16 Ağustos 2010 00:00

EKONOMİ VE POLİTİKA

Fikirlerin dahi metalaştırıldığı emperyalizmde, toplumları kandırmada güzel bir slogan büyük bir ustalıkla kullanılmaktadır.

Paylaş

Fikirlerin dahi metalaştırıldığı emperyalizmde, toplumları kandırmada güzel bir slogan büyük bir ustalıkla kullanılmaktadır. İçeriği gizlenmiş ve süslü sloganlarla şekerlenen politikalar, vazgeçilemez organik toplumsal gelişmeler gibi sunularak, faşizm baskısı yoğunlaştırılmaya çalışılmaktadır. Şimdilerde Türkiye’de de bir “değişim” şarkısıdır dillere pelesenk olmuş; bu şarkının nağmeleriyle yumuşatılan toplum, şahlanan emperyalizmin siyasetteki pençesi ile dağıtılmaya ve esir alınmaya çalışılmaktadır. Bürokrasi, silahlı kuvvetler, yargı, üniversiteler ve hemen tüm toplumsal kurumlar üzerindeki emperyalist oyunun tek meşrulaştırıcı şarkısı, sahtekarca topluma yutturulmaya çalışılan “değişim” sloganıdır.
Doğrudur; statükonun karşıtı olarak değişim kuraldır, biyoloji alanında ve sair tüm alanlarda olduğu gibi sosyal alanda da değişim doğal olarak yaşanır. Ancak, diyalektik içinde yaşanan doğal gelişme ya da dönüşüme karşı, dayatma şeklindeki değişim birbiri ile karıştırılmamalıdır. Bir süreci saptamak başkadır, süreci diyalektik mantık süzgecinden geçirerek çözümlemek ise daha başkadır. Birincisi yüzeysel medyanın işidir, ikincisi ise bilimsel akademinin görevidir. Akademi görevini yapmadıkça; yâni, değişimin temel dinamikleri ve hedefini çözümlemedikçe, toplum meçhule giden bir yolda ilerlerken, sonucun mutlaka olumlu olacağına hükmetmek, çıkarcılık değilse, ahmaklıktır!
Bu yazı çerçevesinde bizi ilgilendirdiği yönüyle dayatılan değişim, tüm yerküreyi saran emperyalizm kanser dokusunun, hükmünü icra ederken ayağına takılan engellerin temizlenmesi operasyonunun satıhdaki görüntüsünden başka birşey değildir. Hal böyle ise, birinci konu emperyalizmin amacının sorgulanması; ikinci konu ise, emperyalizmin ilerleyişinde ayağına takılan engellerin irdelenmesidir.
Emperyalizmin amacı, devasa boyutlara ulaşmış sermayenin, emeği ve halkları ekonomik sömürü altına alarak, kendi payını çoğaltmaktır. Başka bir deyişle, emperyalist sermayenin amacı, bitmez tükenmez bir hırs ve iştiha ile, halkların aleyhine kendisini büyütmektir. Kapitalizmin tarih sahnesine çıkışından itibaren toplumsal değişim süreçleri daima sermaye devinimlerinin etkisi ve sonucunda oluşmuştur. Paylaşım savaşları da sermaye hırsının bir sonucu olduğu gibi; dünyanın yok olması pahasına yaşanan teknolojik aşamalar da denetimsiz sermaye hırsının sonucunda gerçekleşmektedir. Yaşadığımız son küresel kriz felaketi de sermayenin frenlenemez hırsı ile ortaya çıkan “hayvansal dürtü” sonucunda oluşmuştur. İçinden geçtiğimiz küreselleşme süreci de sermayenin sömürüsünü yaygınlaştırmasından başka bir şey değildir. Hal böyle olunca, bir uçta biriken varsıllığa denk gelecek şekilde, diğer uçta da devasa boyutta yoksulluk yaşanmaktadır. Toplumsal diyalektik gereği, böylesi karşıtlıktan ciddi değişim beklenirken, ters yönde dayatılan baskılamayı değişim diye yutturmak ve bu yöndeki gelişmeleri insani olarak görmek, birey ve toplum yararına olarak algılamak kesinlikle söz konusu olamaz!
Merkez ülkelerdeki sermaye dokusunun, tüm insanlığın aleyhine olarak dayattığı “değişim” bir doğa yasası olmadığı gibi, insanlığın hayrına bir dönüşüm de değildir. Bu değişim, küreselleşen emperyalizmin kendi kurumlarını kendi yararı doğrultusunda yeniden şekillendirmesi sürecidir. Bu sürecin ilk aşaması ulusların ekonomik sınırlarının kaldırılmasıdır. Böylece, güçlü sermaye dokularının tercih ettikleri alanlara duhulü, sınırlarda hiçbir ulusal engellerle karşılaşmadan sağlanmaya çalışılmıştır. Bir sermaye dokusunun ekonomik faaliyetlerinde coğrafi olarak yer değiştirmesinin tek gerekçesinin daha fazla kâr olduğu aşikar iken, küreselleşmenin ülkelerin kalkınmasına hizmet edeceğinin savunulması anlaşılamaz bir cehalettir. Böyle bir cehalet ancak özel öğreti sonucunda elde edilebilir. İşte, “değişim” şarkısının işlevi; siren misali, beyinleri esir alıp, idrakleri körelterek toplumları cezbetmek ve bu eğitimi sağlamaktır. Bu, bir toplumsal ahmaklaştırma sürecidir! Ne yaman bir gaftet ya da hıyanettir ki, ünlü köşe yazarları ve akademik çevreler dahi, şeyhlerinin ağzından çıkan “değişim” şarkısının cezvesine kapılıp, serserice dönmekte!
Ulusal sınırları aşan güçlü sermaye uluslar içinde de kendi kuralları ile hareket etmek isteyecektir. Sermaye bu doğal talebini oluşturup uygulamaya koyarken, bu oluşuma engel olma durumunda olabilecek ayak bağlarını da temizlemek durumundadır, hatta zorundadır. Zira, artık soğuk savaş bitmiş, yeni bir savaş, sermayeler arasında kıran kırana savaş başlamıştır. İki paylaşım savaşı da kapitalistler arasında olduğu gibi, şimdilerde yaşanan üçüncü paylaşım savaşı da kapitalistler arasında cereyan etmektedir. Bu savaşın kurallarını güçlüler koymakta, bizlere düşen ise, “değişim” namelerine uygun şekilde bu kuralları içselleştirip, ulusallaştırmaktır!
Haftaya bu konuyu devamla, Türkiye’ye dayatılan “değişim”in siyasi ajanını ve hedefini tartışalım.
İZZETTİN ÖNDER
ÖNCEKİ HABER

3 katlı binada çökme tehlikesi

SONRAKİ HABER

Geç de olsa herkes gerekli dersi çıkartmalı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa