13 Eylül 2010 00:00

BAYKUŞ

Uzun bir Filipinler yolculuğu yaptım ağustos ayında. Sanırım bu sefer, o ülkeye altıncı gidişim.

Paylaş

Uzun bir Filipinler yolculuğu yaptım ağustos ayında. Sanırım bu sefer, o ülkeye altıncı gidişim. İlk kez Uluslararası Halkın Avukatları Birliği’nin çağrısı üzerine uluslararası bir mahkeme oluşturup, o zaman devlet başkanı olan Gloria Macapagal Arroyo’yu yargılamak üzere gitmiştik. Yanılmıyorsam 2005 yılıydı. Ceza yasalarında işkence bir suç olarak tanımlanmamıştı henüz. Çok daha ciddi sorunları vardı, insan haklarına ilişkin. İşkenceyi tartışmaya dahi başlayamamışlardı. Kayıplar, yargısız infazlar, faili meçhul(!) ölümler, toplu mezarlar ile boğuşmaktaydılar. Birkaç da gerçeği araştırma görevini üstlenmiştik, dünyanın her yerinden katılımcılarla dört bir yana dağılıp. Sonrasında Uluslararası İşkence Rehabilitasyon Merkezleri Konseyi’nin işkencenin önlenmesi için başlattığı ve 10 ülkeyi içine alan bir eğitimin tıbbi eğitim koordinatörü olarak ülkenin gereksinimlerini belirlemek, işbirliği yapılacak insan hakları örgütleri ile sorunu tartışmak üzere başlayan ziyaretlerim, eğitim programları ile devam etti.
Adalet ve Sağlık Bakanları, Filipinler Tabipler Birliği, Tıbbi Eylem Grubu, Sağlık ve İnsan Hakları için Hekimler Örgütleri, Balay ile görüşmeler, cezaevlerinde yapılan gözlemler ve birlikte yürütülen çalışmalar sonucunda 2009 yılında işkence ceza yasasında bir suç olarak yerini aldı. Ağustos ayı 5 yıllık bir mücadelenin sonuçlarını görmek açısından çok etkileyiciydi. Cezaevlerindeki 6 işkence mağdurunun muayenelerini yaptık, raporlar hazırlandı. Önümüzdeki günlerde ilk kez işkence ile ilgili yasa maddesi kapsamında davalar açılacak. Beş yıl böyle bir kazanım için çok kısa bir süre, fakat Filipinler’de etkili bir sol örgütlenme vardı. Filipinler Komünist Partisi halk içinde ciddi bir desteğe sahipti. Kilise bu mücadelenin içinde ve ilerici bir rol üstlenmişti. Aynı binanın tek koridoruna açılan karşılıklı odalarda NPA(Yeni Halk Ordusu) ve devlet yetkililerinin insan hakları ihlallerine ilişkin başvuruları aldığı ve Norveç’in arabuluculuğunda yürütülen bir uzlaşma komisyonu çalışmalarını sürdürüyordu. Kayıplar ve yargısız infazların, faili meçhullerin(!) en yetkili faili “kasap” lakaplı General Palparan etkili bir halk muhalefeti ile emekli edilmişti. Bütün bu özellikler bir araya gelince, kısa sürede elde edilen başarı anlaşılır oluyordu.
Bu “kasap” lakaplı ve bugünlerde antikomünist mücadele yürüten Bantay partisinin önde gelen figürü generalin 2003-2004 yıllarında Irak işgaline destek veren Filipinler Birliği’nin başında olduğunu da anımsatmakta yarar var. Palparan’ın aklıma gelmesi boşuna değil.
Filipinler’den döndükten hemen sonra bir video izledim. Askerler ceset torbalarını yerlerde sürüklüyorlar, cesetlerin torbadan çıkan başlarına, kol ve bacaklarına tekmeler atıyorlardı. Sonra bir “delikanlı” (!) BDP milletvekili Akın Birdal’a kafa attı hepimizin gözleri önünde. Ardından da linç edilmekten zor kurtuldu. Bu üç olayın içerdiği şiddet düzeyi ve üzerine yapılan yorumlar tüyler ürperticiydi. Şiddetin parçası olma, düşünsel ve eylemsel düzlemde şiddeti yeniden üretme, kendi başına bir şiddet davranışı olarak derin bir düşmanlık beslemenin 30 yıldan beri bile isteye sürdürülen savaş hali ile ilişkisini kurmak için artık psikiyatrist olmak da gerekmiyor. Bu tür akıl dışı görünen, gerçeklikle bağı kolay kurulamayan eylemleri hafifsemek için faillere verilen “meczup” kimliği de kolay reddedilebilir görünmüyor. Bu topraklarda topluca savaş psikozu girdabındayız. Barış da bu girdabın içinde boğuluyor. Toplumsal travmayla başa çıkmak için etkili programlar geliştirmeden, bu programları yaygınlaştırmadan barışı kurtarabilmek, barışçıl bir dil kurabilmek de kolay olmayacak.
Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın toplumsal travmayla baş etmeyi hedefleyen yeni bir çalışması var. Zorlu bir süreç olacağı muhakkak. İşkence mağdurları için verilen bireysel rehabilitasyondan farklı bir bakış açısına, topluluk temelli çalışmalar yürütmeye ihtiyaç olduğu açık. Bizim de Filipinler’deki rehabilitasyon merkezlerinden bu alanda öğreneceğimiz çok şey var. Onlar tam da böyle bir çalışmayı başarılı biçimde sürdürüyorlar uzun yıllardır.
Unutmadan… Palparan’ın yargısız infazlarının yoğunlaştığı yıllar tam da Irak işgalinden geriye döndükten sonraya denk düşüyor.
ŞEBNEM KORUR FİNCANCI
ÖNCEKİ HABER

İstanbul referanduma yağışla başladı

SONRAKİ HABER

Minik öğrenciler 4 günlük uyum programına alınacak

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa