10 Eylül 2010 01:00
GÜNÜN YAZILARI
SUNU
17 Ağustos Gölcük ve 12 Kasım Düzce depreminin ardından 11 yıl geçti. Koskoca 11 yıl... Uzmanlar İstanbulda yıkıcı bir deprem olacak diyor, önlem alan var mı? İstanbuldaki depremin etkilerini azaltmak için neler yapıldı, kaç kamu binası denetlendi, gereği yapıldı. 1999dan sonra Türkiyede bir çok deprem meydana geldi, onlarca insan canını kaybetti, onlarca ev yerle bir oldu. Kaç tane ev denetlendi. Kaç tanesi depreme güvenilir hale getirildi. Sadece evler mi; daracık sokaklar, sıkış sıkış mahalleler...
17 Ağustos 1999da depremin merkez üssü Gölcük iken İstanbul büyük yaralar aldı, binlerle ifade edilen ölü sayıları açıklandı. Bu depremin İstanbulda olduğunu düşünün... Şehrin ortasında patlamaya hazır bekleyen adeta bomba niteliğinde olan sanayi bölgeleri, benzin istasyonları ve kimyasallar üreten fabrikalar ve niceleri hâlâ yerleşim bölgelerinin içinde. Evlerimize 200-300 metrelik mesafelerde...
Sadece rant amaçlı kullanılan Kentsel Dönüşüm Projesi 1999da deprem sonrasında ortaya atılmadı mı? Ne oldu peki Zeytinburnu pilot bölge seçilmişti, tam bir başarısızlık... Depremi sadece başka bir yerde deprem olduğunda ve ya depremlerin yıl dönümlerinde gündemine alan bizlerin bu vurdum duymazlıkta hiç mi payı yok... Yeni bir deprem olmasını beklemeden, İstanbulun deprem dosyasını açıyoruz.
* Olası İstanbul depreminin büyüklüğü ne olacak?
* Deprem İstanbulu nasıl etkileyecek?
* Siyasi iktidarın İstanbul ve depreme olan yaklaşımı ne?
* İstanbul depreme hazırlandı mı?
* İstanbul Boğazından yılda 150 milyon ton; çok tehlikeli, zehirli, patlayıcı kimyasal madde geçiyor. Tehlike bu kadar açıkken İstanbul için önlem alındı mı? Depremde İstanbulu kimyasallar açısından nasıl bir tehlike bekliyor?
* İstanbul depreme göre planlandı mı...
İşte bu dosya da bu sorular ve daha fazlasına yanıt aramaya çalıştık.
Olası İstanbul depreminin büyüklüğü kaç olacak? İstanbulluları düşündüren bir soru da bu. 17 Ağustos Gölcük-Adapazarı, 12 Kasım Bolu- Düzce depreminin üzerinden 11 yıl geçti. Bu 11 yıl içinde Bingölde ardından da Elazığda deprem oldu. 17 Ağustos ve 12 Kasımdan ders almayan Türkiye yine depreme onlarca insanı kurban verdi. Acaba İstanbulluların korkması gereken depremin büyüklüğümü, yoksa siyasi iktidarın depreme yaklaşımı mı? Yrd. Doç. Dr. Oğuz Gündoğdu ile beklenen İstanbul Depremini, siyasi iktidarların depreme yaklaşımını ve neler yapılması gerektiğini konuştuk.
17 Ağustos ve 12 Kasım depremlerinin ardından 11 yıl geçti. Bu 11 yılda neler yapıldı?
Bunu genellikle üç başlıkta topluyoruz. Bir tanesi bilimsel sebepler yani bizi tehdit eden fayın durumu, özellikleri. İkincisi binaların daha güvenilir hale getirilmesi ve yıkıp yerine yenilerini yapmak diye özetlenebilir. Üçüncü olarak da afet yönetimi, afet olduğu sırada müdahalenin başarılı olabilmesi ve zararın en aza indirilebilmesi için yapılması gerekenler. Şimdi bu başlıklara baktığınızda şunu unutmamak lazım hiç bir şey yapılmadı değil, ama karşımızdaki tehlikenin büyüklüğü ayrıca İstanbul ve çevresinin önemi yani yüzde elli sanayi getirmiş buraya koymuşsun hiçbir hesap kitap olmadan Türkiyenin yaklaşık yüzde elli vergi gelirini buradan elde ediyoruz. O zaman risk çok büyüyor tabi. Buna karşılık yapılanları düşündüğümüzde tüm bunlar yetersiz tabi ki. Gönül isterdi ki üniversiteler, devletin kurumları, planlar oluştursun Marmara Denizini karış karış arasınlar, sonra doğu Anadolu fayına baksınlar. Bunların hiçbiri gerçekleşmedi. Marmaranın bilimsel taraflarını bulmak ve halka tehlikeyi ifade edebilecek her türlü güvenilir veri var karşımızda.
17 Ağustostan sonra uzmanlar İstanbulda büyük bir deprem olacak dedi. Olası İstanbul depreminde İstanbulluları nasıl bir tehlike bekliyor? Kamu binaları ve evlerimiz depreme hazır mı?
Binaların güçlendirilmesine öncelikle okul ve hastanelerden başlamak gerekir. Bunu maalesef planlayamıyorlar. Duruma göre planlama yapılmıyor, rast gele gidiyor. Okul hastane projeleri İSMEK projesi valiliğin elinde. Biz 11 senede İstanbulda ki 3000 okula doğru dürüst gerekenlerini yapamadık. Üstelik bunlara ortaöğretim kurumları üniversiteler dahil değil. Bir şeyler yapılmadı mı yapıldı, ama 3000 okulun orta durumda olanları da var büyük bir problem değil, parada problem değil. Olmadık meydanları kazıp duruyorlar. Mesela, Atatürk Havalimanının orada Yeşilköy bağlantısı. Oraya trilyonları vereceğine okullara harca, bu bir tercih meselesi. Aslında dünyaya bakış meselesi. Bizim bakışımızla onların bakışı arasında çok fark var. Onlar binaya bakıyor, çiçek ekmiş ona bakıyor ama o binada çiçeklerin arasında çocuk görmek diye bir şey yok. Bakmayın çocukları alıp seviyorlar, ama hepsi hikaye yani eğer gerçekten sevselerdi bir tane okul güvensiz şekilde kalmazdı.
Sürekli deprem tatbikatları yapılıyor. İstanbul afet yönetiminde ne durumda?
Afet yönetimi konusunda baya mesafe alındı ama, tehlikenin 7 üzerinde bir deprem olduğunu düşünürsek daha çok çalışmamız lazım. Buradaki eksiklik öğrendiklerimiz doğuya götüremeyişimiz. Doğu Anadolu Fayı çok tehlikeli ve tarihi çok sabıkalı. Bu hepimizin suçu yani ben genelleme yaparak konuşuyorum. Ben görevimi yaptım, ama elimden bu kadar geliyor demek olmaz. Yok böyle bir şey, bu bize yakışmıyor. Aydın olan insanın bunu sonuna kadar kovalaması gerekiyor. Bu bağlamda demek ki Türkiyede yeteri kadar aydın yok. Bunu da deprem sonucunda öğrenmiş olduk. Bunları kabul edelim ki nerede ne eksik var görebilelim. Yani üçlü gözlem yaptığımızda genel anlamda hazırlıklı olmadığımız ortada. Bazı konularda ilerideyiz ama bu da karşımızda ki tehlikeye karşı yeterli değil.
Peki, hükümet deprem için hiçbir şey yapmadı mı?
