23 Ağustos 2010 01:00
ANAYASAYA DEĞİŞİKLİKLERİNE NEDEN HAYIR? Ya da bir karşı oyun anatomisi
DİĞER HABERLER
GÜNÜN YAZILARI
Türkiyede Anayasa değişikliği üzerinde yapılan tartışmalarda; gerçeklik ile kavranan anlam arasında ironik, hatta trajik bir kopuş, bir yanılsama yaşanıyor. Tarihsel paradoks örtüşmesi bu yanılsamayı arttırıyor ve besliyor. Tartışmalara katılan her birey, grup, kurum ve kuruluş vs. görüş ve tutumlarını demokrasi gerekçesine bağlıyor. Tartışmalı bir terim olan demokrasiyi, çoğunlukla hangi anlamda kullandıkları açık ve anlaşılır olmaksızın; yararsız doğrular ile, çoğunluk için doğru olmayan yararlar (!) söylemi çerçevesinde, ısrarlı duruşlarını sürdürüyorlar. İlginç olanı ısrarlı duruşlarına gerekçe gösterdikleri demokrasinin, modern demokrasi ve anayasal özellikleri anlamında- hangi unsur ve gerekleri içerdiğini kıyaslama olanağı bulmaları halinde; bütünüyle duygusal nedenlere dayalı olması dışında bu kesimlerin çoğunluğunun konumlarını yeniden gözden geçirme durumunda kalacak olmalarıdır.
ZİRA
Siyasal nitelik taşıyan hukuk belgeleri olan anayasalar, genel olarak devletin ; kuruluş ilkelerini, bu ilkelerin türetildiği felsefeyi, kurum ve kuruluşlarıyla örgütlenme biçimini, işleyişini ve bunlara hakim olan anlayışı belirtir. Devlet karşısında hak öznesi birey (ve grupları) tanımlar, öznesi oldukları hakların içeriğini ve güvencesini sayar ve devlet ile bunlar arasındaki iletişimin alanı olan kamusal alanı belirler, iktidarın sınırlarını çizer. Hukuksal ve siyasal nitelikleri itibariyle en özgürlükçü ve işlevsel kabul edilen günümüz batı tipi anayasal (modern) demokrasiler; bir anayasada en azından üç öğeyi bir araya getiren, kurumsal bir çerçevede biçimlenir. Bu kurumsal çerçeve yurttaşların; devletin üyesi olarak kamusal özerkliği, toplumun üyesi olarak özel (kişisel) özerkliği ve devlet ile toplum arasında aracı olarak iş gören kamusal alanın bağımsızlığını esas alır.
Bu çerçevede modern demokratik sistemler;
* Herkesin, eşit iletişim ve katılma hakları tanınarak ve bu haklar güvenceye altına alınarak, siyasal katılımı güvence altına alınır.
* Herkese aynı özgürlükleri tanıyan bir temel özgürlükler sistemi kurulur ve işletilir, temel hak ve özgürlükler; bağımsız mahkemelerce sağlanan eşit hukuki koruma ile güvence altına alınır;
* Yasama , yürütme ve yargı arasındaki güçler ayrılığı; kamu yönetiminin hukuka bağlı kalmasını sağlayan ve denetleyen kuvvetler ayrılığı ilkesi yoluyla, kişilerin özel alanının hukukun egemenliğiyle korunması güvence altına alınır.
* Basın özgürlüğü , haberleşme özgürlüğü ve medyanın çeşitliliği yoluyla; sivil toplum aktörlerinin kamusal alana kendiliğinden geçmesini kolaylaştıran ve kamusal iletişim alanlarının belli çevrelerin örgütlü toplumsal ve ekonomik gücü tarafından işgal edilmesini önleyen düzenlemeler yoluyla, sivil toplumda kök bulan bağımsız bir kamusal alanı güvence altına alır.
Bu sistemlerde; söz konusu siyasal ilkelerin, hak ve güvencelerin hayata geçebilmesi için bütün yapısal koşullar titizlikle oluşturulur ve devamlılığı için mekanizmalar işletilir. Bu anlamda; güçler dengesinde demokratik değişim daima olanaklı kılınır. Ekonomik gücün küçük bir kesimin elinde yoğunlaşması demokrasi önündeki yapısal bir engel kabul edilir ve bunu ortadan kaldıran mekanizmalar oluşturulur. Ordu, bütünüyle sivil otoriteye bağlı hale getirilir. Kamu kurum ve kuruluşların yapısı, işletilmesi ve hukukun oluşturulmasında devlet kendi başına kutsal bir varlık olarakdeğil; hukuksal bir insan kurumu olarak, meşruiyetini insan hakları ve halkın egemenliği öğelerinden alan sivil, şeffaf bir hizmet örgütü olarak kurgulanır ve işletilir.
Devletin; özgürlüğü tehdit eden güçleri hukuk içine alınır, bireyin siyasal katılımına müdahalesi en aza indirgenir, idari güç; toplumun tek tek üyelerinin çıkarlarının hizmetine sunulacak şekilde tasarlanır. Devletin baskıcı aygıtları dağıtılır, devletin özgürleştirme görevi esas alınır. Emek karşıtı yasalar ve halk kesimlerinin örgütlenmelerini sınırlayan diğer yasalar yürürlükten kaldırılır. Özel organlar değil, temsili organlar güçlendirilir, iktidar merkez ile yerel arasında ihtiyaçlar temelinde paylaşılır. İnsan haklarını güvenceye alan bağımsız adil bir yargı oluşturulur, sol partiler dahil tüm partilerin seçimlere eşit katılımı garanti edilir ve bunun önündeki hukuki ve fiili engeller kaldırılır. Partilerin siyasal varlığını sürdürmeleri keyfiliğe ver vermeyecek temellere bağlanır ve yasama dokunulmazlığı konulma amacına uygun
sınırlarda geçerli kılınır. İşte tüm bu unsurlar, demokratik bir anayasanın özelliklerini oluşturur.
BU ÖZELLİKLER KARŞISINDA REFERANDUMA SUNULACAK DEĞİŞİKLİĞİ DOĞRU OKUMAK
Değişiklik maddeleri tek tek ve bir bütün olarak irdelendiğinde ve hukukun norm yapısının bilgisi ile de kıyaslandığında; tartışmaya yer bırakmayacak şekilde şu gerçeklikler ortaya çıkıyor.
* Değişiklik maddeleri yukarıda tanımlanan özelliklerin hiçbirini taşımıyor.
* Bu nedenle de; antidemokratik olan 1982 anayasasına ve bu anayasa üzerine kurulu yapıya hiçbir demokratik ve özgürlükçü nitelik katmıyor.
ZİRA;
Bu değişiklik düzenlemeleriyle:
1.Devlet demokratikleşmiyor.
Siyasal açıdan bakıldığında değişiklikler; ne devletin; antidemokratik olan örgütlenme biçimini, yapısını ve işleyişini insan hak ve özgürlükleri temelinde bir nebze olsun! değiştirmeyi hedefliyor, ne şeffaflaştırıyor, ne de devleti, bireyin hizmetinde olan insan haklarına dayalı demokratik bir hukuksal, insansal kuruma dönüştürmeyi amaçlıyor. Kutsal ve ceberut devlet anlayışını ortadan kaldırılmadığı gibi, tam tersine, devletin varlığını kişinin kamusal ve özgürlük alanını ele geçirecek , tahakküm altın alacak şekilde genişletecek bir yapıyı kurumsallaştırıyor.
2. Kimi çevrelerin inanmak istediğinin aksine değişiklik düzenlemeleri ; ne 12 Eylül rejimini tasfiye ediyor, ne de ona dokunuyor. Geçici 15. Maddenin kaldırılması darbecilerin yargılanmasını sağlayacak bir düzenleme oluşturmuyor.
Türkiye de; siyasi rejimin ikili bir iktidar yapısı öngördüğü ve bunların demokratik iktidar ve devlet iktidarı olduğu; dolayısıyla birincisinin halka, ikincisinin devlet kutsallığına hikmet- hükümet ideolojisine dayandığı, demokrasi için her hal ve şartta halka dayanan iktidardan yana olunması gerektiği şeklindeki söylemi kendine gerekçe kılanlar; sivillerin yaptığı her şeyin demokratik olduğu/olacağı şeklindeki yanılsamayla davranmaktadırlar. Bu çevreler; seçimle gelen iktidarların/ çoğunlukların baskıcı olma ihtimallerinin ne kadar yüksek olabileceğini, ayrıca bu iktidarların halkı temsil etme iddiasında oldukları için de, baskıcılıklarını bu iddialarına dayanarak kolayca meşrulaştırabileceklerini- bu nedenle de gerçek demokrasilerde bunların da keyfiliğini önleyecek mekanizmalara yer verildiğini- iradi- şekilde unutarak bu düzenlemelerin; demokratik olduğu tartışılır iktidarın, devletin ideolojik iktidarını ve onu temsil eden araçları ele geçirerek , var olan 12 Eylül ruhu ve mantığını sivil -ama asla demokratik olmayan- şekilde devam ettirmesi amacını taşıdığını, görmezden gelmektedirler.
Yapılan değişiklik ile, 12 Eylül darbecilerinin yargılanmasını engelleyen geçici 15. maddesinin kaldırılmasına ilişkin düzenleme, bu şekli ile darbecilerin yargılanmasına olanak sağlayan bir düzenleme oluşturmuyor. Zira düzenleme yürürlüğe girse bile, darbecilerin yargılanmasının zamanaşımı ya da af engeli ile karşılaşmadan yargılanabilmelerinin sağlanması için; insanlık suçlarında zamanaşımının söz konusu olamayacağı, dokunulmazlıkta geçen sürenin zamanaşımından sayılamayacağına dair, yargılamanın önünü açacak önergelerin kabul edilmesi gerekiyor. Ancak, hükümetin, Geçici 15. maddenin kaldırılmasına ilişkin düzenlemenin TBMMde oylandığı sırada, muhalefetten bu yönde gelen önergeleri reddetmiş olması, bu yönde bir iradesinin bulunmadığını açıkça ortaya koyuyor.
3. Vesayet rejimi olduğu gibi korunuyor.
Vesayet rejimine kızgınlığımız bizi, değişiklik düzenlemelerinin vesayetçi rejime karşı çıktığı, onda delikler oluşturduğu yanılgısına götürmemelidir. Vesayet rejimine karşı çıkmak, ona kızmakla değil, kızgınlığımızı militarizmin üzerinde yükseldiği toplumsal koşulları doğru tanımlama, onları değiştirme ve dönüştürme fikri ve mücadelesine dayalı bir politikada birleştirmekle mümkündür.
Kürt sorununun siyasal çözümü yerine askeri yöntemler ile çözümünü tercih ederek, ordunun siyasete müdahalesinin önünü açanlar; gerçek anlamda laik bir devlet yapısının oluşumunun karşısında konumlanarak politikalar üreten ve böylece askerin siyasete müdahalesine zemin hazırlayanlar kimlerdir? Siyaseti; Kürt , Alevi, Ermeni, Romen vs. sorunu üzerinden şekillendiren, halkı bölen ve bunlar üzerinden askeri siyasete müdahaleye kışkırtanlar kimlerdir? Bu politikalar karşısında da, askerin gelenekselleşmiş tavrı ile sorunların çözümsüzlüğünü dayatmasından ve bu paradoksun bu şekli ile devam etmesinden iktidarını sürdürenler kimlerdir? Milli Güvenlik Kurulunu yapısı ve işlevi ile koruyan, Yüksek Askeri Şura, Askeri İdare Mahkemesi gibi kurum ve kuruluşlara, YÖKe ve onun Genel Kurmay Başkanlığı tarafından önerilen adaylarına karşı çıkmayanlar kimlerdir? Soruların cevabı gayet açıktır. Bu şekilde varlığını sürdürerek, siyasi ve ekonomik yönetim aygıtlarını elinde tutanların, iletişim araçları ve kaynaklarıyla toplumu yönlendirme olanaklarının bütününe sahip olanların (demokratların!) vesayet rejimini kaldıracakları şeklinde bir iddiaya inanmak, samimiyet ve demokratlık bakımından tartışılır bir tavır değil midir? (DEVAM EDECEK)
TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLER GENİŞLEMİYOR
4 .Temel Hak ve özgürlükler genişlemiyor, sınırlama ve yasaklar aynı şekilde korunuyor.
Bu değişiklik düzenlemeleri hukuksal açıdan, temel hak ve özgürlükler temelinde değerlendirildiğinde; iddiaların aksine, esasta bir ilerleme sağlamadığı, yasakların öz olarak korunduğu, sadece ifadelerin değiştirilmiş olduğu görülecektir. Düzenlemeler; bireylere bir talep hakkı doğuran, hak güvencesi sağlayan ilkeler değil, soyut birer düzenlemeden ibarettir.
Bu düzenlemelerle bireyin ve birey gruplarının; ne devlet karşında güvenceleri arttırılıyor, ne temel hak ve özgürlüklerinin, ne de siyasal katılım haklarının alanı genişletiliyor.
4.1.) 10. Maddeye yapılan ekleme, ilgili kişilere herhangi bir talep hakkı ve güvence getirmiyor. Soyut bir düzenleme olan bu maddenin anayasal güvence oluşturabilmesi için Kanun önünde eşitlik; herkesin, ayrımcılığa uğramama , ayrım gözetilmeksizin yasalarca eşit derecede korunma ve eşit muamele görme hakkını kapsar ifadesi getirilmeli;-Devlet ; çocuk, özürlü, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için uluslararası normların kabul ettiği makul düzenlemeyi ve engelliler ile kadınlar için istihdam ve sosyal alanlarda makul düzenleme ve .. oranında makul yerleştirmeyi zorunlu kılar. Bunların uygulaması kanunda ve ilgili yönetmelikte belirlenir. denmeli ve;son fıkraya; devlet organları .kamu hizmetlerinin düzenlenmesi, örgütlenmesi ve yararlanılmasında ayrımcılık yasağına uyma zorundadır hükmü eklenmelidir.
4.2) 20. Maddeye getirilen kişisel verilerin korunmasını ve düzenlenmesi hükmünün bir hak oluşturması için kişinin, kanun ve kolluk kuvvetleri karşısında sadece bir iradi isteğe sahip zayıf öğe konumdan çıkarılması, bir güvenceye kavuşturulması gereklidir, bu nedenle;
(Kişisel veriler ancak kanunda öngörülen hallerde, kişinin isteği ile yargı veya idari merciinin kararıyla işlenebilir. Bu veriler hiçbir şekilde işleniş amacı dışında kullanılamaz. Kullandığı tespit edilenler hakkında uygulanacak hukuki idari ve cezai işlemlerin .kanunla düzenlenir hükmü getirilmelidir.
4.3. ) 23. Maddeye getirilen yurt dışına çıkışın hakim kararı olmadan sınırlanmaması ancak ancak; Amme Alacakları Tahsili Hakkında Kanun ile, Maliye Bakanlığı Gelirler İdaresi Başkanlığı Kuruluş ve Yetkilerini düzenleyen hükümler ile, Askerlik Kanunu ve Halkı Askerlikten Soğutma Suçu nedeniyle ilgili kurumların resen soruşturma talebi yetkisinin kaldırılması ve bunun anayasada yer alması halinde, bir hak ve güvence oluşturabilir..
4.4.) 41 maddeye getirilen düzenleme talep hakkı sağlayan bir norm değildir.
Çocukların din, inanç ve felsefi eğitimlerinde ebeveynlerin kendi dinsel ve siyasal inançlarına uygun bir eğitim ve öğretim sağlama hakkına saygı esastır hükmü eklenmeli, Devlet; istismara karşı uluslararası hukukun standartlarına uygun şekilde koruyucu tedbirleri almak ve mekanizmalar oluşturmakla yükümlüdür. Alınacak tedbirler ve oluşturulacak mekanizmaların işlev ve yetkileri kanunla düzenlenir şeklinde bir düzenleme eklenmelidir..
Bu şekilde olursa düzenleme; mevcut durumda anayasal bir garanti ve bağlayıcı bir işlem talep hakkı yaratabilir. Çocuk Koruma Kanunu, Sosyal Hizmetler Kanunu, Çocuk Esirgeme Kurumu Teşkilat Yasası , Milli Eğitim Temel Kanununda aykırı hükümler ayıklanabilir, uygulama birliği sağlanabilir ve taraf olunan uluslararası çocuk haklarına ilişkin sözleşmelerde Türkiyenin hükümlere koyduğu uygulamama çekinceleri kaldırılabilir.
Dr.Neval Oğan Balkız Hukukçu /Akademisyen 1 (Viyana Üniversitesi)
Evrensel'i Takip Et