25 Ağustos 2010 00:00

GERÇEK

Başbakan Erdoğan, referandum için kanal kanal gezerken, önceki akşam bir televizyon kanalında, sorulan “Memurlara grev hakkının tanınmamasının ...

Paylaş

Başbakan Erdoğan, referandum için kanal kanal gezerken, önceki akşam bir televizyon kanalında, sorulan “Memurlara grev hakkının tanınmamasının nedenleri” ile ilgili bir soru üzerine, memurlar ve iş güvenceleri konusunda neler düşündüğünü de itiraf etti
Daha önce, işçi-memur ayrımının kaldırılması için sendikalar ve muhalefet partilerine görüşlerini ilettiklerini, “İşçi-memur ayrımını kaldıran bir düzenleme yapmak istedikleri”ni söyleyen Başbakan, bu amacını şöyle ifade ediyor: “Grev hakkı gündeme geldiğinde karşısına lokavtı da koymak gerekir. Madem öyle gelin İşçi-memur ayrımını ortadan kaldıracak adımı atalım. Anayasada bu değişikliği yapalım. Biz parti olarak buna hazırız. Bu şimdi ortaya attığım bir tekliftir. İşçi memur ayrımı bitsin, ‘çalışan’ diyelim!”
Elbette bu kısa açıklamadan da anlaşıldığı gibi Başbakan, kendince şartlar uyduruyor: “Grev hakkı denilince karşısına lokavtı da koymak gerekir” diye buyuruyor!
Neden böyle bir “Kur’an emri” mi var!
Lokavt, zaten bir hak değil, patronlara sunulan bir saldırı silahıdır. Çünkü grev hakkı, zaten patronun büyük ekonomik gücü, polis, mahkeme, yasalar, devlete sahip olma gibi güçleri karşısında işçinin haklarını az çok koruyabilmesi için kabul edilen bir haktır! Bu hakkın lokavtla “dengelenmesi” aslında grev hakkının geri alınmasıdır! Ve az çok demokrasinin geçerli olduğu pek çok ülkede de lokavt diye bir şey yoktur.
Kısacası “Başbakan grev hakkının karşısına lokavtı koyarken” tabi sadece grevin etkisini sıfırlamak istemekle de kalmıyor, memurların iş güvencesini ortadan kaldırmak istiyor. Böylece kamuda 2 milyonu aşkın kamu emekçisini, en önemli hakkı olan iş güvencesinden mahrum bırakmayı amaçlıyor. Yani, “İşçi-memur ayrımını kaldıralım” derken, memurun kazanılmış haklarını gasbedip, onu iş güvencesiz ve iş güvencesinin sağladığı öteki haklarından tecrit etmeyi amaçlıyor. Hatta denilebilir ki, grev, işçi-memur ayırımı kaldırma, filan bahane; asıl amaç, memurun kazanılmış haklarını gasbetmektir!
Gerisi lafı güzaftır!
Bu aslında yeni bir emek düşmanlığı girişimi de değildir. Sermayenin en rafine sözcülerinin 24 Ocak Kararları’ndan beri her tür sermaye kesiminin ve onların politikacıların hayalidir bu. Çünkü kamu emekçilerin iş güvencesine sahip olması, sermaye güçlerinin neoliberal-faşizan devlet amacının önündeki en önemli engellerden birisidir.
Nitekim bundan 20 yıl kadar önce Turgut Özal ve adamları, bunu öne sürmüşler, “İş güvencesinden vazgeçilsin memura grev hakkı tanıyalım” demişlerdir. Daha sonra Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı’nda da kamu emekçilerinin iş güvencesinin kaldırılması yasanın merkezine konmuş, ama bunlar kamu emekçilerinin ve öteki emek yanlısı güçlerin ve sendikaların tepkisiyle karşılanmıştır. Nitekim sonradan kimi palyatif düzenlemelerle kamuda sözleşmeli personel çalıştırılması ve taşeronlaştırma üstünden memur çalıştırılmasında sınırlandırılmaya gidilmiştir.
Şimdi Başbakan bütün kamu emekçilerinin iş güvencesini kaldırılması girişimin yinelemekte, grevi de bu hakkın gaspına karşı bir rüşvet olarak sunmaktadır!
Buna karış çıkacak sendikacıları da peşinen suçlamaktadır:
“Çünkü onların yapıştıkları koltuklar var. O koltuklardan vazgeçmek istemiyorlar. İşçi-memur ayrımı ortadan kalktığında bazı sendikaların birleşmesi gündeme gelecek. Bazıları ortadan kalkacak. İşte bu yüzden sendika başkanları, yöneticileri değişikliği istemezler!” diyen Başbakan her zaman olduğu gibi kendi emek düşmanlığına tepkileri karşıtlarının kişisel çıkarına bağlayarak tepkileri saptırmayı amaçlamaktadır.
Hani kişiye sormuşlar, “Karşındakini nasıl bilirsin?” diye; “Kendim gibi!” demiş. Başbakan da öyle düşünüyor demek ki!
Demek ki; emekçiler uyanık olmak zorunda. Yeni bir bela hazırlamakta hükümet; tek koşul şartların onlar için uygun hale gelmesidir.
Üstelik de, “Bakın size o yıllardır istediğiniz grev hakkını tanıyoruz. Daha ne istiyorsunuz?” diyerek bunu yapacak görünmektedir!
Ne diyelim; Allah, herkesi AKP ve Erdoğan’dan gelecek “iyilikler”den esirgesin!
İ. Sabri Durmaz
ÖNCEKİ HABER

Hani ayrımcılık yoktu?

SONRAKİ HABER

Türk-İş UPS işçileriyle dayanışma çağrısı yaptı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa