13 Ekim 2010 00:00

Çakal: O başka film nerede?

Festivalde yarışan ilk filmlerden biri de Çakal. Erhan Kozan’ın filmi, mafyaya giren bir gencin kaybolma öyküsünü anlatıyor.

Paylaş

Festivalde yarışan ilk filmlerden biri de Çakal. Erhan Kozan’ın filmi, mafyaya giren bir gencin kaybolma öyküsünü anlatıyor.
Geçen yıllarda kentin arka sokaklarında geçen birkaç film çekilmişti aslında. İsmail Hacıoğlu’nu Başka Semtin Çocukları’nda böyle bir rolde izledik. Askerden dönen abisi, Hacıoğlu’nun oynadığı ölen kardeşinin cinayetini araştırırken, Gazi mahallesindeki faşist ve mafyatik ilişkilerle karşı karşıya geliyordu. Bir diğeri, Kara Köpekler Havlarken’de Erkan Can, yaşadıkları mahalledeki sıkışmışlıktan kurtulup “yırtmaya” çalışan gençlere yol gösterip akıl veren karanlık ağabeylerindendi.
Bu iki oyuncuyu buluşturan Çakal, karanlık atmosferi, parçalı kurgusu, birbirinden psikopat karakterleriyle, işin mafya tarafına eğilen bir öykü anlatıyor.
Film Akın’ın (İsmail Hacıoğlu) annesinin ölümüyle açılıyor. Bunun onu ne kadar sarstığını anlamamız uzun sürmüyor; Akın babasından nefret ediyor. Okulu yarıda bırakmış, marangoz atölyesinde çalışan bir genç Akın. Ama bunlar ona yetmiyor. Bir sur kalıntısının altında birlikte içip takıldıkları arkadaşlarından biri ona iş teklif edince, bunu bir fırsat olarak görüyor. Teklife göre, işi yapan adamlar “her şeyi yapıyor”, “kumar, hap, Rus…” Ama “Pezevenk mi olacağız?” “Yok lan bize ne pezevenkten. Her işin adamı ayrı.”
Akın da, arkadaşının yanında, bilardo salonunun arkasındaki odada oturan Fahrettin ağabeyleri (Uğur Polat) ne isterse onu yapan adam kadrosunda çalışmaya başlıyor. Fahrettin’in de hiyerarşide üstü, Celayir (Erkan Can) var. Arada bir görünen, kendi deyimiyle “Aslanların en büyüğü”. Bunlar, at yarışı oynattığı için bir başkasına izin vermemek niyetinde ama önce onun da cesaretini kimden aldığını öğrenmeye çalışıyorlar. Bu ikisini özelliği ölenlerin bol olduğu bir alemde yıllarca ayakta kalmayı becermek.
Akın’ın özelliği de korkusuzluğu, filmin öyküsünden anlaşıldığı kadarıyla. Silah elinde olunca bambaşka bir adama dönüşmenin tadını çıkarıyor. Akvaryumlara takmış. Fahrettin’e “Fahrettin abi” bile demesi için her gün yeniden uyarılması gerekiyor. Ve ne görev verilirse yapıyor. Bilardo salonunun arka tarafındaki karanlık dünyada kendine bir yer edinmesi uzun sürmüyor.
Oyuncu İsmail Hacıoğlu’na göre Akın “Çaresiz bir genç adam”. Senaryo yazarı Sertan Telli ise Akın’ın diğer gençlerden farkını “o yolu seçmiş olması” olarak özetliyor.
Çakal’ın önceki gün yapılan gösteriminin ardından izleyicilerle buluşan film ekibi, epey ilgiye mazhar oldu, filmi beğendiğini söylemek için mikrofonu kapmaktan, birlikte fotoğraf çektirmeye kadar. “Bizim de bir mafya filmimiz oldu” diye seviniyordu bir izleyici, bir başkası “Baba” gibi devam filmlerinin çekilmesini istedi. Alt sınıfların sinemada yansıtılmasının bir örneği olarak selamlayan da oldu Çakal’ı.
Oysa Çakal’da, bu genç adamın kayboluş hikayesi toplumdan o kadar soyutlanarak anlatılıyor ki, filmde geriye maço bir erkeklik gösterisi kalıyor sadece. Akın’ı sadece babasının uzattığı sakala kızıp ona “Senin kalbin yalancı” diye kızarken görüyoruz, bir de uzak bir yerlere gitme konusunda sevgilisini ikna edemeyince arkasından “Kafanda türban, götünde daracık pantolon, bu nasıl şekil” diye bağırırken. Bunlar Akın’ı anlatmaya yetiyor mu? Pek sayılmaz. Ustasından para çalma hikayesi de, bize vicdanıyla ilgili bir şeyler anlatmak için olsa gerek ya, onun da bir yerlere oturduğu söylenemez. Tek anladığımız, filmin öyküsü ilerlerken, Akın psikopat olmuş artık.
Oysa yönetmen Erhan Kozan, “Dışarıda böyle çok büyük bir kitle var, biz onların kafasının içinden geçenleri yansıtmaya çalıştık” diye anlatıyor filmini. Biz, az önce yukarıda sayılan örnekler gibi filmlerde, bu öykünün nasıl bir toplumsal bağlama oturduğunun söylenebileceğini de biliyoruz. Akın’ın hissettiği eziklik, yoksulluk, adam yerine konmamak, bir kenar mahallede yaşamak, “Akın Bey olamamak” teorileriyle başlayıp, “Babam bana akvaryum almamıştı”ya indirgenebilirse, böyle büyük bir boşlukla baş başa bırakıyor Çakal izleyiciyi.
Altın Portakal’da böylece babasından yana dertli filmler kervanına son katılan Çakal oldu böylece.
Nihayetinde Çakal, yapmak istediğini yapmış, özellikle görüntüleri ve kurgusuyla dikkat çekebilecek bir mafya filmi. Ama bir mafya filmi, hem de hiçbir derinliği olmayan, karakterleri de yeterince işlenmemiş tarafından; karanlık ve sürekli racon kesilen ortamına seyirciyi çekip orada bırakıyor. “Racon güzellemesi” dizilerin izleyicisinin çok olduğunu herkesin bildiği bir ülkede, ilgi görmesi de beklenebilir.
Seyircilerden birinin sorduğu “Akın’ın neden bu yola girdiğini, toplumla ilişkisini daha çok anlatsanız daha iyi olmaz mıydı?” sorusuna senarist Sertan Telli’nin yanıtı “Toplumla ilişkisi başka bir filmin konusu” oldu. Yine de o “başka filmi” görsek belki daha iyiydi.

