadelesinden geçtiği gerçeğidir. (BİTTİ)

SERMAYE NEDEN EĞİTİMLE İLGİLENİYOR?
Burada önemli bir soru, bunca işi gücü arasında küresel sermaye eğitim-öğretime neden ilgi duyuyor(?), sorusudur. Ancak bunun için pek çok sebep bulunuyor.
Burjuvazi açısından yükseköğretim (ve üniversiteler);
* Her şeyden önce kârlı bir hizmet (bir meta, bir mal) ve hizmet sektörü (yükseköğretim işletmeciliği) olarak görülmekte,
* Ayrıca ideolojik anlamda piyasaya alternatif bir potansiyel olarak algılanmakta, dolayısıyla kontrol edilmesi, en azından piyasa mekanizması ile uyumlulaştırılması gereken bir güç sayılmakta,
* Dahası önemli bir araç (medya, ideolojik aygıt), dolayısıyla kullanılması gereken bir ajan olarak görülmektedir.

SERMAYE NASIL BİR ÜNİVERSİTE İSTİYOR?
TÜSİAD’ın Ekim 2000’deki raporu çok net bir şekilde bu talepleri ortaya koyuyor.
“YÜKSEK ÖĞRETETİMİN FİNANSMANI YASAL DÜZENLEME ÖNERİLERİ”*
Türk Milli Eğitiminin Etkinliğini Artırmak, Serbest Rekabet Ortamında Gelişmesine Yol Açmak için Değiştirilmesi Önerilen Kanun Maddeleri
1) Özel Öğretim Kurumları Kanunu 625
a) Yabancılar da Türkiye’de özel okul açabilmeli
b) Özel okulların denetim ve gözetimi için fon kurulmalı
c) Yabancı uyruklu öğrencilerin özel okullarda okumaları sınırlandırılmamalı
2) Milli Eğitim Temel Kanunu 1739
a) Kanundaki “Başarılı” öğrenciyi tanımlamak zor. Yükseköğretime girebilen herkes başarılı kabul edilmeli.
b) “Maddi imkanları elverişli olmayan” deyimine açıklık getirilmeli ve yoksulluk sınırında yaşayanlara parasız eğitim sağlanmalı (yani diğerlerine sağlanmamalı)
3) Yükseköğretim Kanunu 2547
a) Yükseköğretim paralı olmalı
(…)
c) Özel öğretim kurumlarını denetim ve gözetim fonu kurulmalı
4) Anayasa 130.madde 2., 10., 11 fıkra
a) Gerçek ve tüzel kişiler de yükseköğretim kurumu açabilmeli
b) Özel yükseköğretim kurumları araştırma yapmak ve gelişmelerini devam ettirmek amacıyla kâr edebilmeli (s. 102)

BOLOGNA SÜRECİNİN KARAR ORGANLARI
Uluslararası veya merkezi karar organları; AYA’ya üye ülke Eğitim Bakanları, Avrupa Komisyonu, Avrupa Konseyi, Avrupa Sanayi ve İşverenler Konfederasyonları Birliği (UNICE/BUSINESSEUROPA), OECD, “Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Organizasyonu – Yükseköğretim Merkezi (UNESCO-CEPES)”, Avrupa Üniversiteler Birliği (EUA), Avrupa Yükseköğretim Kurumları Birliği (EURASHE), Bologna İzleme Grubu (BFUG), Avrupa Ulusal Öğrenci Birlikleri (ESIB/ESU), Uluslararası Eğitim Avrupa Yapısı (EI-ETUCE), Ulusal Akademik Tanıma Merkezi (NARIC), Bilgi Merkezleri İletişim Ağı (ERIC), Avrupa Yükseköğretim Kalite Güvencesi Birliği (ENQA) gibi kuruluşlardan oluşmaktadır.
(*) (Yayın No. TÜSİAD-T/2000-10/287)
(*) Prof Dr. Çukurova Üniversitesi
HAZIRLAYANLAR: Ferhat Sarı Mustafa Kahveci

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Milyonlar ‘fitre’lik, iftar sofraları boş

Milyonlar ‘fitre’lik, iftar sofraları boş

Erdoğan-Şimşek programıyla ücretleri açlık sınırının altına inen asgari ücretli işçiler ve emekliler, ramazan ayının ilk iftarını boş sofralarda karşılıyor: “Kırmızı eti zaten görmüyorduk, bu sene orucu açacak zeytin bile alamıyoruz…” Diyanet İşleri Başkanlığı da ‘Asgari ücretliler ve emeklilere fitre verilebilir’ fetvası yayımlamıştı.

İftar sofrasına 1 yılda gelen zam: Yüzde 45

Dört sene içinde güllaça gelen zam: Yüzde 1100

Pideye 2 yılda gelen zam: Yüzde 150

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
1 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et