12 Eylül 2010 01:00

Olası İstanbul depremi ‘büyüklüğü’ ve vereceği hasar ile gündemimizde. Şu kadar bina yıkılacak, bu kadar insan yaşamını yitirecek deniyor yapılan her açıklamada. Felaket senaryoları çiziyor gazeteler ve televizyonlar. Deprem sadece binaların yıkılmasıyla mı sonuçlanacak. Hayır! O zaman fabrikalar ne olacak. Sanayi bölgeleri hâlâ yerleşim alanlarının içinde. Buralarla ilgili bir çalışma yapıldı mı? İstanbul Boğazı’ndan yılda 150 milyon ton; çok tehlikeli, zehirli, patlayıcı kimyasal madde geçiyor. Tehlike bu kadar açıkken İstanbul için önlem alındı mı? Depremde İstanbul’u kimyasallar açısından nasıl bir tehlike bekliyor? Kimya Mühendisleri İstanbul Şubesi depremde İstanbul’u bekleyen kimyasal sorunlarla ilgili bir rapor hazırladı. Biz de tüm bu sorularımızı o raporu hazırlayan kimya mühendisleri arasında yer alan TMMOB Kimya Mühendisleri Odası İstanbul Şube Yöneticisi Serkan Küçük’e sorduk.
Yaşanan kimyasal sorunlar, tehlikeler nelerdi? Burada neler yaşandı?
Evet bu konuda kayıtlara geçen istatistiklere, geçen rakamlardan önce bahsedeyim. Hepinizin bildiği Aksa Akrilik kimya fabrikasında 6 bin 500 ton. Akronitril isimli insan sağlığı açısından ve doğa açısından zararlı olan son derece tehlikeli kimyasal yayıldı bu birincisi. İkincisi TÜPRAŞ’da bildiğiniz üzere 4 gün süren bir Nafta tankı yangını yaşandı. Üçüncüsü yine TÜPRAŞ’da susuz amonyak tankının basıncı yükseldiğinde tehlike yayılmasın diye 200 ton amonyak doğaya salındı. Bu çok önemli ve tehlike oluşturacak potansiyeli barındıran bir olaydır. 1200 ton kreojenik oksijen dediğimiz sıvılaştırılmış oksijen yine tank kaidelerinde kırılmadan dolayı doğaya salındı. 50 ton mazot dizel yakıtı dolum kolundaki bir arıza dolayısıyla depremden sonra denize döküldü. Bunlar kayıtlara geçmiş büyük olaylar. İstanbul çerçevesinde ele alırsak İtfaiyenin raporlarına göre 17 Ağustos gecesi İstanbul itfaiyesi Avcılar bölge birimine 100’e yakın yangın ihbarı yapılmış. Depremin üzerinden 5 yıl sonra körfez bölgesinde yapılan Marmara Denizi’nde yapılan ölçümlerde çok ciddi kimyasal kirlilik parametrelerinde çok önemli bir artış, derin sulardaki oksijen seviyesinde çok kritik azalma gözüktü. Bunlar bilimsel, literatüre girmiş çalışmalar. Kamuoyu bu konuda pek de bilgi sahibi değil maalesef ama, bu bize bir şeyi ifade ediyor bu deprem çok yakınımızda olacak Marmara’yı etkileyecek ama İstanbul’u herkesten, bütün diğer illerden daha çok etkileyecek.
İstanbul’da kimyasallardan kaynaklanan tehlikelerin boyutu ne?
Bu konuya öncelikle İstanbul’da üretilen, kullanılan, depolanan kimyasal, miktarı nedir sorusundan yola çıktık. Maalesef ülkemizde bunu tek elden koordine eden bu sorunun yanıtını alabileceğimiz bir kurum yok. Tek tek kurumlar bazında ve istatistik bilgiler noktasında derlememize göre yanıt şu: İstanbul’dan yılda 150 milyon ton, İstanbul Boğazı’ndan çok tehlikeli, zehirli, patlayıcı kimyasal madde geçiyor. Bu rakam oldukça büyük bir rakam sadece 150 milyon ton. Sadece 2. Boğaz Köprüsü’nden geçen madde miktarının 800 bin tona yaklaştığı tahmin ediliyor. İstanbul’da yılda 400 bin ton LPG ve yaklaşık 400 bin metreküp akaryakıt satılıyor ve ana kimya sanayi çerçevesindeki İstanbul’da yapılan üretimin kapasitesi yaklaşık 50 milyon ton. Bu rakamları alt alta koyduğumuzda ve bunlar İstanbul’un çeşitli yerlerinde çeşitli ilçelerinde dağılmış vaziyette.
(İstanbul/EVRENSEL)


