24 Eylül 2010 01:00

Israrlı AKP’ci, yukarıdan yukarıdan konuşan fazlasıyla bilgiç Taraf Yazarı Roni Margulies bir mail grubunda rastlamış “Bu Anayasa değişiklikleri sosyalistler için ne getiriyor ki?” diyormuş. Kimisi de “Solun kendi gündemi”nin peşindeymiş. Eleştiriyor. Doğru tabii ki. “Solun gündemi” olmaz. “Sosyalistin çıkarı” da olmaz. Üzerinden hareket edilmesi gereken işçi sınıfının, halkın gündemidir. Savunulması gereken işçi ve emekçilerin çıkarlarıdır. Biraz doğru olmazsa, çekiştirme hiç yapılamaz. Bozuk saat bile günde iki kez doğruyu gösterir.
Somuta gelindiğinde... “Örneğin Anayasa değişikliği gündeme geldiğinde, sorulacak soru şudur: Bu durumda işçi sınıfının çıkarları nedir, bu çıkarlar doğrultusunda ne yapmak gerekir?” diyor beyefendi.
SINIFIN ÇIKARLARI MI KUYRUKÇULUK MU?
Nedir bu çıkarlar? Neyi gerektiriyorlar?
Şimdi sınıf mücadelesi geri, işçi sınıfı bilinçsiz ve örgütsüz durumda olduğu ve son seçimde yarısına yakını AKP’ye oy verdiği için “Kahrolsun egemen sınıf ve tüm kurumları” diye bağırmak anlamsız. Kimse dinlemez” diyor Margulies bey. Sosyalistler tabii ki bu tür sloganların peşine düşmediler. “Sosyalizm” demenin yeterli olduğunu düşünen bazı solcuların varlığından hareketle bir zafer kazandığını düşünen bayımız yine bilgiçlikle, “Daha ince taktikler gerek. Bu kurumların kötü olduğunu ve değiştirilebileceğini geniş kitlelere gösteren ve kanıtlayan taktikler bulmak gerek” diyor. Tabii ki öyledir; ama önermesi önemli ve ele verici: “Halkın kendi oylarıyla 12 Eylül Anayasası’na ve yüksek yargıya darbe indirmesi işçi sınıfının çıkarınadır.” İnce taktik bu! Ama bunun neresi “ince”? Ve işçi sınıfıyla çıkarları bunun neresinde?
Şu sorulara yanıt verilmesi zorunlu oluyor? AKP düzeni değiştirme adımları mı atıyor? Bu parti düzen karşıtı bir parti mi? Bu nedenle işçi sınıfı onunla, kuşkusuz onun dayanaklarıyla ittifak mı yapmalı? Yoksa sıradan bir eklemlenme mi? Sınıf kuyruk yapılmak mı isteniyor?
Neden bu sorular sorulmalı? Çünkü iddia edilen, desteklenmesi gereken bir “değişim”in gerçekleşmekte olduğudur. Hasan Cemal’in bile dediği gibi eleştirilecek yanları vardır şüphesiz, ama “değişim” olduğu için desteklenmelidir iddiaya göre, işçi sınıfının çıkarları da bu nedenle “evet”te olmuştur!
“Kim” değiştirmektedir sorusu da önem kazanmaktadır bu nedenle, “değişen”in ne olduğu sorusu da.
AKP: GERİCİ BURJUVA PARTİSİ
Değiştiren kim? AKP olduğu kabul ediliyor. “Ama”sı var: “Ama AKP samimi değil, hiçbir şeyi değiştirmeye niyeti yok” diyenlere verilecek cevap basit. “Toplumlar hükümet kararlarıyla, yasa hükümleriyle değişmez. Tabandan gelen basınçla, geniş kitlelerin değişim talebinin karşı konulamaz hale gelmesiyle değişir.” Ne kadar çok şey biliyor Margulies! Ama bir şey arada kaynıyor. AKP’nin samimi olup olmaması değil sorun. Tüm “demokratik” ajitasyonunun demagojik olduğu tartışmasız, ama sorun bu değil. Sorun, AKP’nin herhangi bir değişim değil, ama ilerletici ve demokratik bir değişimle ilişkisizliğinde. Gerici bir büyük burjuva partisi oluşunda. Burjuva gerici düzenin, burjuva devletin, tekelci burjuvazinin partisi olduğu, her adımında onun çıkarlarını savunduğu kuşkusuz olan bir parti eliyle demokratikleşeceği, demokratikleşmekte olduğu iddiası hastalıklı. Yağdanlıkla yağlanıp üstü örtülmeye uğraşılan bir gerçek bu.
