24 Ekim 2010 00:00
DURDURUN DÜNYAYI!
GÜNÜN YAZILARI
Bir zamanlar Durdurun Dünyayı İnecek Var adlı bir oyun oynanmıştı. Oyunun kahramanı olayların hızına uyamadığında Durdurun dünyayı diye feryadı basıyordu. Durdurun..
Elbette olayları, zamanı bir otobüsü durdurur gibi kolayca durdurmak olası değil (Otobüsleri durdurmak hiç olası değil ya... O da başka) Ama günümüzde bütün yetişemediklerim karşısında aynı feryat takılıyor boğazıma: Durdurun... Durdurun! Savaşı, açlığı, adaletsizliği ... Cinayetleri. İyi ama bunlar kendi kendine durmaz. Müdahalemiz gerekli. Şu günlerde toplanacak olan İnsan Hakları Derneği Kurultayının sonuç bildirgesi çok önemli bence.
İyi de Ey Sennur Sezer kaç zamandır uğramadın kurucusu olduğun derneğe. Hem senin hem Adnan Özyalçınerin kuruculuk plaketleri bile genel merkezin deposunda...
(Ekmek parası da bir insan hakkı ve kıpırdayamıyorum işte.)
Bu arada kadın cinayetleri elliyi geçti.
İşten atılmalar. Kayıplar. Kayıp anaları yollarda. Yüz yaşını aşkın bir ana şu ara İstanbulda. (Eh ben yetmişe yaklaştığıma göre ondan epey gencim. Ama ziyarete gidemedim). Bandırmada Marmarada Yaşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Cihan Hayırsevener yaptığı haber ve yazdığı yazılar nedeniyle uğradığı saldırıda öldürüldü. İlk duruşmaya gidemedim. Doğu Perinçeke kızabilirim ama yargılandığı mahkemenin ortasında yumruklanabilmesini aklım almadı. Utandım.
Tek tip askerlik tartışılmadı, askerlik konusu tabu. Vicdani retçilerin başına gelenler belli. Kadınlar adına yapılan çağrıyı tam kavrayamadığımdan komik duruma düştüm. Çünkü yalnız başına bir imza eylemi ya da açıklama etkili olmaz ki bence.
Bu arada hatırladığım bir şey var 1964 yılında tam da bu günlerde Jean Paul Sartre, Nobel Ödülünü reddetmişti.
Sartreın bu parası ve ünü yüksek ödülü reddetmesine gerekçesi Böyle bir ödülü kabul etmenin yazarı ödülü veren kuruma bağlı kılacağı ve Nobel ödüllerinin geçmişte bütün ülkeler ve ideolojilerden yazarlara eşit davranılarak dağıtılmadığıydı.
Bilirsiniz Sartre, II. Dünya Savaşı sonrası dönemde özellikle politik etkinlikleriyle öne çıkan bir yazardır. Soğuk savaş dönemi boyunca birçok eleştirisine rağmen Sovyetler Birliğini desteklemiş, Fransanın Cezayire karşı yürüttüğü savaşa karşı çıkmıştır. 121lerin Bildirgesi olarak bilinen bildirgeyi imzalamış ve 1961-1962 yılındaki büyük gösterilere katılmıştır. Ayrıca, 1966-67 yılları arasında Vietnam Savaşında meydana gelen katliamları sorgulamak üzere kurulmuş olan Russell Mahkemesinin de başkanlığını yapmıştır. 1968 olayları Sartreın kendi fikirlerini sorguladığı bir dönem olmuştu. Sovyetlerin Praga müdahalesi ve Fransadaki öğrenci hareketleri üzerine, teorik politik alanı yeniden değerlendirmeye başlamıştı.
1974 yılında Sartreın gözleri büyük oranda görmez oldu. Bu nedenle politik etkinlikleri yavaşladı, ancak her zaman yine de Batının Doğu üzerindeki baskılarına karşı etkinliklerde bulundu ve insan hakları konusunda her zaman duyarlı oldu. Bu tutumuyla, aydınların yeri ve rolü konusunda hem teorik hem de pratik bir örnek oluşturdu...
Nereden çıktı Nobel derseniz, bizim Nobelli yazarımız, kendisinin ABD kadar Türkiyede de okunduğunu söylemiş de... Haldun Taner demokrasiyi tanımlarken düzeyin öneminden söz ederdi. Siyasetin düzeyli olması gereğinden. Ben bu düzeyin edebiyatta da gerektiğine inanmaya başladım.
Bir para tomarını inancı uğruna reddedebilmek... Sartre bunu öğretmişti bize o zaman. Özgürlüğün önemini...
Şu ara aydın olmak bu soruyla mı başlıyor?..
Sennur Sezer
Evrensel'i Takip Et