DOĞALGAZ DAHA TEHLİKELİ

İstanbul’da hemen hemen her evde doğalgaz bağlı. Bu konu bir tehlike yaratıyor mu?
Bütün bu kimyasallar İstanbul içerisinde risk yaratacak ama, bütün bunlardan daha fazla risk yaratacak olan şey doğalgaz. Bu kentte yılda 5 milyar metreküp doğalgaz tüketiliyor. Bu orta çaplı bir ülkenin doğalgaz tüketimiyle neredeyse aynıdır. 5 milyar metreküp doğalgaz 15 bin kilometreye yakın bir boru hattıyla taşınıyor ve tüketiliyor. Depremde bu boru hattının10 küsür noktadan kırılacağı tahmin ediliyor. Burada on noktada meydana gelen hasar büyük bir problem yaratmayabilir. Ama asıl problem şu; yine İGDAŞ yetkilileri yaklaşık 30 bin doğalgaz servis kutusunun zarar göreceğini tahmin ediyor. 30 bin servis kutusu depremden sonra hasar görürse, bunun binde beşinde yangın çıksa, aynı anda bir kentte bin beş yüz yangın çıkmış olacak. Bu hiçbir kent itfaiyesinin aynı zamanda yetişebileceği bir durum değildir. İstanbul depreminde binası yıkılmayıp kurtulanlar muhtemelen gazdan dolayı boğulma ya da yanma tehlikesi ile karşı karşıya kalacaklar. Bunu yetkililer de biliyorlar ama bu noktada bu bilgi kamuyla paylaşılmalı. O zaman evlerde yangın önlemi ve yangınla mücadele konusunda İstanbul’da yaşayan insanlara özel eğitim verilmeli. Şimdiye kadar yeterli bir çalışma yapıldı mı evet ancak, yeterli mi hayır. Biz Kimya Mühendisleri Odası olarak yine diyoruz ki bütün bu çabaların içersinde mesleki bilgi birikimimizle seve seve gönüllü olarak nefer olmaya hazırız.


BU EN iYiMSER TABLO

Tehlike bu kadar açıkken, olası İstanbul depremi sadece binaların yıkılmasıyla mı sonuçlanacak ?
Hayır. Bu kimyasallar bir tank da depolanıyor. Bu kimyasallar bir binada depolanıyor. Bu kimyasallar üretiliyor. İnsanlar tarafından da tüketiliyor bir çoğu aynı zamanda. Dolayısıyla riskin boyutu ne olur sorusunun net yanıtını alabilmek için biz Kimya Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi olarak bir bilgisayar programı aracılığıyla bir modelleme gerçekleştirdik. İstanbul da riskli olduğunu düşündüğümüz başta Avcılar bölgesinde, bir LPG küresi depremden dolayı patlarsa ve güneyden doğru saniyede 6 metre hızla bir rüzgar eserse ve yaz aylarında yaklaşık 25- 30 derece bir hava sıcaklığında bu olay olursa; LPG küresinin patlamasıyla, 2 senaryo ortaya çıkar . Birisi patlama diğeri yanma üzerine. Serbest yanmaya geçmesiyle oluşan alev topu yaklaşık 400 metre ötede bulunan insanları da içine alacak kadar geniş bir alana yayılıyor. Bu küreden çıkan ısıl radyasyon yaklaşık yine 1 km kadar etki ediyor. Bu şu demektir; siz Ambarlı’da yaklaşık 300 metre ötede bir toplu konutta oturuyorsanız, orda yalnızca bir kürenin patlamasıyla depreme eş değer bir sarsıntı hissedeceksiniz, onun dışında da ısıdan dolayı da kavrulacaksınız . Astım hastası yaşlı ya da çocuksanız, ciğerleriniz çok gelişmemişse; bunun başka bir anlamı ölüm tehlikesi altındasınız. Bizim senaryomuzda en kötü durum senaryosuna gitmedik. Bir kürenin yanması ya da patlaması sonucunda ne olur sorusunun yanıtını aldığımızda sonuçlar zaten ürkütücü ama birde domino etkisi dediğimiz bir küre patlıyor diğer küreye sirayet ediyor o bir diğer tanka sirayet ediyor gibi bir etkide Ambarlı bölgesinde yaşam alanlarında, çünkü orası bir çanak, ısı yukarıya doğru genleşir ve yerleşim yerleri de tamamen kimyasal tesislerin üzerinde ve genellikle de poyraz olduğunda da rüzgar denizden karaya doğru esecektir. Bu senaryo gerçekten ürkütücü bir senaryodur. Burada karşımıza İstanbul’da sanayi tesisleriyle kentsel yerleşimin iç içeliğinin yaratacağı sorunlar major olarak ortaya çıkıyor. Ama başka sorunlar da var. Örneğin, Ümraniye’de, Pendik’te, Kurtköy’ de bir çok kimyasal madde tesisi var, örneğin boya fabrikası var . Bunlardan örneğin amonyak tankında kırılma olsa depremden dolayı bizim yaptığımız senaryoya göre, 68 ton amonyak yayılmış olsa, yine güneyden bir rüzgar esiyor olsa, hava sıcaklığı yine 25-30 derece olsa; etki 8 km öteye kadar gidiyor. İlk 1 km birincil derecede ölüm tehlikesi taşıyor.

