Her yerde AKP saldırılarının izi var
İlk ziyaret yerimiz HUGO BOSS’tan atılan Tekstil işçilerinin beklediği EGE Serbest Bölgesi girişi oluyor. 61 gündür burada bekliyorlar. Hava rüzgarlı ve ayaz. Serbest Bölgenin içine girmek yasak olduğu için, işçiler, giriş kapısında üstü brandalı bir yerde oturuyorlar. TEKSİF şube başkanı ve işçilerle oturuyoruz. 61. günde işçiler sermayeyi daha iyi tanımaya başlamışlar. İşçiler soruyor Anayasa niye var. 51. Madde niye yazılmış. Madem işçilerin sendikalaşma hakkı gasp ediliyor. O zaman bunu anayasaya yazmasınlar. Oraya işçiler köledir yazsınlar, siz kölesiniz desinler diye sitem ediyorlar. Burada iki yüzlülük var. Dün en iyi işçiydim, şimdi sendikalı oldum en verimsiz işçi oldum. Fabrikada işçiler birbiriyle konuşmasınlar diye her türlü tedbiri alıyorlar. İşçilere söylenen; bir işçi size bir şey söylerse arkanızı dönün ve cevap vermeyin telkinleri yapılıyor. Arkadaşların evine gidiyoruz, görüşüyoruz ama fabrikada yabancı gibiyiz. Eşi işten atılan bir kadın işçi çok fazla baskıyla karşılaşmış. Senide eşin gibi dışarı atarız tehditleriyle karşılaşmış ve sendikalı olma konusunda geri adım atmadığı için işten atmışlar. ‘Ben baskılara boyun eğmedim. Bizler insan olduğumuzun farkına vardık’ diyorlar. ‘Fabrikada robot gibi tüm duygularımız baskı altına alındı ve insanlıktan çıkarıldık. Sinir sistemlerimiz bozuldu, meslek hastalıkları cabası. Fabrikada kadın işçiler daha fazla baskı ve şidetle karşılaşıyorlar. İki kat eziliyorlar. Patron, müdürler sendikanın işçi aidatlarını bölücülere, dağa ve teröristlere gönderdiğini söylüyor. Bunlara alet olmayın diyorlar. Bizde eskiden hak arayanlara böyle bakıyorduk. Şimdi o bölücüler ve teröristler biz olduk. Çünkü işverenler bizler için aynı şeyleri söylüyorlar. Patronların işçilerin örgütlenmesine karşı yasaları kullandıkları yetmiyormuş gibi, her türden kampanyayı yürütmekte gemi azıya almış durumdalar. Bu durum sermayenin gerçek yüzünü bir kez daha gösteriyor’ diye anlatıyor işçiler. Buradaki ziyaretimizden sonra iki gün önce göz altına alınan ve tutuklanan sendikacıları desteklemek için Genel-İş şubelerinin olduğu ve basın açıklamasının yapılacağı yere gittik. İşçiler toplanmaya başlamışlardı. Yüzlerinde şaşkınlığın ve beklenmeyen bir durumun ifadesi var. İhaleler fesat karıştırmak iddasıyla şube başkanı Cafer Gonca ve diğer yöneticiler tutuklanıyor. İşçilerin isyanı var; “Bu saldırı bizlere, işimize ekmeğimize ve özgürlüğümüze dönük bir saldırıdır” diye ifade ediyorlar. Selma Başkan sendika yöneticilerine ve temsilcilerine AKP her alandaki saldırılarına karşı birlik meselesini bir kez daha vurguluyor. “AKP bir gözü Dersim’de, bir gözü İzmir’de” diyerek siyasal hedeflerini işaret etti. “Bu gözaltılar aynı zamanda özelleştitme ve taşeronlaştırmaya karşı verilen mücadelenin önünü kesmektir, bunun başkaca izahı yoktur” diyerek düşüncelerimizi ifade ediyor Selma Başkan.
İkinci gün, Menemen’de 118 gündür direnişte olan Savranoğlu deri içilerini ziyarete gidiyoruz. Menemen’in içinden kargacık, burgacık ve çoğu pembeye boyanmış Roman mahallesinin içinden geçerek varıyoruz işçilerin yanına. Hepimiz Savranoğlu deri işilerini sürgün oldukları İstanbul’dan da biliyoruz. Menemen’de fabrika önünde kurdukları direniş çadırında karşılıyorlar bizi. Hafif güneş ve ayaz var. Kadın ve erkek işçilerin yüzleri esmerleşmeye başlamış rüzgar ve güneşten. Sloganlar atılıyor, yüzlerinde öfke, gözlerinde direnişin coşkusu ve umudu var. Şube başkanı süreci anlatıyor, işçiler bakışları ile onaylıyorlar. Direniş çadırı, işçilerin evi. Ortada kurulmuş sobasıyla, Van deprem çadırlarına benziyor. Çadırın içinde pano var, işçilerin eylem haberleriyle süslenmiş. Çocuklarının yaptıkları resimler asılı. En son Emek Demokrasi ve Özgürlük bloku İstanbul milletvekili A. Levent Tüzel’in işçilerle Meclis’teki basın toplantısının haberleri ve ‘babam eve gelmiyor öldü mü acaba’ resimide asılı. Oturuyoruz, çadırların ve direnişlerin vazgeçilmez ikramı çaylar geliyor. Tavşan kanı ve işçilerin elinden demlenmiş. Kahvenin kırk yıl hatırı var derler, bu çayların hatırı hiç bitmez bence. İşçiler anlatıyor, patron yeni işçi alıyor. Kürt, Alevi ve Romanları almıyor. Ayrımcılığın ve bölünmüşlüğün daniskası. Romanları alsalarda onlar gitmiyor. Fabrikanın hemen yanı başında bulunan Roman mahallesinde işçilere destek var. Burada yapılan halk toplantıları etkili olmuş. Patrona göre, HUGO BOSS’ta olduğu gibi buradaki işçilerde bölücü ve terörist olmuş. Patronlara göre haklarını arayan, emeğinin karşılığını isteyen herkes aynı kefeye konuyor. Direnişte kadın işçiler yaşadıklarını anlatıyorlar. En çokta onlara yüklenmişler. Kadın başınıza ne işiniz var sendikada ve hak alma işlerinde. Şimdi burada kadın-erkek ayrımı yok hepimiz aynıyız ve haklarımız için buradayız. “Patronun her türlü hile ve şantajlarına karşı mücadeleyi seçtik” diyorlar, bu yoldan geri dönüş olmaz. “118 gündür her saldırıya ve oyuna boyun eğmedik ve eğmeyeceğiz” diyorlar. Direniş devam ettikçe, birlik olma, sistemi anlama anlayışı gelişiyor. Hiçbiri 118 gün önceki işçi değiller. Kadın işçiler sokağa yalnız çıkarılmazken, bu gün direniş çadırlarında sabahlıyorlar, sürgüne İstanbul’a gidiyorlar ve bunları hiç kimsenin baskısı altında kalmadan kendi iradeleriyleriyle yapıyorlar. Genel Başkan işçi olmanın ve hele kadın işçi olmanın zorluklarını anlatırken hepsi başlarıyla onaylıyorlar ve katılıyorlar, çünkü yaşayarak öğrendiler. Sohbet koyulaşıyor, ama biz kalkmak zorunda kalıyoruz. Karşılandığımız gibi yine mücadele sloganlarıyla uğurlanıyoruz...
Evrensel'i Takip Et