01 Eylül 2010 00:00
UFUK
İktidar partisi ile ana muhalefet partisi arasında, 12 Eylülde yapılacak anayasa referandumu öncesi Kürt sorunuyla bağlantılı olarak yaşanan polemikler, bu partilerin Kürt seçmenlerin oylarına ne kadar sıcak, ama Kürt sorununun kendisine ne kadar uzak olduklarını bir kez daha gözler önüne serdi.
İktidar partisi ile ana muhalefet partisi arasında, 12 Eylülde yapılacak anayasa referandumu öncesi Kürt sorunuyla bağlantılı olarak yaşanan polemikler, bu partilerin Kürt seçmenlerin oylarına ne kadar sıcak, ama Kürt sorununun kendisine ne kadar uzak olduklarını bir kez daha gözler önüne serdi.
PKKnin tek taraflı eylemsizlik kararına dair Öcalan ile İmralıda yapılmış olan görüşme, sadece MHPnin değil, CHPnin de hararetli tepkisiyle karşılaşmıştı. Başbakan Erdoğan, bu tepkiler karşısında topu devletin istihbarat örgütlerine atarken, kendilerinin hükümet olarak böyle bir görüşme yapmalarının mümkün olamayacağını söyledi. Erdoğan, bir yandan MHP tabanından daha önce almış olduğu oylara eklemek için MHPnin tabanına özel olarak seslenirken, diğer yandan da, Kürtlerden daha önce aldığı oyları kaybetmeme ve olabildiğince de bunların üzerine yenilerini ekleme telaşında.
Benzer bir telaş CHP de olduğu için, bu türden manevraları o cephede de görüyoruz. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlunun dile getirdiği Genel af açıklaması, Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı coğrafyada AKPnin oldukça gerisine düşmüş olmayı telafiye yönelik bir hamleydi. Ancak Kılıçdaroğlu bu açıklamasına parti içinden ve dışından tepki alınca, genel af açıklamasını koşula bağlayan sınırlamalarla, iktidardan ve parti içinden gelen tepkileri karışlamaya çalıştı. Son olarak Başbakan Erdoğan, özel uçağında Hürriyet gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Enis Berberoğlu ile Ankara Temsilcisi Metehan Demire yaptığı açıklamada, Kılıçdaroğluna yönelik olarak, Öcalanın affının gündeme gelmesi halinde önce kendisinin karşı çıkacağını söyledi ve Türkiye ayağa kalkar dedi.
Gazetenin manşetten verdiği bu açıklamanın ardından Kılıçdaroğlunun Hürriyete yaptığı açıklama da bir gün sonra yani önceki gün gazetenin birinci sayfasından yayımlandı.
Haberde, Kılıçdaroğlunun, gündeme getirdiği genel af önerisine, Başbakan Tayyip Erdoğanın, Sadece biz değil, Türkiye ayağa kalkar sözüyle değerlendirmesini tepki ile karşıladığı dile getiriliyor. Kılıçdaroğlu, açıklamasında Erdoğanın kast ederek şunları söylüyor: Kendisi ve bakanlarının imzası ile 18 Nisan 2006da Öcalana fiilen af önerilmiş ve CHPnin karşı çıkması ile terörle mücadele yasasında bu değişiklik yapılamamıştı.
Erdoğan ve Kılıçdaroğlunun birbirlerinin karşılıklı olarak açıklarını yakalamaya yönelik bu tepkilerini, sadece milliyetçi oylar ile Kürt oyları arasına sıkışmış olmanın bir sonucu olarak da okumamak gerekir tabii. Bu, tablonun görünür yanını oluştursa da, bunun gerisinde, her iki siyasinin -ve partilerinin de- Kürt sorununu çözmek konusunda gerekli bilince ve samimiyete sahip olmamaları gerçeği yatmaktadır.
Akıncı ekolünden gelen Erdoğan, ABDnin bölge politikaları ile ABye üyelik sürecinin koşullarının önüne koyduğu Kürt sorunuyla ilgili geleneksel yöntemin dışındaki hamleleri yapmak konusunda isteksiz ve cesaretsiz davranırken, ufku büyük ölçüde yolsuzluğa karşı olan bürokrat profili ile sınırlı Kılıçdaroğlu da, yolsuzluk belgesi açıklamak ile Kürt sorununda gelenekselin dışında bir açıklama yapmak arasındaki farkı iliklerine kadar hissediyor. Bürokratken ya da İstanbuldan büyükşehir belediye başkan adayı iken hissetmek zorunda kalmadığı bu yaman çelişki, ana muhalefet partisinin liderlik koltuğuna oturunca gelip onu buldu.
Ve Erdoğan ile Kılıçdaroğlunun, son olarak genel af konusunda birbirlerini sıkıştırmak için kullandıkları söylemler bile, başlı başına Türkiyede Kürt sorununun kaynağında bulunan söylemlerden besleniyor ve dönüp bu söylemleri besliyor. Her iki liderin tutumları, az çok bilinçli bir Kürtte, Bu politikacılar, bizim Türkiyede eşit haklara dayalı olarak Türklerle bir arada yaşamamızı olanaklı kılacak adımlara atmaz düşüncesini kökleştirirken, Kürt sorunuyla ilgili bugüne kadar geleneksel politikaların etkisinde biçimlenmiş olan bir Türk ise, genel affın aslında ne kadar sakıncalı bir şey olduğu kanısına daha fazla sarılmayacak mıdır?
Aslında bu tablonun kendisi bile Türkiyede burjuva siyasetin çürümüşlüğü ile çözüm vaat edebilecek olanın ancak bunun dışında aranması gerektiğinin teyididir de.
FATİH POLAT