Devletin ve bizi yöneten hükümetlerin yaptığı epey şeyler var. Mesela devlet şurası niteliğinde deprem şurası yapıldı. Şura devletin, orada politika belirlenir. Kentsel dönüşümle ilgili çalışmalar yapıldı, Türk Mühendis Ve Mimarlar Odasının da katıldığı bildiği imar yasa tasarısıyla ilgili işler yapıldı. Ama hiç birinden ortada sonuç yok. Çünkü bu rant düzenini bozamazlar; yani dengeler hep bunun üzerinde kurulmuş. Ne kadar istemediğimiz gibi olursa olsun, kentsel dönüşümün gerçek yasasını birkaç yerde değiştirdiler. Bunu bildikleri için de ülkenin ekonomisi de kötü o zaman ne yapıyorlar önü açık olsun inşaat sektörü öne geçsin ki memleketin çarkları bir parça dönsün. Ben şehir tarafına bakıyorum stratejik tarafına oradan yağma mağma onları herkes değerlendirme şeyine sahip ama bunu içinde elde bilgi olması lazım araştırma yapmak lazım. Fakat bütün şeyler olumsuz gidiyor. Çözüm başarısız olanı değiştirmektir.
Beklenen İstanbul depremini hakkında uzmanlar farklı farklı açıklamalar yaptı. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ben sismologum, yani deprem konusunda uzmanlığımı yaptım. Herhangi bir sismoloji eğimi almış birine bunları sorsanız hemen hemen aynı cevapları alırsınız. Medyada da farklı konuşmazlar. 3 yıl önce bir hesap yaptık. Ortalama 7.5 civarı bir depremin büyük bir enerjiyi karşılamak zorunda olduğunu söylemiştim. Yani şunu söylemek istiyorum; bu hesaplar bir takım varsayımlara dayanan hesaplar veya ölçüme dayalı hesaplar. Medyanın kandıran tutumundan kaçınmak gerekiyor, net bilgiler verilmeli. Üslubu iyi tutturmak lazım. İnsanları bütün gün tir tir titretip de uykularını bölmenin alemi yok. Doğruyu da anlatmanın yolu vardır. Ben başarıyorum bunu, Hakkarinin dağlarında da yapıyorum bunu. Kimse salak falan da değil, yani anlıyorlar. Kabahat bizde, anlaşılır anlatmıyoruz. Bilim insanı denince illa birkaç cafcaflı laf araya sıkıştırıp vay ne çok biliyorlarmış gibi bir hava yaratmak değildir.
Olmaz öyle şey diyorlar mesela depremi önceden belirleme çalışmalarında. Halbuki biz 1982den beri iki projede çalışmıştık. Olmaz böyle şey dediğini yaptık biz. Bilim felsefesinde de olmaz diye bir şey yok. Açıklarım, açıklayamam bilim budur. Açıklanırsa tamam, uyuyorsa doğaya yani sonuçta doğru ama değilse devam çözmeye.
DEPREMDE HAREKETSİZ KALIRSAN PANİK YAPARSIN
Peki İstanbullular depremde ne yapmalı, siz ne önerirsiniz?
Mahalle ya da afet gönüllülüğü önemli bir çözüm. Çünkü herkes kapısının önünü süpürecek anlayış o. Birazda teknik, sağlık, arama-kurtarma bilgileri, ama arama kurtarmacı değil onlar mahallenin eksiklerini giderecekler, çıkan yangına ilk müdahaleyi yapacaklar, güvenlik altına alacaklar, ayılan-bayılanı da hemen toplayacaklar. Çünkü bir sivil savunma kaç kişi gelebilir. Arama kurtarma, sivil toplum örgütleri AKUT falan kaç tane var zaten. Onun için gönüllülüğü cazip hale getirmek gerekiyor. Halkında bu işe merak salması gerekiyor. Mücadele etmenin önemli olduğunu, zaten burada sadece deprem olmuyor, diğer afetlerde de bunlara karşı mücadele etmeyi öğrenirsen, hayata karşı mücadele etmeyi de öğrenirsin. Bunu anlatmak gerekir, biz buna afet kültürü diyoruz. Bir kültür meselesidir bu. Yoksa a kalbi durmuşa, kalp masajı yapmak değil mesele. O mücadeleyi verirsen her şeyde onu yaparsın. Buna Türkiyenin ihtiyacı var. Bunu böyle anlatanı ben hiç görmedim. Şurada yangın çıktı mutfağında otur cenin pozisyonunda, bunlar çıktı saçma sapan, cenin annen karnında hiçbir savunması olmayan şeydir. Kalmışsın cenin pozisyonunda mutfak tutuştu, ondan sonrada zaten bir daha evini söndüremezsin. 40 sn sonra o yangını söndürmek mümkün değil. Onun için böyle çök-kapan-tutun nedir. Saçma sapan. Nereye çökeceğim, nereye tutunacağım, nereye kapanacağım? Yani şimdi deprem başladı. Langur lungur her taraf, kitaplar kafamıza dökülüyor. Ben masanın ayağını tutsam zaten masa oynayacak. Böyle ipe sapa gelmez şeyleri öneriyorlar.
Marmarada deprem olacak dendikten sonra Türkiyede birçok deprem oldu. Sadece İstanbul ya da Marmara Bölgesi mi deprem riski altında?
Dediğiniz gerçekten doğru, artık Marmara Depremleri olacak. Birkaç tane Marmara Depremi olmasını tahmin ediyoruz. Zaman 120 mi desem 5 yıl mı desem bilemem. Ama olacak Marmara kırılmadan, enerjisinin boşaltmadan, şu anda Marmara fayı içindeyiz biz. Bu Marmara fayı tükenmeden biz rahata ermeyiz. Marmaranın özelliği içinde İstanbulun, Kocaelinin oluşundan kaynaklı, yoğun bir nüfus ve sanayi var. Tabi buradaki sanayi zarar gördüğünde, Anadolu kriz geçirir. Aslında Doğu Anadolu Fayı denen Kuzey Anadolu Fayı kadar iyi bilinmeyen bir fay daha var. O aşağı yukarı Karlıovadan başlayan Bingölün üstünde kuzeyinden, aşağı doğru Maraş, Hatay ve Suriyenin işlerine kadar giden çok ciddi ve büyük bir fay. Tarihte 285 bin ölüden bahsedilir. 500lü yıllarda 285 bin ölü... Atın 280 binini palavra diyelim, 5 bin bile çok büyük bir rakam. Bu yüzden; buradaki birikimleri o tarafa götürmek gerekiyor. Biz maalesef çok geri kaldık. Gittik anlattık falan ama benim söylemeye çalıştığım o değil.
NASIL MUAMELE EDECEKLERİNİ BİLİYORLARDI
Bayındırlık ve İskan Bakanlığına bağlı Afet İşleri Genel Müdürlüğü kapatıldı. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Deprem Araştırması Daire Başkanlığı, Bayındırlık Bakanlığının Afet İşleri Genel Müdürlüğü kapatıldı. Ayrı bir yapılanma içine alındı. Oradaki insanlar bir afet anında halkla nasıl konuşacaklarını biliyorlardı. Arada çok önemli farklar var. Halka nasıl muamele edeceklerini biliyorlardı. Burada planlar çok iyi, afet müdahale konusunda teknik gücümüz arttı ama nasıl muamele edecekleri şey konusunda büyük sıkıntı var. Çok açık bir şey, bunu anlatması gereken birileri olması lazım. Biz tecrübeli, bilgili dediğimiz zaman ya Japonya ya Amerika ya da birilerine bakıyoruz. Kendine güvenmeyen bir milletten fayda gelmez. Önce kendine güveneceksin. Küresel dünyada bilgi sağlıyor küreselleşmeyi. Ama bu bilgi alışverişini yaparsın, senin özelliklerine etnik köken vs. özelliklerine göre ayrı bir yöntem, afet modeli yaratman lazım senin. Öyle değil getir FEMAyı, getir Japonların JAYKAsını. Bu yüzden büyük sorunlar çıktı. Devam da edecek bu sorunlar.
Türkiyede bir çok etnik kökenden insan var. Bu insanlarla sizce nasıl iletişim kurulmalı?
