22 Ağustos 2010 00:00

Nefes’in kesildiği anlara dair


Hangi film olursa olsun, filme ön yargılı yaklaşmak kötüymüş. Hele de, “Tek bir referans” ile izlemekten bile imtina etmek. Bu yaklaşımla “Recep İvedik”lerin hiçbirini izlememiş olmaktan pişman olacağımı sanmam, ama “Nefes - Vatan Sağolsun” farklı düşündürdü açıkçası. “Nefes”in yeniden gündemime girmesi, sözüne güvenilir bir büyüğümüzün, “Genelkurmay Başkanı filmden hiçbir şey anlamamış” demesiyle başladı. “Abi, emin misin? Aynı filmden mi söz ediyoruz?” falan diye zorladım, ama olmadı. İnatçıydı filmin güzel olduğunda ve “İnsan hikayesi” anlattığına...
Geriye filmin DVD’sini alıp izlemek kaldı. Gerçi, ara ara vizyona giriyor, üçüncü kez vizyona girme planı yaptığı bile söyleniyordu, ama, yine de “Bari para vermeyelim” diye düşününce, tercih DVD oldu.
Neyse efendim, filmin hikayesi Türk sineması için yeni, hatta bir ilk olduğu bile söylenebilir. Dağın başında bir karakol, karakolda 40 civarında asker, başlarında “ölmeyin” diye bağırıp çağıran bir komutan, adları ve korkuları her an hissedilen “terörist”ler...
Ortada Rambo’laştırılan askerler yok. İlk başlarda komutan biraz o hissi uyandırsa da, yavaş yavaş öyle olmadığını görüyoruz. Zaten, filmin sonunda karakol darmadağın olunca, ortada bir “Rambo”luk olmadığı apaçık ortaya çıkıyor. “Vatan” üzerine söylevler verilse de, hemen her konuşmada “umutsuzluk”, “karamsarlık”, “Gerçek hayatın dağları umursamazlığı” her saniyede hissediliyor. “Tapusu olmayınca dağlar bankacının gözünde beş para etmez” olarak özetlenebilecek bu yaklaşım, bazen de “Sizin sayenizde rahat uyuyoruz” diye dalga geçip terk eden bir sevgilinin dilinde karşımıza çıkıyor. “Ölmeyin” diye bağırıp çağırırken bile, “şehit”lik üzerine anlamlı mesajlar veriliyor. Evet, ne “şehitlik”, ne de “öldürmek” kutsanmıyor sonuçta, öyle şaşalı kahramanlık hikayeleri de yok. Tersi de yok ama... Antimilitarist bir söylemin, “barış” ya da “öldürmemek” üzerine kurulu bir “askerlik” sorgulaması da yok. Yönetmen Levent Semerci, daha çok “İnsan duyguları” üzerinde durmuş; “Ölüm korkusu” ile “Unutulmanın hüznü”nü birleştirmiş; gitgellerle dolu karakterler çıkarmış ortaya. Hipokrat Yemini ile ilgili tartışmalar da dikkat çekici. Ardından gelen “Yaralı kadın gerillaya işkence” de bu tartışmayı bütünlüyor.
Telsizden sesi duyulan PKK’li komutan ya da yaralı yakalanan kadın gerilla karakterleri ise kendinden emin ve duygularını açıkça söylüyorlar. Ne yapacaklarını, ne yapmak istediklerini de... Bir tarafta çatışmanın ortasında çıldıranlar, diğer tarafta yaralıyken işkence gördüğü halde isteneni vermeyenler... “Bu dağlar bizim, git komutan” derken de, neden Tıp Fakültesi’ni üçüncü sınıftan terk ettiğini anlatırken de aynı netlikte...
Söz konusu olan süren bir çatışma olunca, “tarafsızlık”, “nesnellik” gibi kavramları tartışmak daha bir zor. Murat Belge, “Nesnel, ama tarafsız değil” demiş. Haklı gibi. Levent Semerci, yaşananlara bakarken “propaganda” kabalığına düşmüyor, “O karakolda nasıl olmuştur” fikriyle hareket etmeye çalışmış Levent Semerci. Ancak, çok yönlü büyük bir sorunu küçücük bir dağ karakoluna sığdırmaya kalktığınızda “tarafsızlık” ne mümkün? Karakol niye orada? İşlevi ne? Film, 1993 diye tarihleniyorsa, hep tartışılan 1993 Konsepti nedir? Aynı anda ülkede güzellik yarışmaları dışında, neler yaşanıyordu? Burada sıralasak, sayfa almayacağı faili meçhuller... Kısaca, bunlara dair ipucu bile yok. Bu da “Nefes”i “Savaş karşıtı” filmler arasına sokmamızı engelliyor. Bu yüzden film, herhangi bir yerde, herhangi bir gerilla savaşının ortasında çekilmiş izlenimi de veriyor. Soruna değmiyor, “Savaşın ortasından asker hikayeleri” anlatmakla yetiniyor. Fena da yapmıyor bunu.
Simgeler ile oyunları da oldukça başarılı Levent Semerci’nin. Film boyunca her gün kardan temizlenen Atatürk Büstü, çatışmanın sonunda yerle yeksan oluyor; sürekli yenilenen bayrak rüzgara dayanamayıp her seferinde parçalanıyor; göndere bayrağı çeken Kürt asker Kürtçe türküler söylüyor... Askerlerin komutanı ile PKK’lilerin komutanı arasında neredeyse rutine binmiş telsiz konuşmalarının metinleri de oldukça başarılı.
Politik yönüyle ilgili tartışmalar bir tarafa, “Nefes”in çekim teknikleri, kadrajları, kurgudaki “Hayal-gerçek” oyunlarıyla başarılı bir film olduğunu söylemek lazım. Hem doğa çekimlerindeki kasvet, hem de çatışma sahnelerindeki devinim çok başarılı. Bu geçişlerdeki ustalık ile birleşince, malzeme dağ başı olsa da ortaya görsel açıdan doyurucu bir film çıkarıyor.
Son olarak, Ne müthiş bir savaş karşıtı filmden söz ediyoruz; ne de “Vatan kurtaran kahramanlar”a dair bir propaganda filminden. “İki arada bir derede” de sayılmaz. Derdi farklı ve bunu da başarıyor.
Sonuçta, 30 yıla yaklaşan savaşın bir yanı da “Dağ karakolları”nda; oradakiler de Star Wars’ın klon ordusu gibi tenekeden değiller. “Dağdaki askerin duygusuna dair hikayesi olan güzel bir aksiyon” izlemek isteyenler için güzel bir seçenek “Nefes” filmi.
İyi seyirler.
Mustafa Kara

Evrensel'i Takip Et