21 Ağustos 2010 01:00

Bir yolcu gördüm,
Uçsuz bucaksız bir ormanın gökyüzüne düşen gölgesini ilk fark ettiğim yerde gördüm onu. Derin bir gölün kıyısındaydık. Durgun sularda gökkuşakları birbirine karışıyordu.
Yorgundum. Yorgunluğun ilk alametlerini taşıyan ellerim iki iri demir külçe gibi yanlarımdan sarkıyordu. Ayakta durmaya çalışıyordum. Bacaklarım gövdemi taşımaktan hanidir vazgeçmiş, saplandıkları yerden çekip çıkaramadığım iki mızrak gibi kaskatı kesilmişti. Sadece gözlerim, her yolcu gibi benim de en son dinlenmeye çekilen cefakar yoldaşım olan gözlerim, ağır adımlarla yaklaşan yolcuyu merakla izlemeyi sürdürüyordu.
Ellerini bana doğru uzatmış geliyordu. Çehresinde fark ettiğim kaygılı çizgiler, ormanın gittikçe koyulaşan gölgelerine rağmen seçiliyordu.
Çoktandır yollarla değil ama yolcularla ilgimi kesmiştim. Ne bir derde derman vardı onların anlattıklarında, ne de kedere neş’e. Bir zamanlar anlattıkları ilginç hikayeleri hanidir tüketmiş oldukları halde çoğu farkında değildi durumun. Mütemadiyen aynı şeyleri anlatmaktan, aynı lakırdılarla oyalanmaktan bıkacakmış gibi görünmüyorlardı.
Elindeki torbayı benimkinin yanına bıraktı ve oturdu. İlk sözü:
“Arkamda kalanlar tekdüze bir hayatın bitip tükenmez iç sıkıntılarından ibaret.” dedi. Amansız bir tutsaklığın kederi seziliyordu sesinde.
Bu sözlerin ardından uzun süre sessiz kaldık. Konuşmak bir yana birbirimize bakmadık bile. Hatta bugün hatırladığım kadarıyla onunla birlikte etrafımızdaki her şey yavaşça siliniyor, neredeyse görünmez oluyordu.
Neden sonra konuşmaya başladığında sesi bu kez çok tanıdık geldi, kendi nefesim kadar yakın ve bildik.
“O kadar uzaklardan geliyorsun ki,” diye söze girmişti, “Yollarda seni görünce saygıyla eğilerek selam verenler, dünyanın öbür ucunda saçlarına takılmış gri bulutlardan etkileniyorlar. O kadar uzun zaman olmuş ki yollara düşeli, bütün menzillerini, kavşaklarını, köprülerini ve bütün yollarını alemin, dilinde toplayan sen, artık korkulu bir rüya gibi görünüyorsun herkesin gözüne,” demişti.
Oysa ben, ne saçlarımdaki bulutların, ne yüzümdeki derin çizgilerin farkındaydım. Ancak son yolculuklarda nedense bazı fısıltılar duymaya başlamıştım peşim sıra dolaşan,
“Bunca zamanda varmayı bir tarafa bırak, yaklaşamadı bile gitmesi gereken yere...” diyen fısıltılar...
Büyük ormanın gölgesini ilk hissettiğim yerde ona bu fısıltılardan söz ederken yüzüne bir kez daha dikkatlice bakmaya çalıştım derin gölün sularındaki yansımasından kim olduğunu çözmeye uğraştım, nafile. Peki, kulaklarımda yankılanan sözler onun muydu? Doğrusu emin değilim. Belki de aradan geçen bunca zaman her şeyi sisler arasında hatırlamamın esas nedenidir.
Gel gör ki, şu sözlerini, “Sıradanlığın çıkmazından kurtulmak isterken yolculukların çemberine düştüm,” dediğini hiç unutmadım.
Bunları söylerken sesinin rüzgara benzer bir dalga gibi yüzüme çarptığını hatırlıyorum. Bundan hiç kuşkum yok. Kendimi ilk fark ettiğim yer orasıydı; ormanın gökyüzüne düşen gölgesini hissettiğim yer.
Derin bir gölün kıyısındaydım. Suya düşen gökkuşağı rüzgarla parçalanmıştı. Yalnızdım.
ÖZCAN YURDALAN

EVRENSEL'İNMANŞETİ

‘Tüm gruplar silah bıraksın, PKK kendini feshetsin’

‘Tüm gruplar silah bıraksın, PKK kendini feshetsin’

PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın, bir süredir beklenen mesajı, DEM Parti İmralı heyeti aracılığıyla duyuruldu. Öcalan, “Tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir” çağrısı yaptı. Açıklamada Suriye’deki Kürtlerin siyasi ve askeri durumuyla ilgili bir ifade yer almadı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
2 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et