Yoksa tabii ki hükümet kararlarıyla değişim olmaz, kitlelerin değişim talebi gerekir. Peki, durum ne? Birincisi hükümet kararları ilerici, demokratik mi? Bu, demokratik bir hükümet mi? Margulies, gizlemeye çalışıyor, yanıtında zorlandığı için tartışma dışı tutmaya çalışıyor. Diyor ki, hükümet kararları önemli değil, önemli olan kitlelerin talebi. Bu açıdan durum ne? Kitleler yana yakıla ‘82 Anayasası’nın bu biçimde değişmesini mi talep ettiler? AKP hiç ya da pek eğilimli olmamasına rağmen, kitlelerin bu talebi karşısında duramadı, bunaldı ve “değiştiricilik”e mi soyundu? Margulies’in kendisi işçi kitlelerinin geri olduğunu, AKP’ye oy verdiğini, gözünü AKP ile askeri bürokrasi arasındaki didişmeye diktiğini söylememiş miydi? Hayır bu “değişim”, AKP Hükümeti tarafından talep edilen bir değişimdi. Demokratik ve ilerletici miydi? AKP demokratik bir parti mi? Yanıt açıkça hayırdır!
Ama Margulies kararlı ve ısrarlıdır, AKP destekçiliği yapacaktır. İşçi sınıfını olduğu kadar, “dörtlü çete” diye aşağılamaya yeltendiği referandumda “hayır”ı savunmak üzere bir araya gelen dört partiyi kendisi gibi AKP eklentisi yapma peşindedir. AKP gericiliğini gizleme uğraşındadır, “değişim”i AKP’sizleştirme çabasındadır: “Kim kendine solcu diyorsa, bundan sonra değişimin devam etmesi için mücadele etmek, tabanda örgütlenmek, halkın taleplerine tercüman olmak bize kalmış. Niye AK Partiden bekliyorsunuz ki bunu? Bize ne AK Partiden?” Sanki Bay Margulies değiştiriyor!
Özel olarak Emek Partisine da akıl verme sevdasındadır: “Sadece küçük bir adım atıldı. Çıkın şimdi sokağa, Anayasanın tümünün değiştirilmesi için çalışın, kampanya yapın, örgütlenin.” Beyimize bakın! Bari kuyrukluk ittifakı da önerseydin!
YALANCILIK VE HER DEĞİŞİM İYİ Mİ?
Atılan adımı tartışmak zorunlu oluyor? Ne değişmiştir ve işçi sınıfının çıkarlarıyla ilişkisi nedir?
İddia, 12 Eylül Anayasası’nın değiştiğidir! Margulies, “evet” ve “hayır” saflarını, 12 Eylül Anayasası’nı değiştirmek isteyenlerle savunanlar olarak ayırmaktadır.
Çamur atayım, izi kalır diye düşünmekte ve referandum da güç birliği yapan dört örgütü ve tutumlarını tanınmaz hale getirmektedir.
Yağ küpüne düşmüş bayımıza göre, EMEP örneğin, “Mevcut Türk devletini mevcut haliyle korumak; halktan ve halkın temsilcilerinden gelen tüm saldırılara karşı devleti savunmak” durumundaymış!
“Dört örgüt, Ergenekon’un avukatlığından, asker ve bayrak hayranlığından, Genelkurmay şakşakçılığından, İslam düşmanlığından, halka karşı devlet savunusundan yola çıkıp nihayet bir sosyalistin gelebileceği en anlamsız noktaya” gelmiş. “Otuz yıldır değiştirilmesi gerektiğini söyledikleri 12 Eylül Anayasası’nın değiştirilmesine ‘Hayır’ deme noktasında” buluşmuşlar!
Bunlar açıkça yalandır. Bayımız kurgu yapmaktadır, kendisine bir hayal dünyası inşa etmiştir. Bu “dünya”da sadece AKP destekçiliğine yer vardır. Çünkü onlar “halkın temsilcisi”dirler! “Seçilmişler”dirler! Sanki sosyalist devrimciler hiç başka seçilmiş görmemişler ya da tümünün kuyruğu olmuşlardır! Beyimizin hayal dünyasında AKP kuyruğu olmayanlar Ergenekon avukatıdır, genelkurmay şakşakçısıdır vb.! Beyimiz ya hiç genelkurmay veya Ergenekon destekçisi görmemiş ya hiç dayak yememiş...
Bu hayal dünyasında, “Sen-ben çekişmesi yapıyorsun”, “Yüksek yargıyı hakimler oligarşisinin yerine, Evren’in bile yapamadığınca, başlıca cumhurbaşkanının seçmesini geçiriyorsun”, “ikisi de ‘özel’, dolayısıyla taraflı ve bağımlı olan askeri mahkemelerle özel yetkili ağır ceza mahkemeleri arasında ne fark var?”, bunların hiçbiri halkın taleplerinden değil, hiçbiri bir demokratik adım oluşturmuyor, ilerici bir değişim yok, kimse kendi kendine gelin-güvey olmasın uyarıları yapanlara yer yok, sadece karalama ve küfür var.
Bu anayasa değişikliği, herkesin üzerinde mutabık olduğu başlıca iki değişikliği içeriyordu ki, ikisi de yüksek yargının yapılanması ile ilgiliydi. Geri kalanlar “dolgu maddesi”ydi. Ama bu iki gerçek değişiklik ne sisteme ilişkindi, ne de ilerici, demokratik bir yanı vardı. Halkın talepleriyle tamamen ilgisizdiler. Adli bürokrasi eskisi gibi kapalı devre kast mı olacak, yoksa AKP şeflerine mi bağlı olacak?
YAPILACAK OLAN NE?
Ne yapmak gerektiğine gelince… Sosyalistlerin kitabında burjuvazinin, onun gericiliğin destekçiliği yazmaz. Margulies, yine bilgiç bilgiç: “Benim bildiğim, ‘sosyalist’ diye devletle mücadele edene denir, burjuvazinin devletini savunanlara değil” diyor. Doğru gibi görünüyor, ama yarım doğru. Çünkü Margulies’in “burjuva devleti” burjuvaziden bağımsız! “Burjuva devlet” diyor, ama onun “AKP sosyalizmi”nde, burjuvazi ile mücadeleye yer yok. Burjuvazinin ve işçilere, küçük üreticilere, memurlara, işsizlere, özetle tüm halka karşı onun çıkarlarını savunduğu tartışmasız olan hükümetinin kuyruğunda “Burjuva devlete karşı mücadele” tadından yenmiyor!
Yapılması gereken, devlet mekanizmasında sen-ben değişikliklerini değil, gerçekten burjuvaziyi ve devletini hedef alan bir mücadele yürütmek. İşçi sınıfının, halkın uydurma değil gerçek taleplerinden hareket eden bir mücadele. Bir sınıf iktidarını devirip yeni bir sınıf iktidarını kurma mücadelesi. Bir devrim. Bir geçici hükümet. Bir kurucu meclis. Ve ardından yeni bir Anayasa.
Fazla mı sert? Fazla mı “toptancı”? Burada, “AKP sosyalizmi” savunucularının “Ben Anayasanın toptan değişmesini istiyorum, o yüzden (küçük) değişikliklere hayır!” denmekte olduğuna dair demagojilerine yer kalmaz. Böyle bir devrimci mücadelenin “yan ürünleri” olarak ve aşağıdan harekete geçirilecek emekçi kitlelerin taleplerinin baskısıyla belirli reformlar olanaklıdır. Sosyalistler her türlü reformu reddedecek kadar aptal olmadıkları gibi, onları nasıl kullanacaklarını da bilecek kadar akıllıdırlar. Devrimci mücadelenin ürünü olası reformları halkın mücadelesinin yatıştırılmasının değil ilerleyişinin dayanağı kılmayı başaracaklar ve tüm burjuva yağlama ve çarpıtmalara karşın emeğin iktidarından kaçınılamayacaktır!
MUSTAFA YALÇINER

Evrensel'i Takip Et