24 Ekim 2010 00:00
BAŞYAZI
Referandumdan beri, Başbakan Erdoğan için varsa yoksa türban!
Referandumdan beri, Başbakan Erdoğan için varsa yoksa türban!
Nasıl yargıyı hallettiyse, türbanı da halledip, liberallerden sonra tarikat ehlinin gözünde de kurtarıcı olma hevesi türbanı Başbakanın gündeminin birinci sırasında tutuyor. Kendi dışında herkesi; Türban özgürlüğünün düşmanı ilan eden Başbakan sonunda Başı açık kadınları türban takmak isteyen kadınların özgürlüklerini savunmamakla, özgürlük karşıtı olmakla suçladı. Sanki türban takmak isteyen kadınlar ezilen, dışlanan bir kategoriymiş gibi!
Oysa YÖK Başkanından Anayasa Mahkemesi Başkanına, Başbakandan Cumhurbaşkanına devletin zirvesi, Türban özgürlükçüsü olarak kendilerini ortaya atmışken, dönüp Başı açık kadınları türban özgürlüğü için sokaklara dökülmüyorlar diye özgürlük karşıtı ilan etmek, ünlü öyküdeki gibi, suyun başını tutan kurdun aşağıdan su içen kuzuyu Suyu bulandırmakla suçlaması gibi bir ironidir!
Hele bu gürültünün, üniversitede artık türbanla girişin fiilen de olsa artık bir sorun olmaktan çıktığı bir dönemde koparılması, türbanın ne büyük bir istismar aracı olduğunu göstermektedir.
Bu tablo bile, Türban sorununda, Giyim kuşam özgürlüğü yanının, inanç istismarcılığı karşısında ne kadar küçüldüğünün açık kanıtıdır.
Ancak, büyük ölçüde Sanal bir soruna dönüşmüş olan Türban dışında ülkenin çözümü daha da aciliyet dayatan sorunu olarak Kürt sorununun demokratik çözümüne ilişkin sorunlar giderek ve hızla büyümektedir. Ancak Başbakan, bu mayınlı alana girmemek için kendisine Türban alanı gibi Kolay zaferler kazandıracağını umduğu alanlarda dolaşmayı tercih ediyor.
Örneğin Türban için her gün yerli yersiz konuşan, muhalefete çatan, yetemezse soyut düşmanlar icat eden Başbakan Kürt siyasetçilerin söylediklerini duymazdan gelmeyi tercih ediyor!...
Oysa daha bir yıl önce bile Kürt sorununu çözecek ve tarihe geçecek bir Başbakan olarak ilan ediyordu kendisini Erdoğan!
Oysa şimdi AKP Hükümetinin geldiği yer; bırakalım Dağdakileri indirmeyi, 1700den fazla, legal alandaki Kürt siyasetçisi cezaevine koymak ve onlara anadillerinde savunma hakkını bile çok gören bir yerdedir.
Diyarbakırda başlayan KCK davası diye adlandırılan davanın sanıklarının savunmalarını Kürtçe yapmak istemeleriyle, Takke düşmüş kel görünmüştür! Dahası öyle anlaşılmaktadır ki, diğer davalardaki Kürt siyasetçiler de aynı tutumu benimseyecek; böylece insanlığın gözü önüne, Anadilinde savunma yapmanın mahkeme tarafından yasaklandığı binlerce kişilik bir dava ortaya çıkacaktır; çıkmaya başlamıştır!
Son günlerdeki haberlere göre, KCK davası kategorisinden olmayan davalarda da Kürtlerin, Kürtçe savunma yapmakta ısrar edeceği anlaşılmaktadır.
Elbette bir ulusun mensuplarının kendi ana dillerinde savunma yapmak gibi en doğal haklarının bile inkar edilmesi, bu çağ dışı asimilasyoncu uygulamayı dünyanın gözünün içine de sokacaktır. Bu aynı zamanda KCK adı altında sürdürülen davaların bir çıkmaza sürüklenmesini de getirecektir.
Çünkü giderek bu davalar, savcılarla yargıçların sadece birbiriyle konuştuğu ama sanıkların ve dışarıdaki milyonların bu ibret tablosunu seyrettiği (Protestolar eşliğinde) trajikomik bir tiyatroya dönüşecektir.
Dahası, eğer bu davalar, hiç olmazsa sanıkların tümden tahliyesiyle kadük hale getirilmezse, AKP Hükümetinin ve arkasındaki bu davaların sürmesini savunanlar için tam bir çıkmaza girecek gibi görünmektedir.
Ne var ki mahkemeler, Anadilde savunma hakkını reddetmekle de kalmıyor. Diyarbakırda süren PKK davasında Kürtçe savunma yapak isteyen sanıkların savunmaları engellenmekle kalınmamış, aynı suçtan yargılanan dört kişiden Türkçe savunma yapan kişiye 12 yıl 6 ay, Kürtçe savunma yapmak isteyen üç kişiye ise 15er yıl hapis cezası vermiştir. Mahkeme Türkçe savunma yapan sanığa İyi hal indirimi yapıp 12 yıl 6 ay ceza verirken Kürtçe savunma yapmak isteyen sanıklara 15er yıl hapis cezası vermiştir. Bu da göstermektedir ki, artık mahkemede anadilde savunma yapmanın cezası 2 yıl 6 aydır! Herhalde bugüne kadar Kürtçe konuşmaya bu kadar ceza verildiği bir dönem olmamıştır!
Sadece mahkemelerde değil; hükümetin İran, Irak, Suriye, ABD dörtgeni içinde Kandili kuşatıp diren Kürt güçlerini tasfiye planı da bir çıkmaza sürüklenmiş görünmektedir.
Öte yandan PKKnin tek taraflı olarak sürdürdüğü Ateşkesin de süren operasyonların baskısıyla yeniden uzatılma ihtimali zayıflamıştır.
Kısacası hükümetin Kürt sorununu yok sayan bir rehavetle türban tartışması üstünden CHP, MHP gibi partilerle oynayarak laf yarışı sürdürmesi de çok zorlaşmıştır. Çünkü ülkenin gerçekleri ve sorunların çözümü, AKP yok gibi davransa da var olmaya devam etmektedir.
İHSAN ÇARALAN