24 Ekim 2010 00:00
Türban özgürlük sorunumudur
Yanlış ve yanıltıcı olarak, başörtüsü/ türban/ örtünme sorununun bir kadın özgürlüğü sorunu olarak ele alınması...
Yanlış ve yanıltıcı olarak, başörtüsü/ türban/ örtünme sorununun bir kadın özgürlüğü sorunu olarak ele alınması ve bu konuda kadınlardan kolektif/ dayanışmacı bir tutum istendiği görülmektedir.
Başörtüsü/ türban/ örtünme sorunu, bir kadın özgürlüğü sorunu değilse de; bu sorunun konusu itibariyle bir kadın sorunu olarak da yaşanmaktadır. Pratik olarak başörtüsü yasağı, bunu tercih eden ya da buna zorlanan kadın açısından onun kamusal yaşama, siyasete, eğitime, kamuda çalışmasına ilişkin bir sınır olarak şekillendi.
Kadınların sosyal ve siyasal yaşama eşit katılımını savunan demokratik kadın hareketi bakımından, türban sorunu karşısında takınılacak tavrın çeşitli boyutları vardır.
Bir yanıyla, türban, tüm tek tanrılı dinler gibi, esasta erkek egemenliğinin ve kadının biat kültürünün politik/ ideolojik/ dinsel bir ifadesi, simgesidir. Kadınlar; kurulu toplum düzeninde, erkekler tarafından belirlenen toplum/din kuralları içinde, doğrudan ya da eğitim-ahlak-din-geleneklerle çerçeveli dolaylı zor yöntemleri ile bu inanç algısı içine dahil edilmekte ve onun kuralları ile şekillendirilmektedir. Dolayısıyla en özgür seçim gibi görünen türban seçiminin dahi, gerçekten bir özgürlüğe dahil olmadığı düşünülmelidir. Kadınların binlerce yıllık köleliği/ eşitsizliği hakim din kuralları tarafından birçok kez sessizce ve bir çok kez de açık baskı yöntemleri ile kadınlara kabul ettirilmiştir. Bu kuralların kadınlar tarafından özgürce seçimi sadece bir yanılsamadan ibarettir. Dolayısıyla türbanın kadın özgürlüğünün bir çerçevesi olarak, bir hak olarak savunulması mümkün değildir.
Öte yandan türban takmayı seçen ya da zorlanan kadınların ekonomik, sosyal, siyasal yaşamdan uzaklaştırılması; politik alanda yaşanan tartışma ve çatışmaların kadınlar üzerinden sürdürülmesindeki tek yanlılık ve sonuçta kadınların bir bölüğünün bu tartışmanın kurbanı olarak kamusal yaşamdan uzaklaştırılması, kendi ayakları üzerinde duran eşit bireyler olma şansından da uzaklaştırılması anlamına geliyor. Tarihsel nedenleri ne olursa olsun, türban, kadının eğitim hayatına, kamusal yaşama, siyasete katılımının bir biçimi olmuştur. Türban yasağını, mevcut haliyle savunarak sonuçta kadınların dışlanması anlamına gelen bir uygulamayı kabul etmemek gerekir.
Türban üzerinden kamplaşan iki burjuva siyasal akımın (taraftarlar ve karşıtları) her ikisinin de bu tartışmada kadını sadece nesne olarak gördüğünü, kadını siyasi özne olarak değerlendirmediğini de tespit etmek gerekir. AKP/MHP ve CHPnin Meclisteki kadın vekilleri ile parti kademelerindeki kadın yöneticilerinin sayısı iki elin parmakları kadardır.
LAİK/DEMOKRATİK DEVLET BAĞLAMINDA TÜRBAN SORUNU
Neticede türban bir politik/ dinsel simge olmakla, kadın özgürlüğünü çok yakından ilgilendiren laik/ demokratik devlet ilkesini nasıl etkileyecektir, hangi tedbirlerle birlikte düşünülmesi gerekir, bunlar da tartışılmalı.
Laik/ demokratik devlet ilkesi kadınlar bakımından vazgeçilmez önemdedir. Türkiye devletinin mevcut hali ise ne laik ne de demokratiktir. Mevcut haliyle, Sünni Hanefilik mezhebi, bir resmi devlet dini olarak Diyanet İşleri Başkanlığının 6 bakanlık bütçesinden daha büyük bütçesi, 100 bin kişilik imam ordusu, zorunlu din dersleri aracılığıyla tüm milli eğitim okulları, imam hatip liseleri, ilahiyat fakülteleri, resmi/ özel/ uluslararası kaynaklarla finanse edilen çok sayıda dinsel vakıf ve cemaatler aracılığıyla bütün topluma enjekte edilmektedir. Bu devlet yapısı Alevilik, Hıristiyanlık, Yahudilik, Yezidilik vb. tüm farklı inançları, ateizmi açık ve gizli olarak baskı altında tutmakta, ayrımcı davranmaktadır. Ancak, bu devlet yapısı, Sünni Hanefiliği de belli kalıplar içinde yorumlamıştır ve bu kalıbın dışında kalan yorumlara karşı kapanmayı, laiklik olarak yorumlamaktadır.
Türban karşısındaki resmi devlet yasağı bunun ürünüdür ve aldatıcı bir şekilde, Sünni inancın baskı altında olduğu yanılsamasını yaymaya, bunun üzerinden Siyasal İslamı da genetik kodları içinde sayan uluslararası burjuvazinin yeni temsilcisi AKPnin mağdur ve demokrat rolü oynayarak, Sünni inancından emekçilerin, ezilenlerin, kadınların desteğini almasına hizmet etmektedir.
Bir yandan Alevi açılımı ile Alevileri yedeklemeye ve Sünni inanç sistemi içine entegre etmeye çalışan AKP, son Anayasa referandumu sürecinde ve özellikle HSYK seçimlerinde Alevi karşıtı söylemi açıkça bir politika olarak ileri sürüp, farklı inançlar arasındaki önyargıyı kendi politik amaçlarına hizmet amacıyla bilhassa kışkırtmıştır. Tüm dünyada ABD başta olmak üzere Almanya, Fransa, İngiltere vb. başlıca burjuva merkezlerde din üzerinden politika yapma, sosyal ve kültürel alanın, bilimin din tarafından kuşatılması; Orta Çağın gerici güçlerinin kitleleri yönetmede yardıma çağırılması söz konusu.
Bu koşullar içinde, diğer tüm sorunlardan bağımsızlaştırılarak yalnız türban a ilişkin getirilecek bir çözümün, ne kadınların sosyal yaşamdan sınırlandırılmasına ve ne de laik/demokratik devlet çerçevesinde kadın özgürlüğünün geliştirilmesine hizmet etmeyeceği düşünülmelidir.
Başörtüsünün bir kıyafet özgürlüğü meselesi olmayıp, bir dinsel simge ve bir inanç özgürlüğü sorunu olduğu, savunucuları tarafından da kabul edilmektedir. Laik devletin gerçek olabilmesi için Diyanet İşleri Başkanlığının kaldırılması, din dersinin eğitim müfredatından çıkarılması, imam hatip okullarının kapatılması gerekir. Böylesi bütünlüklü bir reform hareketi içinde, hangi dini inançtan olursa olsun, hangi politik akımdan olursa olsun kadınların başörtülü ya da başörtüsüz olarak üniversite öğretim hakkının güvence altına alınması gerekir. Sadece başörtülü kadınların değil, cübbeli-sarıklı erkeklerin de üniversite öğretim hakkı tanınmalıdır. Aynı şekilde komünist, ayrılıkçı vb. her türlü politik akımdan kadın ve erkeklerin üniversite eğitiminden mahrum edilmemesi gerekir. Bu durum, üniversitelerin esas olarak bir eğitim kurumu değil, öğretim kurumu olma hüviyetinin de bir sonucudur.
Eğitimin ilk ve ortaöğretim kademelerine gelince, bu kademelerde öğretim görenlerin henüz çocuk olduğu, öğretim yanında eğitim karakterinin de baskın olduğu dikkate alındığında, başörtüsü gibi dinsel bir simgenin bu kademelerde kabulü, toplumun belirli bir dinsel kabuk etrafında şekillendirilmesi anlamına gelecektir ki, bu kabul edilemez.
Yıldız İmrek Koluaçık