Altın Portakal’a Erkan Can damgası

2 Altın Portakal ödüllü Ercan Can rol aldığı ‘Siyah Beyaz’, ‘Çakal’ ve ‘Çoğunluk’ isimli filmlerle 47. Altın Portakal Film Festivali’ne damgasını vurdu.
Erkan Can, Altın Portakal’da, Tuncel Kurtiz, Nejat İşler’le başrolü paylaştığı, Ahmet Boyacıoğlu’nun yönettiği ‘’Siyah Beyaz’’, İsmail Hacıoğlu ve Uğur Polat’la başrolü oynadığı, Erhan Kozan’ın yönettiği ‘’Çakal’’ ve rol aldığı Seren Yüce’nin yönettiği ‘’Çoğunluk’’ filmiyle yer aldığını söyledi.
Her üç yönetmenin ilk uzun metrajlı filminde rol almanın kendisini çok mutlu ettiğini belirten Can, yönetmenlerin film çekme çabası ve sinemadaki üretimine bir oyuncu olarak her zaman destek verdiğini kaydetti.
Yeni yönetmen ve oyuncuların artmasının önemini vurgulayan Can, Türk sinemasındaki kalitenin her geçen gün arttığını vurgulayarak, seyircisiyle kurduğu sıcak ilişkinin de kendisini mutlu ettiğini belirtti.
Altın Portakal’da yarışan 3 filmde rol almasına rağmen ödül beklentisi içerisinde olmadığını, Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin Türk sineması için önemli bir üretim aracı olduğunu vurgulayan Erkan Can, ‘’Ödül beklentisinde değilim. İnandığım filmlerde rol alıyorum ve festivalde olmaktan mutluyum’’ dedi. Dizilerde oynamasına rağmen hiçbir diziyi izlemediğini belirten Can, dizi setlerindeki yoğun çalışmanın da çok ciddi sorunlar yarattığını ve son dönemde bu konudaki sıkıntıların daha çok gündeme gelmeye başladığını hatırlattı.
Mesleki tecrübesiyle yeni kuşak oyuncular için ağabey haline geldiğini anlatan Can, genç sanatçıların çok yetenekli olduğunu ifade ederek, tecrübelerini her zaman paylaştığını anlattı. (KÜLTÜR SERVİSİ)
Çağdaş Günerbüyük
ÖNCEKİ HABER

Evrensel Kültür’de AKP’nin kültür politikası

SONRAKİ HABER

KUNG FU SOKAĞI kanaltürk 19.50

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa