27 Eylül 2010 01:00

4688 Sayılı Kamu Çalışanları Sendika Yasası, Parlamento’da görüşülürken KESK ve KESK’e bağlı sendikalar grev ve toplusözleşme hakkı tanımayan bu yasal düzenlemeye karşı mücadele ederken sözde kimi sendikalar düzenlemeyi savunmaktaydılar. Fiili ve meşru sendikal mücadeleye karşı yasalara hapsedilmiş bir yasayı kabullenmişlerdi. Gerekçeleri ise yasal statüye kavuşmayı yeterli görmelerinin yanı sıra memurların grev yapmalarına karşı çıkmalarıydı. Bu sendikalara göre memurlar grev yapamazdı. Aynı anlayışlar sendikaları kurduğumuz zaman da memurların sendika kurma hakları yoktur. Bu nedenle memurların sendika kurmalarına karşı çıkan anlayışlar olduğu unutulmamalıdır. Sendika kuran bizleri devlet düşmanı ilan edenler bu gün yetkili sendika olarak hükümetle pazarlık yapar duruma gelmişlerdir. Grev ve toplusözleşme hakkı tanımayan bu yasal düzenleme parlamentodan bu haliyle geçerse uzun bir zaman daha grev ve toplusözleşme hakkı için mücadele eder durumda kalacağımızı ifade ederek bu düzenlemeye karşı mücadele ettik. Düzenleme olduğu gibi parlamentoda kabul edilerek yürürlüğe girdi. Ve bizler bu gün bu düzenlemeye karşı mücadele etmek zorunda bırakıldık. Ancak üzülerek belirtelim ki tarih bizi haklı çıkarmıştır.
4688 sayılı Yasa parlamentodan geçtiği zaman KESK “toplu görüşmeyi toplusözleşmeye dönüştüreceğiz” iddiasıyla mücadelesini sürdürerek bu güne gelinmiştir. Gelin görün ki bu söylem laf olmaktan öteye geçememiştir. Bir birinin tekrarı olan ve gel-gitlerle dolu eylem türleri ile kitleler oyalanmış ve bir sonuç alınamamıştır. Böylece kitleler umutlandırılmış ancak umutlar boşa çıkarılmıştır. Bu durum kitlelerde güven bunalımı yaratmış ve sendikalara güveni azaltarak hem üye kaybına ve hem de yetki kaybına neden olmuştur. Yetki kaybına karşılık yönetimler önemli olan yetki değil etkidir diyerek yetkiyi önemsizleştirmişlerdir. Yetki kaybetmenin yanı sıra etkiyi de kaybettikleri kısa süre sonra karşılarına çıkmıştır. Etkili olacağını düşünen yönetimler edilgen duruma düşmüşlerdir. Yasallık sınırı içerisine hapsedilmiş bir sendikal düzenlemeyle karşı karşıya kalmamıza neden olmuşlardır. Tarih bir gün bu yasalcı-teslimiyetçi ve sınıf karşıtı tutumu sergileyenleri yargılayacaktır. Bu anlayışlar bu gün de aynı tutumlarını sürdürmeye devam etmektedirler. Şöyle ki; 12 Eylülde referanduma sunulan anayasa maddeleri içerisinde yer alan memurlara toplu sözleşme hakkı tanıyacağı iddia edilen maddesine karşı KESK aldığı tutumla bu düzenlemeyi kabullenmiş gözükmektedir. Gerek Eğitim Sen Genel Başkanı Zubeyde Kılıç’ın başkanlar kurulunda söylediği bu anayasaya referandum da ‘yetmez ama evet’ diyeceğini açıklamasının yanı sıra KESK Genel Başkanı Sami Evren yapılan toplu görüşmeyi referandum sonuna erteleyerek toplu sözleşmeye dönüştürelim teklifinin anlamı aynıdır. Bu görüşmede referandumda nasıl olsa evet çıkacaktır ifadesi kendi özgücüne güvenmemektir. AKP’nin dümen suyuna kapılmaktır. Her iki yaklaşımda teslimiyetçi ve sınıf karşıtı bir tutumdur.
Nasıl bir anayasaya evet dediklerini bilmeyenler şimdi Uzlaştırma Kurulu’nun Asgari Ücret Tespit Komisyonu’na benzememesi temennisinde bulunmaktadır. AKP’den beklenti içerisinde olan bu yaklaşım AKP’nin insafına kalmış olan uzlaştırma kurulundan medet ummaktadır. Eğer AKP anayasaya koyduğu toplu sözleşme hakkında samimi ise işte önünde önemli bir fırsat bulunmaktadır. Toplu görüşmede alınan kararlar Uzlaştırma Kurulu’na taşınmış ve Uzlaştırma Kurlu yeni öneride bulunmuştur. Bu önerinin kabul edilip edilmemesi AKP’nin samimiyetini göstergesi olacaktır.
AKP toplu sözleşme hakkı tanıdığını ifade eden bu anayasa düzenlemesi ile toplu görüşmeden daha geri bir düzenleme yapmıştır. Çünkü Uzlaştırma Kurulunun kararı kesindir ve tarafları bağlar denmektedir. Böylece grev hakkının önünü tıkamaktadır. Oysa önceki durumda memurların toplusözleşme ve grev hakkını sınırlandıran bir durum söz konusu değildi. Bu durum gerek Anayasada ve gerekse Tüm-Bel Sen’in AİHM’e açtığı dava ile netleşmiştir. Tüm-Bel Sen bunu bugün çeşitli belediyelerle toplu sözleşme imzalayarakta kanıtlamıştır.
KESK içi zehirle dolu bu hapı maalesef yutmuştur. Şimdi bize de bu hapı yutturmaya çalışmaktadır. Sendikalarda var olan sınıf eksenli yapılar bu hapı yutmayacaktır ve bu hapı bize de yutturmaya çalışanlara hesabını mutlaka soracaktır.
Yıllardır toplu görüşmelerde orta oyuna alet olmayacağız diye tepki göstererek masadan kalkmış ama fiili ve meşru mücadeleyi sürdürecek kararlığı gösterememiştir. Kitleler nezdinde inanırlığını ve güvenini yitirmiştir. Kendi tabanında güvenirliliğini yitirmiş bir örgüt görünümü veren KESK iktidara karşı nasıl mücadele edecektir. Nasıl etkili olacaktır. Toplusözleşme masasında istediğini nasıl elde edecektir. AKP’nin yedeğine düşerek grev ve toplusözleşme hakkını nasıl elde edecektir. Yetkiyi kaybetmiş bir sendika toplusözleşme masasına nasıl oturacaktır. Önemli olan yetki değil etkidir diyenler nasıl etkili olacaklardır. Bunu bize kanıtlamak zorundadır.
Tüm bu olumsuzluklara karşı KESK içerisinde yer alan sınıf eksenli çeşitli dinamikler var oldukça makas değiştiren KESK’in eski fiili ve meşru ve aynı zamanda sınıf eksenli çizgisinden uzaklaştırılmasına izin vermeyecektir. Ancak bu dinamikler bunun farkına vararak fiili ve meşru mücadele çizgisini sürdürerek grev hakkı grev yapılarak kazanılır şiarıyla hareket ederlerse toplusözleşme ve grev hakkını elde edebilirler. Gerisi lafı güzaftır.
Önümüzde KESK ve KESK’e bağlı sendikaların genel kurulları yapılacaktır. Bu genel kurullarda uzlaşmacı-yasalcı ve ben merkezci tutumların yerine sınıf eksenli mücadeleci anlayışları yönetimlere getirlerek tasfiye ve mahkum edilmelidir. Mahkum edilmelidir ki bir daha yönetimlerde yer alamasınlar.
GÜNAY DENİZ Eğitim Sen İstanbul 4 No’lu Şube Eğitim Sekreteri

Evrensel'i Takip Et