Karadenizliler, Kürtler, Egeliler, göçmenler Hepsinin depreme karşı tepkisi ayrıdır. Ben bunları yaşayan bir insanım. Karadenizli kendi yaşadığıyla alakalıdır, hayatının bir parçası olarak görür. Onunla konuşurken ona göre konuşman gerek. Kürtler son derece alaycıdırlar. Alaycı derken o kadar çok zor şeyler yaşamışlar ki, hayatla dalga geçiyorlar. Depremi çok büyük problem olarak algılamıyor. Orada başka, Egelilerde Denizliye gittiğinizde Denizli sürekli sallanıyor. Deprem olduğunda sallanıverdik gari derler mesela. Bakış açısı da onun hafife alma şeklindedir.
DEPREM 7NİN ÜSTÜNDE OLACAK
Bir sayı vermemiz gerekirse... Olası İstanbul Depremi kaç büyüklükte olacak ve bu depremden kaç kişi etkilenecek?
Büyüklük dediğimiz şey enerjinin ölçümü. Büyüklük 7nin üzerinde olacak. Herkes bunda birleşiyor. 7.5i aşan her deprem de çok ağır yıkıcıdır. 8i aşıyorsa yok edicilik özelliği başlar. Bir kenti, köyü olduğu gibi siler. Ne kadar bir tahribat bekleniyor? O zaman depremin özellikleri var. İvme denen, bu binaya mesela enerjiği taşıyan dalgaların, denizden buraya doğru gelecekler hızına bağlı bir kere. Hızı artarak geliyorsa o zaman ivme yüksektir demektir. O bize çok pahalıya mal olabilir. 17 Ağustosta ivme çok düşük kaldı. O yüzden 7.6 gibi büyüklükte bir depremde can kaybı, ağır hasarlı ve yıkılan bina sayısı çok düşük kaldı. Ama 12 Kasımda ivme çok yüksekti. Bir nedeni, millet bir gün önce 5.7lik bir deprem olduğu için dışarıdaydı. Biz Aykutla düzlüğe doğru çıkın bir deprem olma ihtimali çok yüksek diye uyarı yaptık. O çok hızlı geldi. Ben bizzat yaşadım. Ali Kırca ile sokak ortasında yayındaydık. Bina gözümüzün önünde geldi geri gitti. İyi yapılmış, aksi takdirde... Çatı önümüze yıkıldı, arkamızdaki eczanede yangın çıktı. Kaynaşlıda yangınlar çıktı. JAYKA hesaplamalarına göre yanlış hatırlamıyorsam 24 bin civarında doğalgaz borusunda kopma bekliyorlar. Bu belediyenin resmi raporudur. 24 bin değil de 5 bin tane olsun 5 bin tane yangın riski. Bir de evin içinde eşyaların devrilmeleri, o sırada yemek saati falan olduğunu düşünün. Her zaman gecenin 3ünde tam her şeyin duru olduğu bir saate rastlayacak diye bir garanti var mı? 12 Kasım işte tam akşamüstü 19.00da oldu. Yani sorduğunuz sorunun cevabı çok bilinmeyenli. Güçlendirme veya yeniden yapılandırma yaptığınız binalar ayakta kalacak, bunlarla ölçülü bir şey. Benim duruma bakınca moralim bozuluyor açıkçası. Daha yeni viyadükler bitti. Ama ben 6 sene önce sormuştum viyadükler tamam mı diye, tamam demişlerdi. Mecidiyeköydeki viyadükler yeni bitti. Hatta çalışılan yerlerde var galiba. Biz sürekli kötü şeyleri söylemek zorunda mıyız, ben mazoşist miyim? Zevk mi alıyorum? Ama söylemek zorundayım ben... Sorunun cevabı yıkıcı bir depremle karşı karşıya kalacağız. İyi koşullarda, zaten senaryolar öyle yapılır en az-en çok, bunu bize ait olmayan batlarla hesaplıyoruz.
YARIN: TMMOB Şehir plancıları Odası Afet Komisyonu Üyesi Yılma Karatuna
HAZIRLAYAN: Eylem Lodos-Ömür Hazel Tosun
Evrensel'i Takip Et