Tehlike bu kadar açıkken sizce neler yapılmalı?
Bu ve benzeri senaryoları genişlettiğimiz zaman şu ortaya çıkıyor İstanbul’da ikincil afetler adını verdiğimiz bu tür konulara karşı da çalışmaların sadece Kimya Mühendisleri Odası tarafından değil hem yerel yönetimler hem kamu ekseninde ele alınması ve kentsel risk yönetimi adı altında toparlayabileceğimiz bir modelle bu modelin içerisinde endüstriyel risklerin de nicelleştirilmesi gerekir. Bu nicelleştirme çalışmalarında elbette Kimya Mühendisleri Odası olarak biz de talep edildiği taktirde elimizden gelen yardımı gösterme konusunda bir niyet içersindeyiz.

Talep ediliyor mu peki ? ulaşabildiğiniz yetkililerden bir cevap alabiliyor musunuz?
Özel bir talep olmadı ama bugüne kadar bizden doğru çeşitli çözüm önerileri iletildi . Bu çözüm önerilerinden bir tanesini söylemek gerekirse; işyeri açma ve çalışma ruhsatlanmasına ilişkin büyükşehir belediyelerinde bir komisyon oluşturulması zorunluluktur. Bu komisyonda da meslek odalarından bir temsilcinin bulunması bir zorunluluktur. Şu ana kadar yapmış olduğumuz başvurularda henüz o komisyona Kimya Mühendisleri Odası olarak kabul edilmeyi başaramadık. Başarırsak ne olacak, bizde o komisyon üyelerinden biri olarak İstanbul’da açılacak olan bir tesisin güvenlik ve sağlık açısından yaratacağı riskleri daha objektif değerlendirip, kararımızı o noktada kamu yararına kullanabileceğimizi öngördüğümüz için bu çalışmalara aday olduk. Ama özel bir davet de almadık onu söyleyebiliriz.

Başka bir öneriniz var mı?
Bir başka somut önerimiz bizim Kimya Mühendisleri Odası olarak bizim özel bir kanunumuz var. 6269 sayılı kimya mühendisliğine ilişkin bir kanundur bu. Bir işletmede kimyasal işlem yapılıyorsa orada sağlık ve güvenlik önlemleri de almak üzere sorumlu bir kimya mühendisi bulundurmak zorunludur. Bu oldukça eski bir kanundur ancak uygulanması ve denetlenmesi konusunda çok yi bir noktada olduğumuzu söyleyemeyiz. Bugün akaryakıt istasyonları dahil olmak üzere her tesiste bağımsız sorumlu bir kimya mühendisinin çalıştırılması gerekmektedir. Ama Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Çevre ve Orman Bakanlığı, belediyenin denetim kalemleri arasına bu konu pek giremiyor. Biz bu konu hakkında yıllardır mücadele veriyoruz. İkinci somut olarak söyleyebileceğimiz nokta, İstanbul gibi boğazlardan kimyasal trafiğinin çok yoğun olduğu bir kentte İstanbul Büyükşehir Belediyesinin deniz birimi yoktur. Deniz itfaiyesi yoktur. Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü çerçevesinde yürütülür kamusal bir birim tarafından yürütülür. Yeterli midir sorusunun cevabını biz yeterli olarak görmüyoruz. Hayır diyoruz bu kentte muhakkak bir deniz itfaiyesi kurulmalıdır. Büyükşehir Belediyesinin kimyasal madde kazalarına müdahale kapasitesi arttırılmalıdır. Bundan üç yıl öncesine kadar tehlikeli kimyasal madde araçlarına müdahale aracı yoktu belediyenin. Bugün var ama yeterli mi hayır. Hem teçhizat anlamında hem de personel anlamında çok yeterli bir noktada değil. Biz Kimya Mühendisleri Odası olarak kendi alanımızı da sınırladığımızda kimyasallara dair yönetimin, tek bir elde toplanmasının önemli olduğunu düşünüyoruz. Sanayi Odaları, Kimya Sanayiciler Derneği, Kimya Mühendisleri Odası, belediye, valilik gibi kurumların entegrasyonuyla bir yapıya gidilmesi izlenmesi ve vatandaşa bilgi verilmesi önemli.


ÖNCE SORUNUN TANIMLANMASI GEREKLİ

Yetkililere önerileriniz nelerdir, neler yapılması gerekli?
İstanbul özelinde bunu sınırlandırırsak ilk önce endüstriyel risklere dair daha kapsamlı çalışmalar yapılmalı. Önce sorunu tanımlamamız lazım. Şu ana kadar Mustafa Erdik Hocamızın yaptığı İstanbul ve sanayi riskleri kapsamında ki rapordan başka, açıkçası elle tutulur bir çalışma yok. Bizim yaptığımız raporda taş üstüne taş koymaktır. Bu ve benzeri çalışmaların nicelleştirilmesi, riskin nicelleştirilmesi gerekiyor. Riskin nicelleştirilmesinden sonrada yönetilmesi aşamasında yerel yönetimler, mühendis odaları, bu kentin kendi vatandaşları-yurttaşları, yerel dinamiklerinden oluşan bir yapının şeffaf bir şekilde kararlar üretmesi gerekecek. Belki bu kararlar sonucunda kentsel dönüşüm mekanizmasında farklılıklar olacak. Bugün Zeytinburnu kentsel dönüşüm alanı ilan edildi ama, Zeytinburnu ilçe sınırları içerisinde de kimyasallarla uğraşan birçok işletme var . Kentsel dönüşüme uğramış bir alanda (İkitelli-Ayazma) gökdelen dikeceksiniz ama yanında sanayi arazisi var. İkitelli’den tutunda Hadımköy’e kadar, Kumburgaz’dan tutunda Pendik’e Kartal’a Ümraniye’ye kadar. İstanbul açısından gerçekten bu sorunu ikincil afetler boyutunda ve özellikle kimyasallardan kaynaklanabilecek yangın, patlama, sızma gibi durumlarda daha kapsayıcı bir şekilde almak gerektiğini ortaya koyuyor.


HAZIRLAYAN: Eylem Lodos-Ömür Hazel Tosun

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Milyonlar ‘fitre’lik, iftar sofraları boş

Milyonlar ‘fitre’lik, iftar sofraları boş

Erdoğan-Şimşek programıyla ücretleri açlık sınırının altına inen asgari ücretli işçiler ve emekliler, ramazan ayının ilk iftarını boş sofralarda karşılıyor: “Kırmızı eti zaten görmüyorduk, bu sene orucu açacak zeytin bile alamıyoruz…” Diyanet İşleri Başkanlığı da ‘Asgari ücretliler ve emeklilere fitre verilebilir’ fetvası yayımlamıştı.

İftar sofrasına 1 yılda gelen zam: Yüzde 45

Dört sene içinde güllaça gelen zam: Yüzde 1100

Pideye 2 yılda gelen zam: Yüzde 150

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
1 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et