5 Kasım 2010 01:00

30 yaşına girmeye hazırlanan bir kurum ne kadar güncel olabilir? Tankların gölgesinde ve asker apoletlerinin korumasında doğan bir kurum varlığını 30 sene boyunca korumayı nasıl başarır? Askerlerin ufak ufak kışlasına çekildiği ve müesses nizamın yıkılıp yeni bir düzenin kurulduğu bir dönemde kendisine nasıl bir yer bulabilir? Yüksek Öğretim Kurulunun (YÖK) kuruluşunun 29. yılında bu sorular arttırılabilir kuşkusuz ancak her şeyden önce söylenmesi gereken, YÖK’ ün, kendisine yüklenen yeni rollerle varlığını sürdürdüğü ve hem üniversiteler hem de toplum gündemindeki yerini koruduğu.
YÖK YENİ SAHİPLERİNİN HİZMETİNDE
12 Eylül dönemde, esas olarak, üniversitenin “devletleştirilmesi” görevini hayata geçiren YÖK, bugün düzenin esas sahiplerinin sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda yüklendiği yeni görevleri inşa etmenin uğraşısı içinde ve hâlâ egemenlerin üniversite sistemini tüm kılcallarına kadar kontrol etmesi için biricik araç olma özelliğinde. Apoletlilerle yolu şimdilik ayrı düşen YÖK, ayrıca geride bıraktığımız 8 yıl boyunca bürokraside kendi düzenini adım adım tahsis eden AKP’nin üniversitedeki iktidar aracı konumunda. Üniversitelerin iplerini elinde bulunduranlar açısından durum böyleyken, akademinin gerçek sahipleri yani öğrencisi, akademisyeni ve çalışanları açısından tablo ne? Özerk demokratik üniversite mücadelesinin bugün içinde bulunduğu durum sermayenin üniversiteleri dönüştürme planı kapsamında YÖK eliyle yürütülen saldırılara karşı mevzisini koruma şeklinde.
NEDEN YENİ DÜZENİN ESKİ BEKÇİSİ
Üniversitelerin en bilinen ve üzerine en çok tartışılan kurumu olan YÖK ile ilgili bu dosyada önceliğimiz, tarih dersi vermek veya olguları peş peşe dizmek olmayacak. Amacımız, bugünden bakarak, kronolojik olgular ve olaylar sıralaması içinde YÖK’ü ve üniversitenin evrimini kaybetmeden, yaşananları anlamlandırmaya çalışmak olacak. Bu nedenle dosyanın adı “Yeni Düzenin Eski Bekçisi.” Türkiye, üniversiteler de dahil olmak üzere kimi eski güç odaklarının elinde tuttuğu kurumlarda bir dönüşümü yaşıyor ve bunun sancıları uzun süredir pek çok farklı alan gibi üniversitelerde de yaşanıyor.
Eskiden kralın tebaası olan-YÖK eski üyeleri, onları destekleyen rektörler ve kimi Kemalist çevreler- ise hazır kral ölmüşken demokrasi istemeyi akıl etmeyi hatırladılar. YÖK ile mazisi kuruluşundan itibaren mücadele üzerine kuran çevreler ise demokratik bir üniversite mücadelesinde yüz yüze oldukları yeni saldırılar ve baskılar karşısında bir yol arayışını tartışıyorlar. Üzerine bu kapışmanın yaşandığı YÖK ise yeni başkanı ve yeni üyeleriyle, kendisinden önceki yönetimlerden devraldığı eski baskı araçlarını arttırıp çeşitlendirerek -soruşturma, ceza. kamera, kadro vermeme vb.- üniversiteleri sermayenin ihtiyaçlarına açmak için yeni ufuklara yol almaya devam ediyor.
GÖRÜŞ VE ELEŞTİRİLERİNİZİ BEKLİYORUZ
Bu dosyada yolları YÖK ile kesişenler yazacak, YÖK’ün tarihinden çarpıcı başlıklar arşiv bilgisi olarak yeniden anımsatılacak; bilimsel, demokratik, halktan yana bir üniversitenin yolları ve bu mücadelenin dinamikleri tartışılacak. Öğrencilerden bilim insanlarına üniversitenin emekçileri kendi üniversitelerini anlatacak ve alınır satılır bir meta olarak eğitimle ilgilenen sermayenin yeni üniversite projeleriyle dosyamız sona erecek. Katkı görüş ve önerilerinizle dosyamızı zenginleştirmenizi bekliyoruz… Yani bu dosya artık sizin yazılarınızı bekliyor. Dosyaya yazı göndermek için adresine mail atabilirsiniz.

HANGiSi DOĞRU?
1) Aşağıdakilerden hangisi Ayşegül Jale Saraç’ın sıfatlarından biri değildir?
a) 22 Temmuz 2007 genel seçimlerinde AKP Diyarbakır Milletvekili adayı olmak
b) Dicle Üniversitesinin ortasına duvar örmek
c) Katıldığı bir televizyon programında kendisini eleştiren öğretim üyesinin işine, “Akademisyene yakışmayan davranışlarda bulunmak” gerekçesiyle son vermek
d) Üniversitede kendisini protesto eden öğrencileri, çay içip sorunlarını öğrenmek üzere odasına davet etmek

2) Aşağıdakilerden hangisi Yusuf Ziya Özcan’ ın açıklamalarından birisi değildir?
a) “İdealim, belli sayıda insanı üniversiteye taşımak. Diğerlerini, yüksek teknik okullara ve meslek yüksekokullarına yönlendirmek. Bedava okul da olmaz.”
b) “Gazetelerde okuduğum, mutsuz insanların feryadı. Herkes bu yıl ÖSYM’yi suçlama yolunu seçti. Bütün bu olayların kökeninde, sınava giren ancak 100 kişiden 3’ünün devlet memuru olması yatıyor. Elbette 97 kişi mutsuz olacak.”
c) “Ben üniversitelerin YÖK’le hiçbir bağlantısının olmasını istemiyorum. YÖK de kaldırılsın.”
d) “Siyasi iktidar üniversitelerden elini çeksin.”

3) Aşağıdaki üniversitelerin hangisine en çok oyu alan rektör adayı atanmıştır?
a) Marmara Üniversitesi
b) Gazi Üniversitesi
c) Giresun Üniversitesi
d) İstanbul Üniversitesi
e) Hiçbiri

4) Hangisi üniversitelerde soruşturma gerekçesi olmamıştır?
a) Koridorda ıslık çalmak
b) Üniversiteye bol miktarda meyva suyu sokmak
c) TEKEL işçilerinin eylemine destek vermek
d) Çıktığı bir televizyon programında Kürt sorunu hakkında konuşmak
e)Kariyer günleri düzenlemek

AKP üniversiteleri YOK/YÖK ediyor!

İsmet Akça (Eğitim Sen İstanbul Üniversiteler Şubesi Sekreteri): 12 Eylül askeri rejimi tarafından kurulan YÖK, üniversitelerin zapturapt altına alınması ve neoliberal kapitalizm doğrultusunda yeniden yapılandırılması işlevine sahip olmuştur. Kurulduğu ilk dönemde YÖK, neoliberal kapitalizmin ihtiyaçları doğrultusunda milliyetçi, muhafazakar, otoriter bir yükseköğretim yapısı kurmuş ve üniversitenin asli sahibi olan akademik ve idari personel ile öğrencileri, emekçileri ve onların örgütlerini söz, yetki ve karar mekanizmalarından dışlayan bir merkeziyetçiliği dayatmıştır. Üniversitelerin halk kesimleriyle bağlarından koparılması, apolitikleştirilmesi, itaatkarlaştırılması, akademik özgürlüğün yok edilmesi, baskı ve cezalandırma yönteminin devreye sokulması yoluyla üniversitelere bir deli gömleği giydirilmiştir. 1990’ların ortasından itibaren neoliberal kapitalist tiyatronun ikinci perdesi devreye girmiş, YÖK rejimi piyasacı-otoriter yüzünü daha açıkça ortaya koymaya başlamıştır. Dünya Bankası ve AB gibi uluslararası kuruluşlar, TÜSİAD, TOBB gibi sermaye kuruluşları tarafından gündeme getirilen ve Bologna süreci, TÜSİAD Yükseköğretim Raporu, YÖK Yükseköğretim Strateji Raporu’nda somutlanan sözüm ona bir üniversiteler reformu gündeme alınmıştır. Eğitimin meta haline getirilmesi ve sermayenin yeni kâr sahası olarak inşa edilmesi, üniversitelerin şirket gibi çalışan yapılara dönüştürülmesi, iş güvencesinin kaldırılmasıyla ve üniversite yönetimini sermaye temsilcilerinin eline bırakma girişimleriyle bu deli gömleğine çift dikiş atılmıştır.
AKP YÖK’ÜN ÖZÜNÜ AYNEN SAHİPLENDİ
Eskinin sözde muhalifi bugünün YÖK otoritesini elinde tutan AKP ise yükseköğretimi kendi neoliberal, otoriter ve dinci-muhafazakar siyasetini en fahiş biçimde uygulayacağı alan olarak seçmiştir. AKP, YÖK’ün hem otoriter hem de neoliberal zihniyetini sahiplenmekte ve derinleştirmektedir. Yükseköğretimde 12 Eylülcülerin izinden yoluna devam eden AKP, bu süreç karşısında saf tutabilecek tüm kesimleri ortadan kaldırmaya azmetmiş gözüküyor. Bu değişimler bir yandan da AKP’nin dinci-muhafazakar kadrolaşmasıyla ele ele yürümekte. YÖK, rektörlükler, akademik kadrolar elden geldiğince bu kadrolaşma zihniyetiyle doldurulmaktadır. Kıskaca alınan üniversitelerin sermayeden, devletten, siyasal iktidardan özgürleştirilmesi mücadelesi bugün AKP’nin siyasal taşıyıcılığını yaptığı emek karşıtı, özgürlük ve demokrasi karşıtı siyasal hatta karşı mücadelenin merkezi bir parçasıdır.


ÜNİVERSİTE YÖNETİCİLERİNDEN İNCİLER: LAF OLA BERİ GELE

“İdeolojik saplantılı bilim adamları tasfiye olacak.”
Marmara Üniversitesi Rektörü Zafer Gül

“Üniversitelere polis ve jandarma giremeyecek.” (2008 yılında Radikal gazetesine verdiği röportajda bu ifadeleri kullanan YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan,
25 Ağustos 2010 yılında üniversitelere gönderdiği
genelgeyle sivil polise yer tahsis edilmesini istedi.)

“Bugün üniversitelerde profesörlük unvanına sahip olmakla, akademik unvana sahip olmakla beraber psikiyatrik bakımdan özürlü olan insanlar var. Bu insanların ders vermesine engel olacağımız hukuki enstrümanımız yok.”
YÖK Eski Başkan Vekili İzzet Özgenç

“Amerikan emperyalizmi palavradır. Ben Amerikancıyım.Dünya barışını ancak Amerika sağlayabilir.”
YÖK Eski Başkanlarından Kemal Gürüz

“100 bin şehit verir Yunanistan’ ı alırız.” Çanakkale Savaşı’ nı anlatan bir belgeselin galasında konuşan İstanbul Üniversitesi Eski Rektörü Kemal Alemdaroğlu


BUNLARI BiLiYOR MUSUNUZ?

YÖK, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu doğrultusunda 6 Kasım 1981 yılında Prof. Dr. İhsan Doğramacı’nın başkanlığında kuruldu.
12 Eylül yönetiminin amacı, sistem karşıtı eylemlerin kaynağı olarak görülen üniversiteleri hiyerarşik bir düzene bağlamaktı. YÖK kanunu, henüz parlamentodan geçmeden 1982 Anayasasıyla güvence altına alınıp hızlıca uygulamaya konuldu. Ancak kanun, 29 yıl boyunca her doğum gününde öğrenciler ve öğretim üyeleri tarafından protestolarla anıldı.
Bütün üniversiteleri aynı şablon içine alan Yükseköğretim Kanunu’nun temel özellikleri:
jBütün yetkiler YÖK’te ve başkanında toplandı. Üniversitelerde akademik kurulların etkisi azaltılırken rektörler aşırı yetkiyle donatıldı. Kişisel yönetim, öğretim üyelerinin üniversiteden kaçışını hızlandırdı. Üniversite bileşenlerini kurumlarına yabancılaştırdı.
Yöneticilerin göreve gelmesinde seçim yöntemi terk edildi, atamaya geçildi. 1992’ye kadar rektörleri, YÖK’ün önerdiği 3 aday arasından cumhurbaşkanı atadı. Dekan atamaları ise rektörlerin önerdiği 3 aday arasından, YÖK tarafından yapıldı. 1992’den itibaren öğretim üyelerine 6 rektör adayını belirleme hakkı verildi. YÖK Genel Kurulunda adaylar 3’e indirilerek cumhurbaşkanına sunulmaya başlandı. Ancak YÖK, her zaman en çok oyu alan öğretim üyelerini, cumhurbaşkanına sunmadı. Üniversitesinden en çok oyu alan adayların YÖK tarafından liste dışı bırakıldığı, iktidara yakınlığıyla bilinen adayın 1 oy ile rektör olduğu görüldü.
*YÖK Kanunu, 19 yılda 50’den fazla değişikliğe uğradı. Ancak bu değişikliklerin hiçbiri öze dönük değildi. Sadece bir koordinasyon kurulu olarak kalması istenen YÖK, aşırı merkeziyetçi özelliğini korudu.
*Öğretim üyesi yönünden kan kaybeden üniversiteler, bir de kaynak yetmezliğiyle darbe yedi. Akademik özgürlük sadece YÖK’ün ideolojisiyle değil araştırma bütçelerinin kısılmasıyla da darbe aldı.
*Öğretim üyelerinin karar süreçlerine katılamadığı üniversitelerde öğrenciler de bu sürecin dışında kaldı.
YÖK, siyasi partilerin seçim programları ile hükümet programlarının da değişmeyen vaatlerinden biri. Oy toplamak için YÖK’ü değiştirme sözü veren siyasi partiler, taslaklar hazırlamalarına rağmen bunu gerçekleştirmedi.


YARIN: AKP’nin dansı
HAZIRLAYANLAR: Ferhat Sarı - Mustafa Kahveci

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Milyonlar ‘fitre’lik, iftar sofraları boş

Milyonlar ‘fitre’lik, iftar sofraları boş

Erdoğan-Şimşek programıyla ücretleri açlık sınırının altına inen asgari ücretli işçiler ve emekliler, ramazan ayının ilk iftarını boş sofralarda karşılıyor: “Kırmızı eti zaten görmüyorduk, bu sene orucu açacak zeytin bile alamıyoruz…” Diyanet İşleri Başkanlığı da ‘Asgari ücretliler ve emeklilere fitre verilebilir’ fetvası yayımlamıştı.

İftar sofrasına 1 yılda gelen zam: Yüzde 45

Dört sene içinde güllaça gelen zam: Yüzde 1100

Pideye 2 yılda gelen zam: Yüzde 150

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
1 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et